Orta Asya bozkırlarında kabileler halinde yaşayan Ön Türk boyları, kendi yaşam tarzlarını oluşturmuş ve birbirlerinden ayrı ve bağımsız halde uzun bir süre bugün Türkistan olarak adlandırdığımız (Tanrı Dağları ve Çevresi) bölgede varlıklarını sürdürmüşlerdir. Zaman zaman bölgelerinde bulunan diğer kavim ve toplumlarla mücadele eden Hunlar, temelde birlikte hareket etmemelerine rağmen, kimi zaman bölgedeki varlıklarını sürdürebilmek için güçlü kabileler halinde bir araya gelerek diğer toplumlara karşı küçük çaplı savaşlar yaşamışlar ve bölgedeki varlıklarını uzun bir süre zarar görmeden devam ettirdiler. Yakın tarihte elde edilen bulgulara göre Türk Tarihi, M.Ö. 2.500’lü yıllara kadar uzanmaktadır. Yüzlerce yılla ifade edilecek bu süreçte bölgede bulunan Ön Türklerde bu yaşam şekli kanıksanmış bir hal almıştı.
Teoman Dönemi (M.Ö. 220- 209)
Hun İmparatorluğunu kuran İlk Türk İmparatoru Teoman, M.Ö. 300 lü yıllarda, bölgesinde güçlü bir kabilenin lideri durumunda olan Teoman, liderlik vasfıyla bölgesindeki diğer kabileleri de kendi bünyesine katarak güçlenerek bulunduğu coğrafyada söz sahibi oldu. Zamanla bölgedeki tüm Hun kabilelerini de himayesi altına alarak merkezi bir yönetim altında topladı ve M.Ö. 220 yılında Dünya Tarihine yön verecek Büyük Hun İmparatorluğunu kurdu.
Türk boyları, bulundukları coğrafyaya en yakın güç olan Çinliler ile tarihleri boyunca mücadele ettiler. O döneme kadar Hunlar, varoluşlarını korumak için Çinle savaşmışlardı. Hun İmparatorluğunun kurulmasıyla birlikte bu savaşlar varoluş mücadelesinden hakimiyet mücadelesine döndü. Teoman, hükümdarlığı süresince 4 yöne doğruda büyüyerek 11 yıl içerisinde bugünkü Kazakistan sınırlarından daha geniş bir alanı hakimiyeti altına aldı. Zamanla bölgede yaşayan bazı Tunguz ve Moğol boylarıda Hun imparatorluğunun yönetimi altına girdiler.
M.Ö. 209 yılına kadar yaşayan Teomanın iki karısından iki oğlu bulunuyordu. Oğulları arasında bir seçim yaparak karısı Yenşi den olan oğlunu muhafazası altına alarak diğer oğlu Mete’yi, ihtilaflı olduğu Yüeçi’lere rehin olarak gönderdi. Ancak daha sonra oğlu Mete’nin ellerinde bulunmasına rağmen Yüeçilere savaş açtı. (Kimi Çin kaynakları Mete’yi öldürmek için bu savaşı başlattığını vurgular. ) Teoman hedefine varmadan oğlu Mete, Yüeçilerin elinden kaçtı. Teoman, Mete’nin gösterdiği bu mukavemet karşısında onu ödüllendirmek için 10 Bin çadırlık bir topluluğu Mete’nin emrine verdi. Ancak Mete, güçlenerek Teomanı, üvey annesi Yenşiyi ve kendi kardeşini öldürerek kağan oldu.
Mete Dönemi (M.Ö. 209-174)
Mete, Tartışmasız Türk Tarihinin en kudretli kağanıdır. Tarihi yazıtlarda Oğuz Kağan ve bazı araştırmacılara göre Kur-an’ı Kerim’de adı geçen Zulkarneyn a.s. olduğu iddia edilmektedir. Hükümdarlığı döneminde Hun İmparatorluğunun sınırlarını Hazar Denizinden Japon Denizi (Bugünkü Kuzey Kore) kadar genişletmiş, orta asyadaki demografik yapıyı şekillendirerek tarihe adını altın harflerle yazmış büyük bir imparatordur. Aynı zamanda ilk Düzenli orduyu kurarak diğer milletlere ilham kaynağı olmuştur.
Tarihde Çavuş Oku olarak tabir edilen ıslıklı okun mucidinin Mete olduğu kabul edilir. Bu ok, hangi yöne giderse emrindeki askerlerin hepsi o yönü hedef alarak hedefi yok ederlerdi. Çin kaynaklarında geçen bir bilgide Mete, okunu kendi atına yöneltti. Askerleride aynı yöne hedef aldı ancak bazı askerleri tereddüt etti. Bunun üzerine Mete, okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi ve ok atmakta tereddüt eden tüm askerlerini kendi okuyla öldürdü. Bu olay binlerce yıl boyunca Türk Askeri yapısındaki emrin tartışılmazlığı olgusunu ortaya çıkarttı. Mete’nin bu askeri disipline sahip ordusu, bir süre sonra oklarını Teoman’a yönelteceklerdi.
M.Ö. 234 yılında doğan Mete, babası Teoman’ın ikinci oğludur. Mete yetişme sürecinde Hun İmparatorluğunun kuruluşu ve yükselişine şahitlik ederek kağanlık ve liderlik vasfınıda kazanmış oldu. Babası Teoman’ın 15 yaşında kendisini, ihtilafta olduğu Yüecilere rehin vermesiyle 4 yıl kadar esir yaşadı. Esir hayatı kardeşi ve babasına karşı kin duymasına sebep oldu. Kendisinin halen esir olmasına rağmen, babası Teoman’ın Yüecilere savaş açması açıkca kendi ölümü anlamına geliyordu. Ancak Mete, babası Teoman Yüecilerle karşılaşmadan önce kaçarak esaretten kurduldu.
Babası, bu mukavemetini ödüllendirmek için Mete’nin emrine 10 Bin çadırlık bir beylik verdi. Mete, sahip olduğu liderlik vasfı ve esaret döneminin de etkisiyle güçlenerek büyük bir ordu kurdu ve M.Ö. 209 yılında babası Teoman’ı, üvey annesi Yenşi ve kardeşini öldürüp hükümdarlığı ele geçirerek Hun İmparatorluğunun ikinci ve en büyük kağanı oldu.
Mete, önce babası Teoman’dan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve ağır bir darbe vurarak antlaşma yaptı ve Donghu ları vergiye tabi tuttu. M.Ö. 208 yılında ise tamamen hakimiyeti altına aldı. Donghu’lardan sonra Kuzey Moğolistan bölgesinde yaşayan Tunguzlarıda hakimiyeti altına aldı. M.Ö. 177-165 yılları arasında ise gençlik yıllarında esareti altında bulunduğu Yüeçilerin üzerine seferler düzenledi. M.Ö. 203 de, Çinden sonra en büyük tehdidi oluşturan Yüeçileride mağlup ederek topraklarına kattı. Daha sonrada Ordos bölgesine hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini yenerek bölgedeki hakimiyetini güçlendirdi. Bu hakimiyetten sonra bölgede hakimiyetine almadığı tek yönetim olan Çin kaldı. Yeni hedef olan Çinin üzerine sürekli ve yoğun seferler düzenleyerek Altın Nehir bölgesindeki Çin kalelerini egemenliği altına aldı. Bu zaferlerle sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticaret yollarının kontrolünü eline geçirmiş oldu.
