Murad Gazi, hükümdarlığının ilk evresinde Rumeli’de kazanılmış olan başarıları devam ettirme gayesiyle hazırlıklarına başladı. Önce Şahin Paşa’yı Lala (Sadrazam/Vezir) olarak atadı, ardından Osmanlı Devletine büyük hizmetlerde bulunan ve devletine 4 büyük sadrazam çıkartan Çandarlı sülalesinin ilk devlet büyüğü olan Bilecik kadısı Çandarlı Kara Halil Hayrettin Paşa’yı kazasker (Kadı Asker) yaparak kendisi seferdeyken devletin idare yükünü emniyete aldı ve Rumeli’ye doğru yola çıktı. Çandarlı Halil’e Hayrettin ismi Murad Gazi tarafından Edirne’nin fethinden hemen sonra verilmiş ve aynı tarihte sadrazam olarak atanmıştır.
Şahin Paşa ve Hacı İlbey’i yanına alarak ekseriyetle Karesi’den toplanan kuvvetlerle birlikte Gelibolu’ya geçti. Bu seferin hedefi Bizans’tan Edirne’ye giden ticaret yolunu kontrol altına almak ve buranın idaresini elinde bulunduran Birgos Büyükdükalığını (Akdaiopolis) fethederek mümkün olursa ardından Edirne’yi ele geçirmekti. Bu istikametle önce Banatoz hisarına ulaştı. Banatoz tekfuru karşı koymayarak hisarı teslim etti. Murad Gazi, hisarı ve tekfuru yerinde bırakıp itaat altına aldıktan sonra Çorlu hisarına ulaştı. Kendilerini koruyabilecek güce sahip olan Tekfur teslim olmayı reddedince zorlu bir çarpışmaya girişildi. Fethi pekte kolay olmayan Çorlu, tekfurun gözüne isabet eden okla ölmesi üzerine kolayca fethedildi ve yağma ile ganimetler pay edildi. Murad Gazi, Hisarı zapt etmek yerine tekrar kullanılmaması için surları yıkıp bertaraf etti. Ardından Misini hisarına ulaştılar. Misini tekfurun oğlu Murad Gazi’yi karşılayıp hisarın anahtarını teslim etti ve iyi muamele görebilmek gayesiyle kıymetli hediyeler sundu. Murad Gazi, hediyeleri gazilere pay edip yine tekfuru yerinde bırakarak seferin bir sonraki adımı olan Birgos’a ulaştı. Birgos tekfuru himayesindeki tebaa ile birlikte hisarı terk edip kaçtı. Murad Gazi bu hisarı da tekrar kullanılmasına mani olmak için ateşe verdi.
Göründüğü üzere hedef Edirne idi ve Edirne’ye ulaşana kadar fethedilen hisarların fethi önemli değildi. Bu nedenle ele geçirilen hisarların muhafazası için asker tayin edilmiyor, umulmadık bir saldırı ihtimaline karşı hisarlar kullanılamaz hale getiriliyordu.
Murad Gazi, fetih yolculuğunu birkaç koldan yürüterek zayıf tekfurları daha kısa zamanda bertaraf etmeyi amaçlıyordu. Kendisi Banatoz-Çorlu-Misini-Birgos hattından ilerlerken kumandanları Hacı İlbeyi Meriç ve Dimetoka’yı bertaraf etmiş, Gazi Evrenos Keşan’ı almış ve İpsala’ya ulaşmıştı. Murad Gazi Birgos’a ulaşınca Edirne’nin fethi için ilk eşik atlanmış oldu. Artık garaz Edirne’dir.
Aslında Edirne’nin fethi önce hisarın kuşatılması ardından uzun sürebilecek bir savaşa girişilmesi ile mümkün olacak gibi görünüyordu. Zira Edirne hükümdarının sarayı kaim bir tepenin üstünde bulunuyordu. Bu tepenin çevresi çift sıra dizilmiş kuvvetli surlarla korunuyor, surlar ise derin hendeklerle muhafaza ediliyordu. Böylesi bir hisarın fethi elbette kolay olmayacaktı. Bu minvalde Murad Gazi lalası Şahin’i önden Edirne’ye gönderdi. Kendisi de Hacı İlbeyi ve Gazi Evrenos ile birlikte Bulgarofiron (Babaeski) bölgesini ve Edirne istikametindeki birkaç küçük hisarı daha bertaraf etti. Murad Gazi, Edirne yolundaki küçük kalelerle uğraşırken tecrübeli bir kumandan olan lalası Şahin ilk taarruzlara başlamıştı.
Murad Gazi’den önce Edirne’ye gelen Şahin Paşa muharebenin ilk evrelerinde oldukça başarılı sonuçlar elde etti. Murad Gazi’de geldiğinde taarruz kuvvetlendi. Hacı İlbeyi ve Gazi Evrenos Meriç nehri kıyılarından şehre girmeyi başardılar. Yaşanan çarpışmalarda başkumandanı öldürülen Edirne Hükümdarı savaşı kazanamayacağına karar verip aile efradıyla birlikte sandala binerek Enez’e kaçtı. Hükümdarı kaçan, başkumandanı öldürülen Edirne, fazla karşı koyamadı ve hisar cebren ele geçirildi (1360). Edirne’nin fethi ile aynı zamanda Tekirdağ’da fethedilmiş oldu. Günümüzdeki Tekirdağ ili bu dönemde Tekfur Dağı olarak anılmaktaydı.
Bizans kaynaklarında bu fethin ihanet eden bir Rum’un Türkleri hisara alması sebebiyle gerçekleştiği ifade edilir. Ancak bu bilgiye itibar etmek doğru değildir. Zira Bizans tarihçileri, acı verici pek çok mağlubiyeti suni ihanet vakaları ile teselli etmeyi adet edinmiştir. Aynı suni vaka Bizans’ın fethi içinde mevzubahis edilmiştir. Bizans’ın fethinde de mağlubiyeti hain bir Rum köylüye mâl etmişlerdir. Batı literatüründe bile hem İstanbul’un hem Edirne’nin fethi ile ilgili kaynaklardan itibar edileni Osmanlı kronikleri olmuştur.
Edirne’nin fethi ile bu bölge Rumeli fetihleri için bir ileri karargâh ve fetih kapısı haline gelmiştir. Kaim surları ve şehri bereketlendiren Meriç Nehri Edirne’yi zaman içerisinde Osmanlı’nın en kıymetli şehirlerinden biri haline getirmiştir.
Günümüzde Edirne olarak isimlendirdiğimiz bölge batılı kaynaklarda Hadrianopolis olarak geçmektedir. Şehrin ismi, Roma hükümdarı Hadrianus’dan gelmekteydi. Hadrianus’un şehri anlamına gelen Hadrianopolis ifadesi zamanla Hadrene/Hedrene/Edrene olarak türemiş, 18. Yüzyılda Edirne ifadesi kalıcı olarak yerleşmiştir. Osmanlı kroniklerinde daha çok Edrenebol olarak geçmektedir.