İnsanlık tarihi boyunca yemek pişirmek sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda bir kültür taşıyıcısı olmuştur. Ancak yemek tariflerini yazıya dökme geleneği, düşündüğümüzden çok daha geç başlamış. Peki, tarihte bilinen en eski yemek tarifleri nereden geliyor?
Bugün sosyal medyada dolaşan yemek videoları, tarif blogları ve yüzlerce yemek kitabı hayatımızın bir parçası. Ancak tarih boyunca atalarımız yemek yapma bilgisini çoğunlukla sözlü olarak nesilden nesile aktardı. Arkeolojik kazılarda Taş Devri'nden kalma kaplarda yanmış lapalar, Antik Mısır'da bira ekmeği gibi yemek kalıntıları bulunmuş olsa da, yazılı tariflere çok nadir rastlandı.
Bu nedenle, yazılı en eski yemek tariflerini bulmak, insanlık tarihinin yemek kültürünü anlamak için büyük bir fırsat sunuyor.
Bilinen en eski yemek tarifleri, Mezopotamya'nın Eski Babil dönemine (yaklaşık MÖ 1900–1600) ait dört adet çivi yazılı kil tablette keşfedildi. 1900'lü yılların başlarında Yale Üniversitesi koleksiyonuna katılan bu tabletler, ilk etapta tam olarak anlaşılamadı. Çivi yazısının çözülmesi zaman aldı, içerikleri ise daha da büyük bir bilmeceydi.
1945 yılında akademisyen Mary Hussey, bu tabletlerdeki metinlerin aslında yemek tarifleri içerdiğini öne sürdü. Ancak o dönemin bilim insanları, bu iddiayı fazla cesur buldu. Çoğu araştırmacı, tabletlerin tıbbi reçeteler veya simya tarifleri olduğunu savundu.
Bugün bile antik metinlerin gerçekten bir yemek tarifi olup olmadığını belirlemek kolay değil. Leicester Üniversitesi'nden araştırmacı Farrell Monaco'nun belirttiği gibi, günümüzdeki anlamda tarifler —yani ölçüler, pişirme süreleri ve adım adım talimatlar içeren belgeler— oldukça yeni bir kavram. Antik tariflerde ise genellikle miktar belirtilmezdi ve birçok malzeme günümüzde bilinmediği için çeviri zorlaşıyordu.
Üstelik bazı metinler hem yemek hem de tıbbi amaçlı karışımlar içeriyordu. Örneğin, bitkisel karışımlarla yapılan bir çorbanın hem şifa niyetiyle hem de besin olarak kullanılması mümkündü.
Ancak 1980'lerde, ünlü arkeolog Jean Bottéro, bu Babil tabletlerinin gerçekten yemek tarifleri içerdiğini kanıtladı. Bottéro’nun çalışmaları, antik Mezopotamya mutfağını anlamamızda çığır açtı. Fakat Bottéro, tariflerin çağdaş damak tadına pek uygun olmadığını ve bazılarının “yenilemez” olduğunu da belirtmeden geçmedi.
Bu tarifler, modern tariflerden çok farklıydı: ne kesin ölçüler vardı, ne de adım adım açıklamalar. Yine de içinde et suyu, dolmalar, sebzeli yahni türleri gibi tanıdık lezzetler barındırıyordu.
Harvard Üniversitesi'nden Gojko Barjamovic ve ekibi, bu kadim tarifleri yeniden hayata döndürmeye çalıştı. Tabletler çoğu zaman eksik ve hasarlıydı; bazı malzemeler ya tam anlaşılamıyordu ya da bugünkü karşılığı bilinmiyordu. Yine de araştırmacılar, tarifleri tamamlayarak bir zamanlar Mezopotamya sofralarında neler pişirildiğini yeniden canlandırmaya çalıştılar.
Örneğin, tariflerde; kuş etiyle doldurulmuş börek benzeri bir yemek, yeşil buğdaylı çorbalar ve 25 farklı etli ve sebzeli yahni çeşidi bulunuyordu. Bu yemekler, Mezopotamya’da mutfak kültürünün ne kadar zengin olduğunu gösteriyor.
Barjamovic'in de belirttiği gibi, tarih boyunca yemek yapma sanatı büyük ölçüde kadınlar tarafından sözlü olarak aktarılmıştı. Bu nedenle yazılı yemek tariflerine çok az rastlıyoruz. Yazılı belgeler, genellikle daha “önemli” görülen dini, idari veya tıbbi metinlerdi. Bu bağlamda, yemek tariflerini içeren bu tabletler, sadece mutfak tarihine değil, aynı zamanda kadim toplumların sosyal yapısına da ışık tutuyor.
Bugün bir tarif kitabı açıp ölçüleriyle, pişirme süreleriyle yemek yapmak bize sıradan gelebilir. Ancak binlerce yıl önce yemek pişirmek; doğa ile, malzemelerle ve kültürle doğrudan ilişki içindeydi. Mezopotamya tabletlerinden öğrendiğimiz tarifler, hem insanlık tarihinin hem de mutfağın ortak geçmişinin küçük ama son derece değerli birer yansımasıdır.
İşte bu yüzden, bugün mutfağımızda pişirdiğimiz her yemek, tarihin çok derinlerinden gelen bir yankıyı da içinde taşır.