M.Ö. 221 Çinde siyasi birlik sağlanarak M.Ö. 206 da Han Hanedanı iktidara geldi. Bu dönemde Mete de bozkır birliğini kurarak bölgedeki hakimiyetini kesinleştirdi. Artık Çin ve Hun arasında çok büyük bir savaşın çıkması kaçınılmaz hale gelmişti. Çin Han hanedanı, Hunların üzerine 320 Bin kişilik devasa bir orduyla yürümeye karar verdi. Çin tarih kaynakları bu savaştan uzunca söz eder. Zira tümüyle Süvari birliklerinden oluşan Hun ordusu, sayıca az olmalarına karşın yüksek askeri teknikler ve stratejiler uygulayarak ordunun başındaki Han’ında başında bulunduğu Han Ordusunu büyük bir yenilgiye uğrattı. Bu savaş tarihe Baideng muharebesi olarak geçmiştir. Bu savaşın sonucunda Hunlar, Çin Hanedanlığını hem kuzey bölgesindeki geniş topraklara sahip olmuş hemde yüksek vergiye bağlayarak Çine tarih boyunca üzerlerinden atamayacakları Hun (Türk) korkusunu yaşatmıştır.
M.Ö. 174 yılına kadar yaşayan Mete, öldüğünde Hazar Denizinden Japon Denizine kadar olan topraklara hakim olan 18 Milyon M² lik bir alana sahip, bölgedeki toplulukları kendi yönetimi altında toplamış, tarım havzaları ve vaha şehirler oluşturmuş, ekonomik olarak gelecek Hun yönetimlerin önünü açıp, yüksek disipline sahip düzenli ve çok güçlü bir orduya sahip devasa bir imparatorluk bırakmıştır.
Lao-Şang / Kiyük / Ki-Ok Dönemi (M.Ö. 174-161)
Mete den sonra, hükümdarlığı Lao-Şang almıştır. Bazı tarihi kaynaklarda ismi Kiyük ve Ki-Ok olarak da geçmektedir. Lao-Şang döneminde Mete nin kurduğu muazzam imparatorluk istikrarlı bir şekilde devam ettirildi. Hun İmparatorluğunun sınırları zaten çok büyük bir coğrafyaya hükmettiği için bu dönemde fazlaca sınır genişletilmedi. Ancak, Lao-Şang, Mete’nin tarih sahnesinden silmek için uğraştığı ve yok olma noktasına getirdiği Yüecileri kesin olarak mağlup etmiş ve tarih sahnesinden silmiştir.
Hun İmparatorluğu, Lao-Şang döneminde istikrarını devam ettirirken Çin, Hun’lara karşı üstünlük sağlamak ve ağır yenilgiler alarak çekildiği ve küçüldüğü coğrafyada söz sahibi olmak amacıyla büyük ve önemli reformlar hayata geçirmeye başladı. Askeri strateji ve donanımlarını Hun askeri sistemine göre düzenleyip disipline etmeleri bu dönemde başladı. Aynı zamanda siyasi ve askeri reformlarla birlikte Hun birliğini yıkmak ve Hun İmparatorluğu bünyesindeki Türk olmayan toplulukları kışkırtarak Hunların gücünü azaltmak için çeşitli entrikalar üretmeye, tarih kaynaklarında sıkca rastladığımız tabirle kaleyi içten fethetmek için beşinci kol faaliyetleri yürütmeye başladı. Lao-Şang döneminde bu girişimleri sonuçsuz kalsa da ilerleyen dönemlerde başarılı olmuştur.
Lao-Şang’ın ölümünden sonra veliahtı Kün-Çin yönetime geçmiştir.
Büyük Hun İmparatorluğu, muazzam gücünü Kün-Çin döneminde kaybetmeye ve küçülmeye başladı. Çin Hanlığının kendi içinde uyguladığı reformlar ve Hun bünyesinde yürüttüğü entrikalar başarılı olmaya başlamış ve Hun İmparatorluğunu Kün-Çin döneminde zayıflatmaya başlayarak ilerleyen dönemlerde bu imparatorluğu yıkmayı başarmıştır.
Büyük Hun İmparatorluğunun, Teoman, Mete ve Lao-Şang dönemindeki hızlı yükselişi, Kün-Çin döneminde durarak gerileme sürecine girmiştir. Çin’in kendi iç çatışmaları ve siyasi çalkantılarına son vermesi ve gerek askeri, gerekse siyasi reformları hayata geçirmesiyle birlikte güçlenmiş, geçmişte Hunlarla yapılan savaşlarda aldığı ağır zararları tolare edebilmek için farklı bir yol izlemeye başlamıştır.
Çin, bu döneme kadar askeri açıdan yerleşik ve ağır yaya savaş kuvvetleriyle hareket etmekteydiler. Hun birlikleri ise tamamen atlı süvarilerden oluşuyorlardı ve çok hızlı hareket ediyorlardı. Çin önce askeri sistemini Hun birliklerine göre yapılandırarak süvari düzenine geçti ve daha önce ağır yenilgilerle sonuçlanan savaşlarda Hun birliklerinin uyguladığı askeri stratejilere önem vermeye başladılar.
Askeri ve siyasi reformların yanında, Çin prensesleriyle Hun kağanları ve kağanların soylarından gelen boyların önemli payitahtlarıyla evlenmeleri sağlanarak Hunların iç dinamikleri üzerinde siyasi oyunlar oynamaya başladılar. Böylelikle Hun kağanlarının çocuklarına Çin isimleri verilmeye başlanmış ve Çine yakınlaşması sağlanmıştı. Çin prenseslerinin yanında bulundurulan koruma birliklerinin içerisine yerleştirilen politikacılar vasıtasıyla da kağanlar birbirlerine kışkırtılıyor ve iç çatışmalar doğruluyordu.
Tüm bunların yanında, Hunlarda süregelen Cenk ve Savaşçı güruh, Çin ile yapılan ticaret ile ülkeye sokulan Lüks mallar ve özellikle ipeğin kullanımıyla birlikte yerini sefahat ve lüks yaşantıya alışmış bir saray yönetimine bırakmaya başladı.
Çinlerin giderek güçlenmesi, Hunların ise iç çatışmalar ve sefahatle zayıflayarak gücünü kaybetmesine yol açtı. Artık yapılan savaşlarda Çin hanlığı üstün gelmeye ve kaybettikleri toprakları geri almaya başladılar. Bu süreç Kün-Çin döneminde başlamış ve Hohanye-Çiçi dönemine kadar devam ederek, M.Ö. 54 yılında İmparatorluğun bölünmesiyle sonuçlanmıştır.
Kün-Çin / Çün-Çin / Kung-Sin Dönemi (M.Ö. 160-126)
Lao-Şang’ın oğlu Kün-Çin, babasının ölümünden sonra veliahtı olarak tahta geçti ve hükümdar oldu. Kimi tarihi kaynaklarda Çün-Çin, Çün-Çen, Kung-Sin olarakta geçmektedir. Bu ifade farklılıkları farklı dillerde telafuz edildiği için bazı harf farklılıkları doğursa da aynı kişi olduğu sabittir.
Kün-Çin, 34 yıl gibi çok uzun bir süre yönetimi elinde bulundurarak Büyük Hun İmparatorluğu boyunca en uzun süre yönetimi elinde bulunduran hükümdardır. Kün-Çin dönemi, Hun İmparatorluğunun yükselişinin sona erdiği dönem olarak da bilinmektedir. Hükümdar olduğu dönemde Hun İmparatorluğu, Hazar Denizinden Japon Denizine kadar uzanan dünyanın en büyük İmparatorluğu durumundaydı. Çin’in Lao-Şang döneminde başlattığı reformlar ve beşinci kol faaliyetleri bu dönemde kendisini göstermeye başladı.
Hem Türk boyları, hemde Tunguz, Moğol boyları arasına nifak tohumları ekerek iç çatışmaları başlatan Çin, özellikle genç hakanlarının Çinli prenseslerle evlenmelerini sağlayarak, prenseslerin koruma ordularıyla birlikte İmparatorluğun içerisine soktuğu politikacılar vasıtasıyla Kün-Çin’in oğullarını ve diğer hakanları birbirlerine kışkırtıp iç çatışmalar doğurmayı başardı. Tüm bunların yanında İmparatorluğa ticaret yoluyla giren ipek ve lüks eşyalarla, o güne kadar savaşlar ve cenklerle haşır neşir olan Hun kültürüne sefahat ve lüks yaşantıyı empoze ederek savaşçı ruhun zayıflamasını sağladılar.
