1641 Yılı Temmuz’unda Mısır’a doğru yol alan, içerisinde devlet erkanı ve kıymetli eşyalar bulunan bir gemi, Girit yakınlarında Maltalı korsanlar tarafından saldırıya uğradı. Bu durum hem Osmanlı-Mısır ticaretine tecavüz hem de doğrudan Osmanlı’ya karşı yapılan bir saldırı niteliği taşıyordu. Nihayet Sultan 1. İbrahim, Maltalı korsanları saklayan Venedikliler üzerine sefer hazırlıklarına başlayıp 1645 yılında Yusuf Paşa komutasındaki Osmanlı donanmasını Venedik üzerine gönderdi. 2 aylık bir kuşatmanın ardından Hanya teslim oldu (19 Ağustos 1641).
Bölgenin idaresini ele almak için Hanya’ya giden 2. Vezir Deli Hüseyin Paşa, adanın fethi için stratejik öneme sahip bir kısım kalelerin alınması gerektiğini ön görerek Kisamo, Apokorano, İstimi, Değirmenlik, Granbosa, Milapotomo ve Rosmo kalelerini ele geçirdi. Böylece Girit’in doğusu tümüyle Osmanlı kontrolüne geçmiş oldu (1646).
Deli Hüseyin Paşa, fetih hareketine devam etmek için adanın en muhkem kalesi olan Kandiye’yi kuşatma altına aldı. Ancak bu kale hem çağın en yüksek kabiliyetleriyle tahkim edilmiş hem de asker mevcudu bakımından kendini savunmaya muktedir bir kuvvetteydi. Üstelik Venedik, İstanbul’dan gelecek desteği sekteye uğratacak bir hamle yaparak Limni ve Bozcaada’yı da ele geçirmişti. Ne var ki; İstanbul, Girit’te ki mücadelesinde Deli Hüseyin Paşa’ya gerekli desteği ulaştıramadığı gibi 2 yıl süren kuşatmanın giderlerini karşılamak ve Kandiye’nin karşısına tahkim edilecek yeni kale için ihtiyaç duyduğu masrafları da maddi imkânsızlıklar nedeniyle karşılayamıyordu. Nihayet Deli Hüseyin Paşa, bu masrafları adadan aldığı vergilerle karşılayabildi. Ancak uzun yıllar süren kuşatma neticesinde ulufe alamayan ve kıt imkanlarla yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan Sipahiler isyan ederek kuşatmanın akamete uğramasına yol açtılar (1649).
Diğer taraftan Venedik donanmasının Çanakkale boğazını zapt etmesiyle maddi dar boğaza giren Osmanlı’da iç karışıklıklar ortaya çıktı. Maaşları ödenmeyen Sipahiler isyan etmiş, İstanbul ve Galata esnafına “avarız” adıyla yeni vergiler getirilmesi halkı saraya karşı soğutmuştu. Nihayet 1651’de dağıtılan ulufelerden tasarruf etmek gayesiyle düşük ayarlı akça kullanılması İstanbul esnafını ayaklandırdı. Şeyhülislam Karakeçilizade önderliğinde saraya yürüyen kalabalık 4. Mehmed’i ayak divanına çıkmaya mecbur etti. Sadrazam Melek Ahmed Paşa’nın görevden alınmasıyla neticelen ayaklanmadan sonra yerine geçen Derviş Mehmed Paşa döneminde yiyecek fiyatlarındaki muazzam artış, yaşanan sorunun kalıcı ve yıpratıcı hale geldiğini gösterdi. Krizin yönetilemez hale gelmesi, Sadrazamların görevlerini bırakmalarına, hatta yerlerine atanacak devlet adamı bulunamamasına yol açtı. Derviş Mehmed Paşa’nın ardından göreve gelen Murad Paşa hacca gitme bahanesiyle sadareti terk etmiş, yerine geçen Malatyalı Süleyman Paşa da yaşlılığını ileri sürerek azledilmesini talep etmiştir. Nihayet 1656 yılının Mart’ında, akçaları tağşiş edilen yeni çeriler isyan ederek saraya yürüdüler. 4. Mehmed, bir kısım önlemler almaya hatta kellesi istenen devlet adamlarını gizlice kaçırmaya çalışsa da sonuç vermedi ve isyancılar, yaşananlardan sorumlu tuttukları 30 kişiyi katlederek cansız bedenlerini Sultanahmet’te bir çınar ağacına astılar. Bu vaka, tarihe Vaka-i Vakvakiye olarak geçmiştir.
