93 Harbi, Miladi 1877, Hicri 1293 yılında Osmanlı Devleti ile Rus Çarlığı arasında gerçekleşmiş, Osmanlı’nın mağlup olmasıyla Balkanlar üzerindeki hakimiyetini kaybetmesine sebep olmuştur.
Miryo Kefalon Savaşı Öncesi Tarafların Durumu
Ruslar, boğazların kontrolünü ele geçirmek ve Osmanlı’ları Avrupa Coğrafyasından silmek için yüzlerce yıldır süren politikalar gütmekteydiler. Rusların Osmanlı karşıtı politikaları sadece stratejik bir hamle değil aynı zamanda milli bir emeldi. Zira Osmanlı’nın Anadolu ve Avrupa üzerindeki hâkimiyeti, Hıristiyan dünyası ve Slav toplumları için büyük bir engel teşkil ediyordu. Rusların bu emelleri, 1800’lü yılların başlarında Kırım Hanlığı üzerinde ve 1900’lü yıllara doğru da Asya’da yaşayan Türk kökenli halklar üzerinde kendini göstermiştir. Rusların, 1850’li yıllarda, Osmanlı himayesi altındaki Kırım Hanlığı üzerinde kurdukları baskılar, 1853 Kırım-Rus savaşında hüsranla sonuçlanmış ancak İç Asya ve Türkistan’daki Türk Toplumlar üzerinde insanlık dışı yöntemlerle Muaffak olmuşlardı. Rusların, Osmanlılar ve tüm Türk Dünyası üzerindeki düşmanca emelleri, 93 Harbi’ni kaçınılmaz kılan etkenlerdendir.
2. Abdülhamit Dönemini yaşayan Osmanlı İmparatorluğu, 1850’li yıllarda Avrupa ülkelerince yıpratılmakta ve baskı altına alınmaktaydı. Bunun yanında, Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü destekleyen ülkelerde mevcuttu ve bu itilaf-ittifak mihrakları karşılıklı bir güç dengesi oluşturuyordu. Osmanlı’nın toprak bütünlüğü, Almanya ve Fransa için mühimdi. Zira Osmanlı’nın Avrupa’dan süpürülmesi Fransa ve Almanya dışındaki tüm Doğu ve İç Avrupa ülkelerinin güçlenmesine sebep olacaktı. Bunun yanında İtalya, İngiltere ve Rusya, Boğazlar, Anadolu ve Doğu Avrupa sathında Osmanlıların mevcudiyetinden fevkalade rahatsızlardı. Söz konusu güç dengeleri, Fransa’nın Prusya ile mücadelesinde mağlup olmasıyla Osmanlıların aleyhine gelişerek Rus-İtalya-İngiltere cephesinin üstün taraf haline gelmesiyle sonuçlandı (1870). Bu ittifakın en iştahlı cephesi olan Rusya, Fransa’nın inisiyatifini kaybetmesi üzerine Paris Antlaşmasında geçen “Karadeniz’de donanma ve tersane bulundurulmaması” maddesini tanımadığını ilan edip Londra konferansında da İtalya ve İngiltere’nin desteğiyle ilk hamlesini gerçekleştirdi. Böylelikle Rusya, kadim emeller beslediği Karadeniz’e kuvvetli donanmalar konuşlandırıp tersaneler inşa etmeye imkânına sahip oldu.
93 Harbinin Nedenleri
Rusya, Osmanlı’nın mevcudiyeti hasebiyle gerçekleştiremediği Panslavizm akımını yeniden gündemine alarak Balkanlarda yayılmak için Moskova’da Panslavizm kongresini topladı. Rusların amacı, Bosna-Hersek, Bulgaristan, Romanya ve Karabağ’da yaşayan Slavlarını ayaklandırmak ve Rus menfaatine hizmet edecek teşkilatlar kurmaktı. Fransa’nın saf dışı olmasıyla Osmanlı üzerinde baskı kurarak gerçekleştirdiği bu eylemler neticesinde Balkanlardaki politik durum yoğun şekilde Rus eksenine doğru kaymaya başlamıştır. Rusların bu baskıları neticesinde Bulgarlar, Osmanlı’nın teşebbüsleriyle bağlı oldukları Fener Rum Patrikhanesinden ayrılarak bağımsızlıklarına kavuştular.
Rusların, Panslavizm hareketi neticesinde Bosna-Hersek’te yaşayan Slavlar ayaklandılar. Osmanlı, bu isyanı bastıramadan bu kez Karabağ’daki Slavlar isyan hareketi içerisine giriştiler. Beraberinde ise, Osmanlı’yı balkanlarda en çok yıpratan isyan olan Sırp isyanları baş gösterdi. Yaşanan olumsuzluklara rağmen Osmanlı, bu isyanların tümünü bastırmayı başardı ancak ayaklanan Bosna, Karabağ ve Sırp Slavları Avrupa’dan yardım talebinde bulundu. Rusya’da bu fırsatı Osmanlı Devletine sert bir ültimatom göndererek değerlendirdi.