Devam eden Hun – Çin savaşlarında da, gerçekleştirdiği reformlarla güçlenen Çine karşı kaybedilen savaşlar İmparatorluğun zayıflamaya başlamasına yol açtı. İpek yolunun Çinin yönetimine geçmesi ve Bazı Moğol ve Tunguz boylarınında zayıflayan Hun İmparatorluğunun yönetiminden çıkmasıyla gücü zayıflayan Hun İmparatorluğu, bu dönemden sonra düşüş sürecine girmeye başladı.
34 yıl yönetimi elinde bulunduran Kün-Çin, devraldığı Dünya İmparatorluğunu zayıflamış ve iç karışıklıklar içerisinde veliahdına devretti. Bu dönemden sonra Hun yönetimi kısa süreli, iç ve dış karışıklıklarla yönetilmeye başlandı.
Çöküş Süreci ve Kısa Süreli Yönetimler (M.Ö. 126-56)
Kün-Çin döneminde başlayan iç karışıklıklar ve Çin’in güçlenmesi süreci hızlanarak İmparatorluğun küçülmesi ve taht kavgaları hızlandı. Hun hakanlarının evli oldukları Çin prensesleri vasıtasıyla artık hun hakanları ve prensleri Çince isimler alıyor, Çin kültürüne göre yaşayarak asimile olmaya başlamıştı. Çöküş süreci olarak ayırdığımız bu 70 yılda, 10 kez yabgu değişmiştir. İç karışıklıklar nedeniyle veliahtlar arasındaki kavgalar kısa süreli yönetimlerle sonuçlanarak Hun İmparatorluğunu yıkılma sürecine getirdi.
Bu kısa süreli yönetimler genellikle aynı hataların tekrarı olduğu için ayrı ayrı incelemeyeceğiz. Yönetimde bulunan hükümdarlar ve hüküm süreleri aşağıdaki gibidir ;
M.Ö. 126-114 İti-Sie / İçisiye
M.Ö. 114-105 Uvey / Vu-vey
M.Ö. 105-102 Vuşiluır / Usuliuusilu
M.Ö. 102-101 Çülihu / Kiuliuhou
M.Ö. 101-96 Çüdihu / Tsietiheu)
M.Ö. 96-85 Hulugu
M.Ö. 85-68 Hounyenti / Huandi
M.Ö. 68-60 Çüan-çu / Khuyluy
M.Ö. 60-58 Üven / Güydi
M.Ö. 58-56 Khukhasie
(Tarih kaynaklarında, isimler telafuz farklılıkları nedeniyle farklı yada çeşitli olabilmektedir. Kaynaklarda geçen farklı isimler ayrıştırılarak verilmiştir)
Hun İmparatorluğunun Bölünmesi (M.Ö. 54)
Hohanye – Çiçi dönemi, Türk tarihinde çok önemli yeri olan ve beklide bugünlere ulaşmamızı sağlayan yegane öneme sahip bir dönem olmuştur.
Hohanye ve Çiçi, Khukhasie nin iki oğluydu. Çiçi, Hohanyeden yaşca büyük olmasına rağmen İmparatorluğun sağ yabgusu Hohanye idi. Hohanye, ağabeyi Çiçi ye göre daha makul ve zayıf karakterli biriydi. Çiçi ise, ataları Teoman ve Mete gibi savaşcı güruha sahip, teslimiyeti kabul etmeyen bir karakterdeydi.
Hun İmparatorluğu, yaklaşık 100 yıldır küçülmekteydi. Buna rağmen halen önemli bir coğrafyaya hükmediyordu ve disiplinli ordusuyla önemli bir güç durumundaydı. Ancak tarihinin en parlak dönemini yaşayan Çin hanlığı, Hun üzerinde baskı kurmuş durumdaydı.
Çin karşısında zayıf düşen Hun İmparatorluğu, Hohanye idaresinde varoluş mücaledesi sürdürmekteydi. Hohanye, bu baskılara daha fazla dayanamayacağını anladı. Çin ile barış yapmak , gerekirse Çin himayesine girmek düşüncesindeydi. Bu düşüncesi çok tepki çeksede Sağ Bilge Kağan durumundaki Hohanye, bu kararında ısrar ederek Çine gitti ve amacı doğrultusunda iyi ilişkiler kurmaya çalıştı. Ağabeyi Çiçi ye göre, Hohanye artık yabgu olamazdı. Yönetimi eline aldı ve imparatorluğun başına geçti. Hohanye - Çiçi ayrılığı imparatorluğu ikiye bölmüş, Çiçi yönetimindeki hunlar Batı Hunları (Güney Hunları), Hohanye yönetimindeki Çin idaresine girmiş hunlar ise Doğu Hunları (Kuzey Hunları) olarak ayırmıştı (M.Ö.54). 10 yıl kadar İmparatorluk iki ayrı Yabgu tarafından ayrı ayrı yönetildi. M.Ö. 44 yılında, Hohanye Çin ile bir anlaşma imzalayarak taraflardan birinin saldırıya maruz kalması halinde diğer tarafın desteklemesini kabul etti.
Çiçi, imparatorluğun yönetimini elinde bulundurduğu 18 yıllık dönemde güçlenerek bölgesindeki pek çok cephede savaştı. Kuzeydeki Kırgızları yönetimi altına aldı, batıda Vusuların üzerine yürüyerek bu bölgeyi tehdit olmaktan çıkarttı. Güney doğuda Çinin üzerine yürüyerek çoğu savaşı kazandı. Çiçi’nin amacı, batıya doğru ilerlemek değil Çinin üzerine gitmekti. Bu doğrultuda bulunduğu coğrafyada güçlenerek Çin ile mücadeleye hazırlandı.
Bu dönemde Hohanye, Çinden aldığı destek ile Çiçi nin üzerine akın hazırlığına girdi. Çiçi, güçlenmesine ve büyümesine rağmen halen Çin karşısında zayıf bir güç durumundaydı. Çiçi, saldırıyı Çinden bekliyordu ancak saldıran kardeşi Hohanye’ydi. Bu saldırı, Çiçi nin Batı Türkistan bölgesinden dönüşünde gerçekleşti. Üstelik Çiçi, Batı Türkistan dönüşünde soğuk hava şartları nedeniyle çok sayıda askerini kaybetmiş ve sayıları ordu bile sayılamayacak kadar azalmıştı. Gelebilecek bir saldırıya karşı Kırgızistan bölgesinde bir kaleye konuşlanan Çiçi, hiç beklemediği bir şeklide kardeşi Hohanyenin kuşatmasıyla karşılaştı. Çin destekli büyük bir orduyla gelen Hohanye, sayıları 1500 kadar olan Çiçi ordusuyla 2 gün boyunca savaştı. Bu savaşta Çiçi, tüm askerleriyle birlikte son nefer ölünceye dek savaştı ve askerleri gibi kendiside bu savaşta öldü.
Artık Hun İmparatorluğu bölünmüş, üstelik Hun Kültürüne sahip son yabgu olan Çiçi ve Batı Hun İmparatorluğuda yıkılıp, Doğu Hun İmparatorluğununda Çin idaresi altına girmesiyle Büyük Hun İmparatorluğu dönemi sona ermişti.
Çiçi idaresindeki Batı Hun İmparatorluğunda yaşayan Hunlar, daha sonra Hohanye idaresindeki Doğu Hun’a katılmayıp bölgede kaldı ve bölgede bulunan Siyenpilerin baskıları sonucu Hazar Denizine doğru itildiler. Doğu Çin ise daha sonra Kuzey Hunları ve Güney Hunları olarak ikiye bölünerek tarih sahnesinden silindi ve İmparatorluk bünyesinde yaşayan Hunlar ise bulundukları coğrafyaya dağılarak asimile oldular.
