Iuh Tufanı anlatısını mutlaka duymuşsunuzdur. Tevrat, İncil ve Kuran'da geçen ortak konulardan biridir. Positivist bakış açısı, Tufan anlatılarının mitik bir söylenceden ibaret olduğunu ve Dünya'yı saran bir Tufan vakasının gerçekleşmediğini öne sürer. Ancak Bilim insanları, yakın zamanda Tufan'a ait olduğu düşünülen kalıntılara ulaştılar.
Son 20 yılı kapsayan ve bu konuda yoğunlaşan araştırmalar, söz konusu edilen selin yaklaşık 7 Bin yıl önce yaşandığına dair bulgulara ulaştılar. Araştırmaların merkezi, günümüz Karadeniz'in yoğunlukla güney sahillerini oluşturuyor. 7 Bin yıl kadar önce, tuzlu denizlerle bağlantısı olmayan Karadeniz, küresel ölçekte başlayan yoğun yağışlar nedeniyle kuzeyden gelen nehirlerin taşıdığı sularla taşmış, günümüz İstanbul üzerinden Marmara ve Ege bölgesinden Akdeniz'e bağlanmıştı.
Karadeniz'in önceleri bir göl olduğu yeni bir tespit değil. Bu bilgiye uzun zamandır sahibiz. Ancak bu güne kadarki genel kanı, bu taşkının yüzyıllar boyunca, deniz seviyesindeki istikrarlı yükselişin neden olduğu yönündeydi. Ancak bulgular yeni bir önerme ortaya koydu.
İki deniz biyoloğu Walter Pitman ve William Ryan, yayınladıkları "Noah's Flood: The New Scientific Discorveties about the Event that Changed History" kitapla tespitlerini bilim dünyasıyla paylaştı. Elde ettikleri bulgulara göre;
- Karadeniz kıyıları verimliydi ve insanlar tarafından büyük tarım toplumlarını olarak iskan ediliyordu. Kuzey yarımküre'yi kaplayan buzulların erimeye başlamasıyla deniz seviyeleri, yaklaşık 7600 yıl önce süratle ve felaketlere yol açacak şeklide akıntılara yol açtı.
- Niagara Şelalesi, yaklaşık 200 katı bir şiddete sahipti. Karadeniz'in su seviyesi her gün 15cm gibi korkunç bir hızla yükseliyordu. Yalnızca 1 yıl içinde 15 Milyon Hektar sular altında kaldı. Burada yaşayan kitleler, bir daha geri dönmemek üzere bölgeyi terk ettiler.
Pitman ve Ryan, bu toplumsal travmanın muhtelif versiyonlar halinde toplumların hafızasına kaydedilmiş olduğunu, Tufan anlatılarının bu trajediyle doğrudan ilgili olduğunu öne sürdüler.
Aslında bu bakış açısı bize İnsanlık Tarihinin yorumlanamamış bir evresi hakkında daha rasyonel çıkarımlar yapabilmemize imkan tanıyor. İnsanoğlu, yaklaşık 70 Bin yıl önce Afrika'dan çıkarak yeryüzüne yayıldılar. Bu 70 Bin yıllık serüvenin 60 Bin yılı, Halosen Çağı'na kadar istikrarsız tabiat koşullarında bir şekilde hayatta kalmaya çalıştılar. Nihayet -10 Bin itibariyle sona eren son buzul çağı yaşama elverişli bir habitat meydana getirdi.
Tatlı su kaynaklarının artması, beraberinde yeni yaşam alanlarının artışını getirdi ve bu sayede hızla çoğalan İnsan toplulukları Neolitik dönemi başlattı. İnsanoğlu için her şey yoluna girmişti diyebiliriz. İlk tarım toplumları, yerleşik hayata intibak, kerpiç ve muhtelif barınma tekniklerinin sağladığı kabiliyetler, bildiğimiz ilk kültürleri meydana getirdi. Ancak yine de Dünya, bildiğimiz ve anlayabildiğimiz bir dönemde değildi.
MÖ 5. Bin yılda yaşanan bir devinim Dünya'nın çehresini tümüyle değiştirdi. -4 Bin yılda Sümer, Mısır, Aryan, Semitik, Çin gibi tarihsel devamlılığı yakalayabilen kültürler doğdu. Sonraki bin yılda ise bugün yaşayan hemen her toplumun kendini isnat edebileceği, son tarih öncesi toplumlar meydana geldi. Nihayet Yazı kullanımı başladı ve tarih dönemi olarak kabul ettiğimiz bir zaman eşiğinden geçildi.
Peki ne oldu, nasıl oldu da Dünya'nın dört bir yanında ve süratle geri dönülemez değişimler, toplumsal ve kültürel devrimler meydana geldi. Birbirleriyle irtibat kurmadığını bildiğimiz toplumlar, aynı milenyumda Tanrı inancını geliştirdi ve ortak mitoslara, inanç ve değer yargılarına sahip hale geldiler?
İlginçtir; bu tarih öncesi devri tarih devrinden ayıran dönemde, üstelik demografik dinamikleri değiştiren ve şekillendiren göç ve istila hareketleri, tam da Tufan anlatılarına tekabül eden zaman dilimiyle örtüşüyor. Bu dönemi (MÖ 5-4 Binler) analiz ederken tüm denklemleri birbiriyle örtüştüren rasyonel bir çıkarım olarak Tufan gerçeğiyle karşılaşıyoruz.