Kaptanıderya Murad Paşa, 1654’de Venediklilerle mücadele ederek Çanakkale boğazını açabilmişti. Ancak Mısır ticaretinin eskisi gibi devam ettirilememesi nedeniyle ekonomik buhrana çözüm olmadı. Venedik donanması, 1656’da tekrar saldırıya geçip Bozcaada, Limni ve Semadirek adalarını ele geçirdiler. Kaptanıderya Kenan Paşa, ablukayı yarmak için harekete geçse de yaşadığı büyük hezimet donanmasın yok olmasına ve İstanbul’un denizden savunulamaz hale gelmesine yol açtı. Sadrazam Boynueğri Mehmed Paşa, İstanbul’u korumak amacıyla şehir duvarlarının yakındaki evleri yıktırınca halk büyük bir korkuya kapıldı. Yaşanan korkuyla yiyecek fiyatlarında yaşanan büyük artış İstanbul’daki sefaleti daha da arttırdı.
1656’da Sadrazamlığa getirilen Köprülü Mehmed Paşa, bizzat başına geçtiği ordu ve yeniden inşa edilen donanma gemilerinin desteğiyle Venedik kuşatmasını kaldırmak üzere Çanakkale’ye doğru harekete geçti. İlk taarruz büyük bir bozgunla sonuçlandı. Bir taraftan donanmanın direnci kırılmış, diğer taraftan karada cephelerini savunması gereken yeniçerilerin çarpışmaya girmeyerek mağlubiyeti kabul etmişti. Venedik, mukavemetini kaybeden Osmanlı kuvvetlerine karşı yok edici bir hamle yaparak Mocenigo idaresindeki amiral gemisi ile Kumburnu önlerinde demirleyen Osmanlı donanmasına saldırdı. Osmanlı donanmasının bu saldırıya karşı koyması mümkün görünmüyordu. Ancak beklenmedik bir gelişme yaşandı; karadan ateşlenen bir top Venedik amiral gemisinin cephaneliğine isabet ederek Venedikli amiralin ölümüne, Venedik donanmasının disiplinini kaybetmesine yol açtı. Köprülü Mehmed, bu zafiyetten faydalanarak gece saatlerinde askert çıkarttığı Bozcaada’yı kolayca geri aldı. Limni ise 2 aylık bir kuşatmanın ardından ele geçirildi ve boğazların güvenliği yeniden tesis edildi (1657 Kasım).
Venedik zaferi Köprülüler dönemini başlatmış oldu. Bu güçlü ve muzaffer sadrazamın ardından yerine oğlu Fazıl Ahmed Paşa geçti (1661). Birkaç yıl içerisinde Avusturya cephesinde işleri yoluna koyduktan sonra Girit seferine çıktı (1666). Venedik, yine Çanakkale üzerine harekatlar düzenleyerek donanma desteğini aksatmaya çalışsa da Kaplan Mustafa Paşa idaresindeki Osmanlı donanmasının gelmesiyle kuşatma yeniden başladı (1667). Hem Papalık, hem Malta, hem de Fransa’nın desteğini alan Kandiye, Osmanlı’nın güçlü taarruzlarına karşı koyamadı. 4. Mehmed’e elçi gönderen Venedik barış görüşmelerine başladı. Diğer taraftan kuşatma devam ediyordu. Devam eden iki yıl içerisinde Venedik kaleyi teslim etmekten başka çare kalmayınca, yapılan bir anlaşmayla teslim oldu ve 27 yıl süren Girit kuşatmaları 1669’da Osmanlı’nın galibiyetiyle neticelendi (6 Eylül 1669).
Girit Savaşı
Girit, Osmanlı-Mısır ticaret yollarının açık tutulması açısından önemli bir konuma sahiptir. Doğu Akdeniz üzerindeki Osmanlı etkisi, 1522’de Rodos’un zaptı, 1571’de Kıbrıs’ın fethi ile olgunlaşmış, nihayet Girit, tesis edilen hakimiyet alanı içerisinde fethi beklenen önemli bir stratejik nokta olarak öne çıkmıştır. 17. Yüzyıla dek karşılıklı fayda ekseninde inşa edilmiş olan bölgesel dış politika, Venedik’in Habsburg’lar önderliğindeki Katolik ittifaka yakınlaşmasının önüne geçme yolunda bir kısım kaygılarla Venedik Cumhuriyetine karşı makul ve mutedil bir politika izleniyordu. Ancak Osmanlı grand stratejisi zaman içerisinde değişecek, Girit bir çatışma unsuru olacaktır.