Batı Hun İmparatorluğu
Büyük Hun İmparatorluğunun zayıfladığı ve Çine karşı gerilediği dönemde, hükümdar konumunda olan Sağ Yabgu Hohanye, Çin’e karşı makul ve yakın bir tutum izlediği hatta gerekmesi durumunda Çinin idaresi altına girebileceği düşüncesinde olduğu için ağabeyi olan Sol Yabgu Çiçi, kardeşiyle mücadeleye girmiş, Hohanye’nin iyi ilişkiler kurmak için Çine gitmesiyle yönetimi eline alarak kükümdarlığını ilan etmesiyle başlayan süreç, Büyük Hun İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı Hun İmparatorluğu olarak ikiye bölünmesine sebep olmuştur.
Batı Hun İmparatorluğunun Kuruluşu
M.Ö. 54 yılında, Büyük Hun İmparatorluğunun Sağ Yabgusu durumunda olan Hohanye, Çin ile iyi ilişkiler kurmak için Çin hanlığına gittiğinde Sağ Yabgu konumuda olan Ağabeyi Çiçi Yabgu, yönetimi eline alarak Hükümdarlığını ilan etti ancak bu dönem çok kısa sürdü. Hohanye, Çin den aldığı destek ile Hun İmparatorluğunun doğu bölümüne geçerek bulunduğu coğrafyaya hükmetti. Çiçi ise artık batı bölgesinin yönetimini elinde bulunduruyordu.
M.Ö. 54 yılına gerçekleşen bu mücadele neticesinde Büyük Hun İmparatorluğu, fiziki olarak Doğu ve Batı Hun İmparatorluğu olarak ikiye bölünmüş oldu. Doğu Hun İmparatorluğunun başında bulunan Hohanye, Çin ile yakın ilişkiler içerisine girerek Batı Hun İmparatorluğuna cephe aldı. Çiçi ise Batı Hun İmparatorluğunun başına geçerek Çin’i ve Çin ile iş birliği içerisinde bulunan kardeşi Hohanye’ye karşı sert tavır aldı.
Çiçi Yabgu, kardeşi Hohanye ye göre daha sert mizaçlı ve yenilgiyi kabullenmeyen biriydi. Pek çok tarihçi Çiçi’yi, Büyük İmparator Mete’ye benzetir. Çiçi’nin Amacı Hun İmparatorluğunu eski gücüne kavuşturmak ve Çine karşı üstünlük sağlayarak bulunduğu coğrafyayı yöneten tek imparatorluk haline gelmekti. Kardeşi Hohanye ise, Çinin güçlendiğini ve Hun İmparatorluğunun Çin ile mücadele edemeyeceğini düşünerek iyi ilişkiler kurmak ve gerekirse Çinin idaresine girmek düşüncesindeydi.
Batı Hun İmparatorluğunun Güçlenmesi
İmparatorluğun ikiye bölünmesiyle birlikte, Çiçi ve Batı Hun İmparatorluğu bulunduğu coğrafyada güçlenmeye başladı. Aslında Çiçi, hareket tarzı hasebiyle Mete ye benziyordu. Bulunduğu coğrafyadaki hakimiyeti ele almak için hızlı ve çok sayıda savaşa katılarak ordusunun başında yer aldı. Önce Kırgızların üzerine giderek topraklarına sahip oldu. Yine doğusunda Vusunlar bulunuyordu. Vusunlarıda bastırarak bir tehdit olmaktan çıkarttı. Güneydoğusunda bulunan Çin in üzerinede seferler düzenleyerek başarılı sonuçlar aldı. Çiçi, bu savaşlardan sonra güçlenerek hem kardeşi Hohanye, hemde Çin için tehdit oluşturmaya başladı.
Çiçi’nin amacı Çine hükmetmekti. Tüm hazırlıklarını Çin ile savaş için yapıyor ve stratejilerini bu doğrultuda yürütüyordu. Çiçinin bölgesinde söz sahibi olmaya başladığı bu dönemde (M.Ö. 44) kardeşi Hohanye (Doğu Hun imparatorluğu) Çin ile bir anlaşma imzalayarak taraflardan birinin saldırıya uğraması durumunda diğer tarafın destek vereceği sözünü karşılıklı olarak kabul ettiler. Bu anlaşmadan sonra Çiçi için kardeşi Hohanye ve Çin farklı düşmanlar olmaktan çıkarak aynı hedef haline geldi.
Batı Hun İmparatorluğunun Yıkılması
M.Ö. 36 yılında, batı Türkistan bölgesinde yaşanan bir anlaşmazlık nedeniyle bölgeye giden Çiçi, birlikleriyle savaşa katıldı. Savaşı kazanarak olası bir Çin saldırısına karşı Kırgız bölgesine çekildi ancak havanın çok soğuk olması nedeniyle askerlerinin büyük bir kısmını dönüşte kaybetti. Kırgız bölgesine ancak 1500 askerle ulaşabilen Çiçi, hiç beklemediği bir anda kardeşi Hohenye’nin kuşatmasıyla karşılaştı. Kale savaşı şeklinde gerçekleşen bu savaşta, Çin desteğinide yanına alan Hohanye ve Çiçi 2 gün boyunca savaştı. Çiçi, tüm askerleriyle birlikte bu savaşta hayatını kaybetti ve Batı Hun İmparatorluğu bu savaşla yıkılarak tarih sahnesinden silindi. (M.Ö. 36)
Savaş sonrası yıkılan Batı Hun İmparatorluğunda yaşayan Hun halkları, Doğu Hun İmparatorluğu bünyesine girmeyerek bölgede dağınık şekilde yaşadılar. Belirli aralıklarla küçük çaplı devletler kurma teşebbüsleri olsa da başarılı olamadılar. Bölgede bulunan Siyenpilerin baskıları sonucunda Hazar Denizine kadar itilerek bu bölgede yaşamaya devam ettiler. Her ne kadar kısa süreli bir İmparatorluk dönemi olarak tarihe geçse de, Çiçi’nin Çin idaresini kabul etmemesiyle Hun varlığını devam ettirerek daha sonra kurulacak olan Avrupa Hun, Akhun ve Göktürk imparatorluklarının önünü açtılar.
Batı Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla Hun İmparatorluğunun devamı niteliğini taşıyan Doğu Hun İmparatorluğu ise, ilerleyen zamanlarda Çin’in bölgedeki politikaları neticesinde zayıflayıp Kuzey/Güney olarak ikiye bölünerek yıkıldı ve bölgedeki diğer kavimlere karışarak asimile oldular.
Not : Aslında Doğu / Batı / Kuzey / Güney / Avrupa / AkHun olarak kategorize edilen Hun Yönetimleri İmparatorlukların gerçek isimleri değildir. Her Hun yönetimi, kendi yönetimini Hun İmparatorluğu olarak adlandırır. Ancak imparatorlukların coğrafyalara yayılması ve dağılması nedeniyle Doğu / Batı / Kuzey / Güney / Akhun / Avrupa Hun gibi isimlerle adlandırıyoruz. Türk Tarihi literatüründe “Batı Hun” kavramı pek çok Hun İmparatorluğu için kullanılmıştır. Hohanye yönetimindeki Doğu Hun İmparatorluğunun bölünmesiyle oluşan Kuzey ve Güney Hun İmparatorlukları içinde Doğu ve Batı Hun ibaresi geçer. Biz Çiçi dönemindeki Hun İmparatorluğunu Batı Hun İmparatorluğu olarak adlandırıyoruz. Hohanye idaresindeki Hun İmparatorluğunun bölünmesiyle ortaya çıkan iki imparatorluğu Kuzey ve Güney Hun İmparatorluğu olarak telafuz edeceğiz. İlerleyen dönemlerde Attila tarafından Avrupa’da kurulan İmparatorluğu da pek çok kaynakta Batı Hun İmparatorluğu olarak geçiyor ancak biz bu İmparatorluğa da Avrupa Hun İmparatorluğu diyeceğiz.