Ruslar, Osmanlı ile savaşmak arzusuyla politik hamleler yürütürken 2. Abdülhamit, politik manevralarla bu savaşı ertelemeye ve koşulları daha müsait hale getirmeye uğraşıyordu. Ruslar, savaş için olabildiğince iştahlıydı ancak Avrupa Ülkeleri, olası bir savaştan kaçınmaya çalışıyordu. Söz konusu politik ortam içerisinde Fransa, İngiltere, Avusturya, Almanya, İtalya ve Rus Çarlığı, Osmanlı ve Avrupa ülkeleri, Balkanlardaki anlaşmazlıkları görüşmek üzere İstanbul’da bir konferans tertip ettiler (23 Aralık 1876). Bu konferans, muhakkak ki Osmanlı’nın balkanlar üzerindeki hâkimiyetine balta vuracak ve çıkabilecek her sonuç Balkanlardaki Slav toplumların ve dolayısıyla Rusların işine yarayacaktı. 2. Abdülhamit, bu nedenle konferansın faaliyetlerine engel olmak için Kanuni Esasi’yi ilan etti. 2. Abdülhamit’in politik manevrasına rağmen konferansı gerçekleştiren Avrupa ülkeleri, hazırladıkları metinle Osmanlı askerinin Karabağ ve Sırbistan’dan çekilmesini, Bulgaristan’da ise doğu ve batı olmak üzere iki eyalet oluşturularak özerklik verilmesini önererek bir anlamda şart koştular. Osmanlı, bu önerileri kabul etmeyince konferans dağıldı.
İstanbul ‘da ki konferansta müspet bir sonuç ortaya çıkmayınca Londra’da bir konferans daha düzenlendi. Bu konferansta da İstanbul’daki konferanstaki talepler nispeten biraz daha hafifletilerek tekrar masaya kondu. Ancak Osmanlı, İstanbul’daki konferanstan çok farklı bir sonuç çıkmayınca, söz konusu teklifleri tekrar reddetti. Rusya ise, konferanslardan olumlu sonuç alamayınca, Osmanlının Karabağ’daki Nikşik bölgesinden çekilmesi halinde savaşın önlenebileceğini bildirdi. Bu teklifte reddedilince 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşı kaçınılmaz hale geldi.
93 Harbi'nin Başlaması
Avrupa, her ne kadar Osmanlı Devletine husumet içerisinde yaklaşsalar da Avrupa Topraklarında bir savaş istemiyordu ancak çokça uğraşmalarına rağmen Rusya’nın istila iştahına mani olamadılar. Rusya, artık tüm politik teşebbüslerini devreye koyup “Savaşı Kaçınılmaz” hale getirmişti. Nihayet 24 Nisan 1877’de Osmanlı Devletine resmen savaş ilan etti. Sırbistan, Romanya ve Karabağ prenslikleri de Rusya ile birlikte hareket edip isyan ederek Osmanlı’ya karşı ek cepheler oluşturdular. Tüm bu gelişmelerin yanında, olası bir fırsatı değerlendirmek için pusuda bekleyen Yunanistan’da Ruslarla işbirliği yapınca Osmanlı üç ayrı cephede mücadele etmek zorunda kaldı.
93 Harbi, iki büyük cephede cereyan etmişti. Bu cephelerden biri Tuna, diğeri ise Kafkasya cephesiydi. Tuna Cephesi, Başkumandan Serdar-ı Ekrem Müşir Abdülkerim Nadir Paşa tarafından idare ediliyordu. Emrindeki kuvvetler Garp, Şark ve Cenup ordusu olarak üç ordu olarak teşekkül edilmişti. Garp ordusunun başında Müşir Osman Paşa, Şark Ordusunun başında Müşir Ahmet Eyüp Paşa, Cenup ordusunun başında ise Müşir Süleyman Paşa bulunuyordu. Bu cephe, Kafkasya cephesine göre, Ruslara karşı çok daha zayıf durumdaydı. Başkumandan Abdülkerim Nadir Paşa’nın, düşmanın Tuna’yı geçmesine seyirci kalması üzerine de cephe, savaş başlamadan kaybedilmiş duruma gelmişti. Üstelik 93 Harbi için en büyük ümit, Rusların Tuna hattı üzerinde durdurulabileceği yönündeydi. Zira Abdülkerim Nadir Paşa, bu hareketinden ötürü Divanı Harpte yargılanıp mahkûm olmuştur. Tuna’yı direnişle karşılaşmadan kolayca geçen Ruslar, 7 Temmuz’da Tırnova’yı, 16 Temmuz’da da Niğbolu’yu aldılar. Stratejik öneme sahip olan Şıpka geçidini de kontrol altına alan Ruslar, artık Balkan dağlarının ardına kadar ilerlemişlerdi. Bu gelişmeler neticesinde Abdülkerim Nadir Paşa azledilip yerine yaşı oldukça genç olan Müşir Mehmet Ali Paşa atanınca ordu içinde ayrılıklar meydana gelmeye başladı. Bu olay, menfi bir gidişat izleyenTuna Cephesindeki durumun daha da kötüye gitmesine sebep oldu.