Büyük Hun İmparatorluğunun zayıfladığı ve Çine karşı gerilediği dönemde, hükümdar konumunda olan Sağ Yabgu Hohanye, Çin’e karşı makul ve yakın bir tutum izlediği hatta gerekmesi durumunda Çinin idaresi altına girebileceği düşüncesinde olduğu için ağabeyi olan Sol Yabgu Çiçi, kardeşiyle mücadeleye girmiş, Hohanye’nin iyi ilişkiler kurmak için Çine gitmesiyle yönetimi eline alarak kükümdarlığını ilan etmesiyle başlayan süreç, Büyük Hun İmparatorluğu’nun Doğu ve Batı Hun İmparatorluğu olarak ikiye bölünmesine sebep olmuştur.
Doğu Hun İmparatorluğu
Doğu Hun İmparatoruluğunun hakanı Hohanye, bölünmeden önce Büyük Hun İmparatorluğu hakanıydı. Çinin ticari, siyasi, politik ve askeri gelişmeleri neticesinde bölgede güçlenmesiyle Büyük Hun İmparatorluğunun varlığını etkileyerek gücünü önemli ölçüde zayıflatmıştı. Hun Yönetimi Sağ ve Sol yabgu ile yönetiliyordu. Yönetim Sağ Yabgu’nun elindeydi. Sol Yabgu ise söz sahibi ancak ikinci isimdi. Hun İmparatorluğunun yönetiminde sağ yabgu Hohanye, sol Yabgu ise ağabeyi Çiçiydi.
Hohanye, zayıflayan Hun İmparatorluğunu yönetmekte güçlük çekiyor, Çinin baskılarıyla gücünü kaybeden imparatorluğu politik manevralarla ayakta tutmaya çalışıyordu. Bu doğrultuda Çin ile iyi ilişkiler kurarak savaşmaktan kaçınıyor, gerekirse Çin hükümdarlığının yönetimi altına girilebileceğini düşünüyordu. Ağabeyi olan Sol Yabgu Çiçi ile bu konuda aralarında görüş ayrılığı oluştu. Ağabeyi olmasına rağmen Sol Yabgu olan Çiçi, kendisinin Sağ Yabgu olmaması nedeniyle zaten kardeşi Hohanye ile sorunlar yaşıyordu.
M.Ö. 54 yılında Hohanye, Çin ile iyi ilişkiler kurmak maksadıyla Çin hanlığına gitmesiyle Çiçi yönetimi ele alarak hükümdarlığını ilan etti ve Hun İmparatorluğunun başına geçti. Hohanye’nin Çin Hanlığına yakın siyasi duruşu nedeniyle kendisine karşı tavır alan kurmayları, Çiçi’nin Çine karşı aldığı sert tavır nedeniyle bu duruma karşı çıkmadı. Hun İmparatorluğunun yönetimi artık Çiçinin yönetimindeydi ancak bu dönem çok kısa sürdü. Hohanye, Çinden aldığı destek ile Hun İmparatorluğuna dönerek imparatorluğun Doğusuna yerleşti. Bu dönemde Hun İmparatorluğu, fiilen Doğu ve Batı olarak ikiye bölündü. İmparatorluğun Batı bölgesi Çiçi’nin, doğu bölgesi Hohanye’nin yönetimi altındaydı.
Doğu Hunlarının başında olan Hohanye, Çinden aldığı destekle bilikte varlığını devam ettirdi. Bu dönemde Çiçi’de kendi bölgesinde güçlenerek Doğu Hunları için tehdit oluşturmaya başlamıştı. Hohanye hem batıda ağabeyi Çiçi’nin, hem güneyde Çin imparatorluğunun baskısı altındaydı. Çin her ne kadar Batı Hunlarına karşı kendilerini desteklese de yinede Çin boyunduruğu altındaydı. Yinede Çin ile iyi geçiniliyordu ancak Batı Hunları önemli bir düşman halini almıştı. Bu doğrultuda Hohanye M.Ö. 44 yılında Çin ile bir anlaşma imzalayarak taraflardan birinin saldırıya uğraması durumunda diğer tarafın destekleyeceği belirterek karşılıklı taahhütte bulunuldu. Böylece olası bir Batı Hun saldırısına karşı Çin Doğu Hunlarının yanında yer alacaktı. Bu anlaşmanın da etkisiyle 10 yıl kadar Batı Hunları ile karşı karşıya gelmediler.
Batı Hun İmparatorluğu, bulunduğu bölgedeki güçlü kavimlerle savaşarak bölgesinde güçlenmişti. Hohanye’de Batı Hunlara karşı Çinden aldığı destekle rahatlamıştı. Bir plan yaparak Çiçi hanı savaş dönüşü gafil avlamayı başardı. Batı Türkistan bölgesindeki bir savaşdan dönen Çiçi ve ordusu, savaş dönüşü 1500 askeriyle Kırgız bölgesinde bir kaleye çekilmişti. Çiçi, saldırıyı çinden bekliyordu. Hohanye bu avantajı kullanarak ancak ummadığı anda karşısına çıktı. M.Ö. 36 yılında gerçekleşen bu savaşı kazanıp Hohanye Çiçi’yide öldürerek Batı Hunları tarih sahnesinden silmiş oldu.
Çin Baskısı ve Asimilasyon
Her nekadar Batı Hun İmparatorluğunu yıksa da, bu durum Doğu Hunları için olumlu değil aslında olumsuz bir gelişme olmuştu. Zira Batı Hunlarına karşı Doğu Hunlarını destekleyen Çin hanlığı, Batı Hunlarının yıkılmasıyla Doğu Hunlarının üzerindeki baskılarını arttırdı.
Çinin amacı Hun İmparatorluğunu tamamen yıkmaktı ancak gerek Hunların yaşayış şekli ve mücadele ruhu, gerekse Çinin bölgedeki diğer düşmanlarıyla mücadele etmesi buna izin vermedi. Çinin baskıları neticesinde Doğu Hunları bölgelerinde varlık gösteremediler. 100 yıl kadar daha süren Doğu Hun İmparatorluğu bu süre zarfında varoluş mücadelesi sürdürdüler. Bu 100 yıllık dönemde önemli kabul edilebilecek bir gelişme yaşanmadı. Bu nedenledir ki, Tarih kaynakları bu dönemlerde Hunlara ait önemli kayıtlar bulunmamaktadır.
Doğu Hun İmparatorluğunun varolduğu dönemde yönetimde bulunan hükümdarların isimleri şu şekildedir ;
Hohanye (M.Ö. 54-31)
Cudi (M.Ö. 31-30)
Fuçuleycudi (M.Ö.30-20)
Su Hsien Cudi (M.Ö. 20-12)
Çuyacudi (M.Ö. 12-8)
VuçuLiuCudi (M.Ö. 8-M.S. 13)
Vuleycudi (13-18)
HuTuIrSıtaoGaoCudi (18-46)
Wutatiho (46)
Pu-Nu (46-48)
Doğu Hun İmparatorluğunun Bölünmesi (Kuzey ve Güney)
Yönetimi zayıflayan ve bölgedeki otoritesini yitiren Doğu Hunları, Çin’in hakimiyetini kabul etmesiyle, varolduğu 100 yıllık süre boyunca peyder peyi zayıflayarak çöküş sürecine girdi. Bu süreç M.S. 48 yılında imparator Panu ile yeğeni Pi arasında yaşanan taht kavgasıyla bölünme noktasına geldi. İmparator Panu, Doğu Hunlarını Çin’in hakimiyetini kabul ederek yönetiyordu. Zira Hohanye döneminden beri Hun İmparatorluğu bu menvalde yönetildi. Zaman zaman Çine karşı mukavemet düşüncesi ortaya çıksada Hunların Çin Hanlığına karşı koyabilecek askeri ve ekonomik gücü bulunmuyordu. Ancak İmparator Panu’nun yeğeni Pi, hiçbir şekilde Çinin hakimiyetini kabullenmek düşüncesinde değildi. Bu fikir ayrılığı Panu ile yeğeni Pi’nin arasını açtı.
İlginçtirki, M.Ö. 54 yılında, yani neredeyse 100 yıl önce Çiçi ile Hohanye arasında yaşanan ayrılık nedeni, M.S. 54 yılında yani neredeyse 100 yıl sonra amca Panu ve yeğeni Pi arasında yaşanmış, her iki mücadelede İmparatorluğun bölünmesiyle sonuçlanmıştır.
Yaşanan bu mücadele neticesinde Doğu Hun İmparatorluğu, Kuzey ve Güney Hun İmparatorluğu olarak ikiye bölünerek, yıkılan Doğu Hun İmparatorluğunun hakanı konumunda olan Panu imparatorluğun Güney Bölgesini, amcası Panu’ya karşı mücadeleye giren Pi ise Kuzey bölgesini kontrolü altına alarak imparatorluğu siyasi ve fiziki olarak ikiye bölünmesine neden oldular.
Panu, Doğu Hun İmparatorluğunu yönettiği gibi, Güney Hun İmparatorluğunu yönetirken de Çin hakimiyetini kabul ederek hareket etti. Ancak Pi, Çine ve Güney Hunlara karşı sert tavır alarak hem amcası Panu’ya, hem Çin hanlığını karşısına aldı.
Kuzey Hun İmparatorluğu
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Kuzey ve Güney Hun İmparatorlukları ile ilgili bilgilerde ciddi karmaşalar bulunmaktadır. Bazı tarih kaynaklarında Kuzey Hunları “Batı Hunları” olarak anılmakta, bazılarında ise Güney Hunları bu adla telafuz edilmektedir. Öyle ki, iki imparatorluğun hakanı olan Panu ve Pi’nin bile imparatorlukları hakkında ciddi karmaşık bilgiler bulunmaktadır. Bu sebeple daha önce konu hakkında bilginiz var ise kavram karmaşası yaşayabilirsiniz. Bu nedenle kısaca özetleyelim ;
Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. 220 yılında kurulmuş, M.Ö. 161 yılında Doğu ve Batı Hun olarak ikiye bölünmüştür. Batı Hun yıkılarak Doğu Hun İmparatorluğu devam etmiş, bu imparatorlukta M.S. 48 yılında ikiye bölünerek Kuzey ve Güney Hun imparatorluğu ortaya çıkmıştır. Güney Hun İmparatoru, Doğu Hun İmparatoru olan Panu, Kuzey Hun imparatoru ise, amcası Panu’ya karşı mücadeleye giren Pi olmuştur. Tarihin ilerleyen dönemlerindede Avrupa Hun ve Ak Hun imparatorlukları ortaya çıkmıştır.
Çin’in baskıları ve zamanla zayıflayan Hunların Çin himayesi altına girmesiyle Asyadaki Hun varlığı ciddi tehlike altına girmişti. Öyleki İmparatorluk neredeyse 100 yıldır Çin himayesi altında yönetiliyordu. Hakanları Çin tarafından yetiştiriliyor, İmparatorluğun kültürel ve sosyal yaşamı Çin Hanlığından etkilenerek ciddi bir yozlaşma yaşıyordu. Önceki ve yeni gelen yabgular ise bu duruma alışmış ve kabullenmiş olarak hükümdarlığa geçiyordu.
Hohanye ve Çiçi zamanında yaşanan ayrılık, M.S. 48 yılında imparator Panu ile yeğeni Pi arasında tekrar cereyan etti. Panu, alışılageldiği gibi imparatorluğu Çin boyunduruğu altında yönetiyordu. Yeğeni Pi, bu duruma karşı çıkıyordu. İmparatorluğun eskisi gibi bağımsız ve bölgesinde otorite sahibi büyük bir İmparatorluk haline gelmesi için mücadele etme düşüncesindeydi. Bu ayrılık çatışmaya dönüşerek imparatorluğun ikiye bölünmesiyle sonuçlandı.
Yaşanan mücadele sonrası Pi, askeri gücünü toplayarak imparatorluğun Kuzey bölgesine, Sibiryanın güneyi ile Moğolistanın kuzeyi arasındaki bölgeye çekilerek kendi yönetimini oluşturdu. İmparatorluğun kurulmasıyla birlikte Pi, bölgedeki Hun beyliklerininde desteğiyle bölgesine hükmetmeye başladı. Ancak bulunduğu bölgede Sienpiler, Moğol-Tunguz karışımı topluluklar ile Wuhunlar bulunuyordu.
Pi, kuzeyde bulunan Hun beyliklerininde desteğini alarak bölgesinde söz sahibi olmaya başladı. Kuzey hunları kısa bir sürede Güney Hunları ve Çin için tehdit haline geldi. Ancak M.S. 60 lı yıllara kadar batı bölgesindeki diğer toplulukların ayaklanmalarıyla ve bölgedeki güç dengeleriyle mücadele eden Kuzey Hunları, bu bölgedeki otoritesini kabul ettirerek bölgesinde söz sahibi olmayı başardı. Bölgesindeki sorunları çözen Kuzey Hunları, artık Güney Hunları ve Çinin üzerine yürüyebilecek güce sahip hale geldiler. Öyle ki, Kuzey Hun İmparatorluğu, artık Güney Hun İmparatorluğundan daha güçlü ve büyük bir imparatorluk haline gelmişti. Çin, Güney Hun İmparatorluğu bölgesinde askeri anlamda rahat hareket edebiliyorlardı. Bu nedenle Güney Hun İmparatorluğu bölgesinde yapılan savaşlarda kaybetse bile toprak kaybetmiyordu. Ancak Kuzey Hunlarının 61-65 yılları arasındaki ilerleyişi Çin sınırlarına kadar ulaştı. Kazandığı savaşlarla da güçlenerek Çine meydan okumaya başladı. Çin, sınır kasabalarıyla ticareti yasaklamış, böylece Kuzey ve Güney hunlarının ekonomik varlığını zayıflatmıştı. Kuzey Hunları, bu dönemde Çin’e serbest ticarete izin vermeye mecbur ettiler. Artık Hunların parlayan güneşi Kuzey Hunlarıydı. Çin ise, Büyük Hun İmparatorluğu zamanında yaşadığı Hun baskısını tekrar yaşıyordu.
Kuzey Hunları, kısa zamanda bölgesinde güçlenerek söz sahibi olmaya başlamıştı. Çin bu durumdan oldukça rahatsızlık duymaya başladı. Kuzey Hunlarının daha fazla güçlenmesi Çin için eski kötü günlerin geri dönmesi anlamına geliyordu. Bu nedenle Çin, hanlığın tüm gücünü Kuzey Hunlarıyla mücadele için seferber etti. Bugün Çin tarihinde bir kahraman olarak adı geçen Pan Çao, bu ünvanını Kuzey Hun İmparatorluğuyla yaptığı uzun mücadele sonucunda elde etti.
Kuzey Hun İmparatorluğu, tüm gücüyle güneyinde bulunan Çin’e karşı mücadele ediyordu. Ancak Kuzey bölgesinde yeni bir gelişme meydana geldi. Bölgede bulunan Sienpiler güçlenerek kendi egemenlik alanlarını genişletiyorlardı. Sienpilerin hakimiyet alanı Çungaryada Güney Sibiryaya kadar uzanıyordu. Kuzey Hun İmparatorluğunun güneyde Çinle mücadele etmesini fırsat bilerek imparatorluğun kuzey bölgesini baskı altına aldı. Kuzey Hunlarının mücadelesi Kuzeyde Sienpilere, güneyde Çin Hanlığına karşı devam etti.
Bu mücadele dönemi 30 yıl kadar sürdü. Kuzey Hun İmparatorluğu Bu süre zarfında hem Kuzeyde Sienpilerle, hem Güneyde Çin hanlığıyla mücadele etti. Ancak hem Sienpiler çok güçlenmişti, hemde Çin hanlığı, geçmişten gelen Hun Paranoyası nedeniyle Kuzey Hunlarına karşı seferberlik haliyle mücadele ediyordu. Yapılan savaşlar sonrasında Kuzey Hunları zayıflayarak sahip olduğu kentleri kaybetmeye başladı. 91 yılına kadar süren bu ağır savaşlar neticesinde imparatorluk zayıflayarak yıkıldı. Bölgedeki Hunlar, Sienpilerin baskılarıyla batıya doğru kalabalık kitleler halinde göç ettiler. Bölgede bulunan diğer Hun İmparatorluğu olan Güney Hun İmparatorluğu ise Çin hanlığının egemenliği altında varlığını devam ettirmeye devam ettiler.
Not : Kuzey Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla, imparatorluk bünyesindeki kabileler batıya doğru göç ederek, daha önce yıkılan Çiçi yönetimindeki Batı Hun İmparatorluğundan kalan diğer topluluklarla birleştiler. Tarihin ilerleyen dönemlerinde ortaya çıkan Avrupa Hunları ve Ak Hunların temelini oluşturan bu topluluklar, Avrupa Hun ve Ak Hun İmparatorlukları kurulana kadar Hunların İmparatorluk kurmadan önceki yaşayış şeklini benimseyerek bozkır hayatı sürdüler.
Güney Hun İmparatorluğu
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Kuzey ve Güney Hun İmparatorlukları ile ilgili bilgilerde ciddi karmaşalar bulunmaktadır. Bazı tarih kaynaklarında Kuzey Hunları “Batı Hunları” olarak anılmakta, bazılarında ise Güney Hunları bu adla telafuz edilmektedir. Öyle ki, iki imparatorluğun hakanı olan Panu ve Pi’nin bile imparatorlukları hakkında ciddi karmaşık bilgiler bulunmaktadır. Bu sebeple daha önce konu hakkında bilginiz var ise kavram karmaşası yaşayabilirsiniz. Bu nedenle kısaca özetleyelim ;
Büyük Hun İmparatorluğu M.Ö. 220 yılında kurulmuş, M.Ö. 161 yılında Doğu ve Batı Hun olarak ikiye bölünmüştür. Batı Hun yıkılarak Doğu Hun İmparatorluğu devam etmiş, bu imparatorlukta M.S. 48 yılında ikiye bölünerek Kuzey ve Güney Hun imparatorluğu ortaya çıkmıştır. Güney Hun İmparatoru, Doğu Hun İmparatoru olan Panu, Kuzey Hun imparatoru ise, amcası Panu’ya karşı mücadeleye giren Pi olmuştur. Tarihin ilerleyen dönemlerindede Avrupa Hun ve Ak Hun imparatorlukları ortaya çıkmıştır.
Güney Hun İmparatorluğu esasında kurulmamış bir devlettir. Zira Önce Doğu ve Batı olarak bölünen Hun İmparatorluğu, M.S. 48 yılında Güney ve Kuzey olarak tekrar bölünmüştür. İmparator konumuda olan Panu, ülkeyi Çin egemenliği altında yönetmekteydi. Yeğeni Pi, bu duruma karşı çıkarak Çin egemenliğinden kurtulmak düşüncesiyle harekete geçerek amcası Panu’ya karşı mücadeleye girdi ve ülkenin Kuzey bölgesini kontrol altına alarak Kuzey Hun İmparatorluğunu kurdu. Bu bağlamda, Güney Hun İmparatorluğu mevcut Hun İmparatorluğunun (Doğu Hun İmparatorluğu olarak telafuz ediyoruz) devamı niletiğini taşımaktadır.
İmparatorluk, yaklaşık 100 yıldır Çin egemenliği altında yönetilmekteydi. Bölgesinde güçlenen Çin, Hunları kontrol altında tutuyor, iç siyasi dengeleri yöneterek Hunların büyüyüp genişlemesini engelliyordu. İmprator Panu’da bu yönetim şeklini devam ettirdi. Ancak yeğeni Pi’nin bu duruma karşı çıkarak kendisiyle mücadeleye girmesi neticesinde ülkenin Kuzey bölgesini yeğeni Pi’nin yönetimine bırakmak zorunda kaldı.
Panu, bu ayrılıktan sonra İmparatorluğun Güney Bölgesini himayesi altında tutmaya devam etti. Daha öncedende olduğu gibi yönetim Çin egemenliği altında devam ettirildi. Bu dönemde Kuzey Hunları bölgelerinde güçlenerek topraklarını genişletmeye başlamıştı. Hatta güneye doğru ilerleyerek Çin sınırlarına kadar dayandı. Güney Hun İmparatorluğu, bu tarihi dönemde ciddi bir varlık gösteremeyerek Çin boyunduruğu altında varlığını sürdürmeye devam etti.
Zamanla büyüyen Kuzey Hun İmparatorluğu, kuzey bölgesindeki Sienpilerin güçlenmesiyle hem güneyde Çin, hem Kuzeyde Sienpilerle mücadele etmek zorunda kaldı. Bu mücaleler neticesinde zayıflayarak bölgedeki varlığını kaybetmeye başladı. Hem Çin, hem Sienpilerin baskılarına karşı koyamayan Kuzey Hun İmparatorluğu, 91 yılında yıkılmıştı. Kuzey Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla bölgede bulunan ve önceki Hun İmparatorluklarının devamı niteliğini taşıyan tek Hun imparatorluğu durumundaydı. Ancak Çin, Güney Hunlarının yönetimini tamamen inisiyatifi altına almaya başlamıştı.
177 yılına dek Hunlar kendi İmparatorlarını seçiyorlardı. Bu imparatorlar Çin hanlığında yetiştiriliyor olsa da tercih Hunlara bırakılıyordu. Ancak 177 yılında Çin, Güney Hun imparatorluğunun yabgusunu kendisi atama kararı aldı. Bu karar Hunlar arasında infiale neden oldu. Öyleki Hun kabileleri, Çinin atadığı imparatoru kabul etmeyerek öldürdü. Bu olaydan sonra Hunlarda iç karışıklıklar baş göstermeye başladı. İmparatorluk başsız kalmıştı. Yaşanan iç mücadeleler neticesinde İmparatorluk 5 vilayete bölünerek Çinin atadığı askeri valilerle yönetilmeye başlandı. Seçilen imparatorlar ise Çinin siyasi varlığı nedeniyle söz sahibi olamıyordu.
Bu süreç 216 yılına kadar devam etti. Çin, esas amacına 216 yılında ulaştı. Hunları tamamiyle kontrolü altına alarak bölgedeki son Hun İmparatorluğunun varlığına son verdi. Bu tarihten sonra Türkler, tarih sahnesine çıkış yerleri olan Türkistandan tamamen uzaklaştı. Bölgede kalan Hunlar ise kısmen batıya doğru göç ederek, kısmen bölgedeki diğer halklara karışarak asimile oldular.
Güney Hun İmparatorluğu döneminde idarede bulunan imparatorlar şu şekildedir ;
Panu Yabgu (46 - 83)
Sanmuldutzu Yabgu (83 - 84)
Yuliu (84 - 89)
Yuçukien (89 - 93)
Ankuo (93 - 94)
Tingtoşi - Suyheuti (94 - 98)
Vanşiçi - Suyti (98 - 124)
Vuçihu - Şihço (124 - 127)
Tejoşi - Suytsieu (127 - 140)
Çenieu Yabgu (140 - 143)
Hulanjoşi Suytsieu (143 - 147)
İlingşi - Suytsieu (147 - 172)
Totejoşi - Suytsieu (172 - 177)
Huçing (177 - 179)
Kiangkiu (179 - 188)
Teçişi - Suyheu (188 - 195)
Huçutsiuen (195 - 216)
Not : Bugün Türkistan bölgesinde varolan pek çok ülke, bir yanılgı olarak Literatürümüzde yada zihinlerde Türk devleti olarak anılmaktadır. Hun imparatorluğunun yıkılmasıyla birlikte idaresiz kalan Hun Türklerinin bir kısmı Batıya doğru ilerleyerek diğer Hun devletlerinin temelini oluşturmuşlar, bir kısmı ise bölgede yaşayan diğer toplumlara karışarak asimile olmuşlar, kültürel değerlerini bu toplumlarada götürerek Türk/Hun kültürünün yaşatılmasına olanak sağlamışlardır. Bu nedenle aslında Türk olmasada, yıkılan Hun İmparatorluğuyla birlikte bölgeye dağılan Hun Türklerinin bölgedeki kültürel varlığı, bölgedeki devletlerin Türk olduğu kanısını uyandırmaktadır. En bariz örneği Moğollardır. Türk olmayan Moğolların tarihte Türk olarak anılması buradan gelmektedir. Kültürel açıdan çok zayıf olan Moğollar, Türk kültüründen fazlaca etkilenmiş, bu etkileşim onların Türk olduğu kanısını uyandırmıştır. Toplumları içerisinde çok sayıda Hun Türkü bulunmaktadır. Öyleki Moğolların tarihdeki en büyük İmparatoru Çenkiz hanın, tarih kayıtlarında kendisinin Türk olduğunu ifade ettiği bulunmaktadır.
Hunların Yeniden Doğuşu
Hunlar Türkleri, Büyük Hun İmparatorluğunda yaşanan karışıklıklar ve bölünmelerle batıya doğru göç etmeye başladılar. M.Ö. 36 yılında başlayan göç hareketi, M.S. 200 lü yıllara kadar devam etti. Hun İmparatorluğunun zayıflamasıyla yaşanan idari sorunlar, bölgedeki Hunların belirli aralıklarla Türkistan bölgesinde dağılmasına ve bölgeyi tamamen terk etmesine neden oldu. Bu göç hareketi küçük kütlelerle devam etmiş olmasının yanında birkaç kez büyük göç hareketlerine de sahne oldu.
Türklerin Türkistandan Çıkışları ve Göç Hareketinin Başlaması
Hun Türklerinin bölgeden göç etmeleri, M.Ö. 36 yılında başladı. M.Ö. 54 yılında, Büyük Hun İmparatorluğu ikiye bölündü. İmparatorluğun yönetiminde bulunan iki kardeş Hohanye ve Çiçi, devletin yönetimi konusunda anlaşmazlığa düştüler. Hohanye ülkeyi Çin himayesinde devam ettirmek düşüncesindeyken Çiçi, Çin egemenliğini kabul etmeyerek Batı bölgesine çekilip Batı Hun İmparatorluğunu kurdu. Zamanla hem kardeşi Hohanyenin yönettiği Doğu Hunla, hemde Çinle mücadele eden Çiçi, M.Ö. 36 yılında bir savaşta tüm askerleriyle birlikte öldü ve Batı Hun İmparatorluğu yıkıldı. Yıkılan Batı Hun İmparatorluğu bünyesinde yaşayan kabileler, Çin himayesine giren Doğu Hun İmparatorluğuna katılmayarak bölgedeki ilk yoğun göç hareketini başlattılar. Daha sonra kurulacak olan Avrupa ve Ak Hun İmparatorluklarının temelini oluşturacak hunların göç süreci bu tarihte başlamıştır.
İlerleyen dönemlerde, DoğuHun İmparatorluğunun Çin himayesinde varlığı sürdürmesi ve Çinin Hunlar üzerindeki ağır baskıları ekonomik ve siyasi sorunlara neden oldu. Bu sorunlar zamanla göç hareketinin devam etmesine neden oldu. Çiçi yönetimindeki Batı Hunların göç hareketi 100 yıl kadar sürdü. Bu 100 yıllık süre zarfında bölgedeki diğer Hun kabileleride Batı Hun İmparatorluğunda yaşayan Hun Türklerini takip ederek, hem politik hem doğal koşulları daha yumuşak olan batı bölgelerine doğru göç ettiler.
İlerleyen tarihlerde Hun İmparatorluğunun tekrar bölünerek Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmasıyla Türkistan bölgesindeki karışıklıklar artmaya başladı. Batı Hunları gibi, Çin himayesini kabul etmeyen kabileler, Yabgu Pi idaresinde Kuzeye çekilerek hem Çin, hem Güney Hun İmparatorluğuyla mücadeleye girişti. Zamanla bölgede güçlenen Sienpiler ve Çinler ile mücadele neticesinde Kuzey Hun İmparatorluğuda M.S 91 yılında yıkıldı. İkinci büyük göç hareketi bu dönemde gerçekleşti. Yıkılan Kuzey Hun İmparatorluğu bünyesindeki Hun kabileleri, topraklarını genişleten Sienpilerin baskıları neticesinde kabalalık kütleler halinde Batıya doğru göç ettiler.
Üçüncü büyük Göç hareketi M.S. 216 yılında Güney Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla gerçekleşti. Çinin Hunlar üzerindeki baskısıyla varolan tek Hun İmparatorluğu yıkılarak bölgedeki Hun varlığı ortadan kaldırılmış oldu. Bölgedeki hunlar zamanla İmparatorluk kurmayı deneselerde bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Bölgede kalan Hunlar daha çok bölgedeki halklara karışmakla birlikte batıya doğru göç hareketine devam ettiler.
Devletsiz Yaşanan 150 Yıl ve Hunlarda Göçebe Yörük Kültürünün Oluşması
Hunlar, son Hun İmparatorluğunun yıkılmasıyla bölgedeki Hun Türkleri imparatorluk bünyesinde olmaksızın varlıklarını devam ettirdiler. Göç eden hunların bir kısmı göç dahilinde bölgelerindeki imparatorluklara dahil olsalar da genellikle göç etmeye devam ettiler. Bu dönemde Hunlar, Yörük kültürüyle tanıştılar. Hunların, Hun İmparatorluğu kurulmadan önce yaşayış şekilleri Kabileler şeklindeydi. Genellikle göç etmekle birlikte, daha çok belirli bir bölgede varlıklarını sürdürmekteydiler. Ancak Hun İmparatorluklarının yıkılmasıyla birlikte bölgelerinde barınamayan Hunlar, Hazar denizi bölgesine kadar geniş bir coğrafyada göç etmek durumunda kaldılar. Bu göç hareketi, Hun Türklerinde konar göçer olarak tanımlanan Yörük kültürünü oluşturdu.
Büyük Hun İmparatorluğu kurulmadan önce kendi aralarındada mücadele içinde olan Hun kabileleri, geçmişin aksine göç hareketiyle birlikte yine Kabileler halinde yaşamışlar ancak kendi aralarında mücadele etmemişlerdir.
Hunların Hazar Denizi ve Çevresinde Toplanmaları
Göç eden Hun Türklerinin, asyadaki göç hareketleri Hazar denizine kadar sürdü. Hazar denizinden sonrası Avrupaya kadar açılıyordu. Ancak hem Hazar bölgesinin ikliminin yaşamaya elverişli oluşu, hemde Hazar denizinden sonrasındaki Gotların bölgedeki hakimiyeteri göç hareketinin Hazar denizinde durmasına neden oldu. Yaklaşık 400 yıl süren göç hareketiyle ilerleyen Hun Kabileleri, Hazar denizi etrafında toplanarak bölgelerinde çoğaldılar. Bu bölgede 100 yıl gibi bir süre çoğalan ve büyüyen Hun kabileleri zamanla güçlenerek bölgelerinde söz sahibi olmaya başladılar.
Yeni Hun İmparatorluklarının Kuruluşu
Hazar bölgesinde çoğalan Hunlar, geçmişten gelen Devlet kültürünü bulundukları bölgede de hayata geçirdiler. Bu bölgede çoğahan Hunlar, zamanla kurulan onlarca imparatorluğun temelini oluşturarak Türk kültürünü dünyaya yaydılar. İlerleyen dönemlerde tarih sahnesine çıkan Avrupa Hunları, Ak Hunlar, Göktürkler, Selçuklular, Osmanlı gibi pek çok imparatorluğun temelini oluşturan bu topluluğun küllerinden yeniden doğuşu başlı başına bir Tarih Dönemi olarak ele alınabilecek kadar önem taşımaktadır.