Art arda kaybedilen cephelerle hızlıca ilerleyen Ruslara karşı en mühim direnişi, Cenup ordusunun kumandanı Süleyman Paşa göstermiştir. Süleyman Paşa, Şıpka geçidini geri almak için geceli gündüzlü yoğun taarruzlarla Rus kuvvetlerinin üzerine taarruz etmiş ancak muvaffak olamamıştı. Ardından Mehmet Ali Paşa’nın taarruzlarıyla Ayazlar, Karahasan, Ablova, Kaçılova geri alındıysa da, sürekli takviye olan ve eksiklerini tamamlayan Rus birlikleri püskürtülemedi. Tuna Cephesinin en başarılı taarruzlarını Garp kumandanı Osman Paşa gerçekleştirdi ve savunma savaşında uyguladığı fevkalade taktiklerle Plevne’de Rusları üç kez mağlup etmeyi başardı. Osman Paşa’nın bu başarısı neticesinde 2. Abdülhamit, kendisine Gazi ünvanı vermiştir. Osman Paşa, Plevne’deki destansı mücadelesi ile fevkalade başarılar elde ettiyse de, sürekli takviye olan Rus birliklerine karşı, yıpranan ordusunun takviye edilememesi sebebiyle hazin şekilde mağlup oldu ve Plevne, tüm hatlarıyla Rusların kontrolü altına girdi. Plevne’nin düşmesi Rusların hareket alanını genişletmişti. Plevne kaybedildikten hemen sonra Sırplar Niş’e girmişler, Karabağlılar da İşkodra’ya kadar ilerlemişlerdi. İleri harekâtlarına devam eden Ruslar da Sofya, Niş ve Vidin’i alıp Edirne’ye, buradan da Yeşilköy’e kadar ulaştılar. Böylelikle 93 Harbi’nin Tuna cephesi kaybedilmiş oldu.
Kafkas cephesindeki durum ise çok daha çetindi. 93 Harbi, esası itibariyle Tuna cephesinin kaybedilmesiyle mağlubiyete dönüşmüştü ancak Kafkas Cephesindeki mücadeleler Tuna Cephesine göre çok daha çetin geçmişti. Kafkas Cephesinin başkumandanı Ahmet Muhtar Paşa’ydı. 125 Bin kişilik Rus ordusunun başında ise Ermeni kökenli Melikof bulunuyordu. Zarar gördüğü cepheleri hızlıca doldurup cephe hattında açık vermeyen Rus birlikleri 30 Nisan’da Doğu Beyazıt’ı zaptettiler. Muhtar Paşa, Ruslara karşı 21 Haziran’da Haylaz, 25 Haziran’da Zivin, 25 Ağustos’ta Gedikler muharebelerini kazandı ve 2. Abdülhamit tarafından Gazi unvanına layık görüldü. 4 Ekimde Yahniler savaşını da kazanan Muhtar Paşa, sürekli eksiklerini tamamlayan Rus güçlerine karşı tutunamadı ve 15 Ekim 1877’de Alacadağ Muharebesinde mağlup oldu. Ahmet Muhtar Paşa, daha az zayiat vermek için Erzurum’a çekilmek zorunda kalmıştı. Kars, açıkta kaldığı için 18 Kasım’da Ruslar tarafından zaptedildi. Sonrasında ise Erzurum’a girseler de, “Nene Hatun Destanı’nı” yazan, Erzurum Halkı’nın olağanüstü direnişlerine karşı galip gelemeyip geri çekilmek zorunda kaldılar. Erzurum, Rus İstilası ile cebelleşirken, Kafkas Cephesi Başkumandanı Muhtar Paşa, İstanbul’un muhafazası ile vazifelendirilip geri çağırıldı ve yerine Müşir Kurt İsmail Paşa görevlendirildi.
Neticede, Tuna Cephesindeki başarısızlık ve Kafkas Cephesindeki başarılı mücadelelere rağmen yaşanan mağlubiyet, Osmanlı’nın 93 Harbini kaybetmesiyle sonuçlandı. 93 Harbinin kaybedilmesi sadece toprak kaybı anlamına gelmiyordu. Osmanlı üzerinde kadim emellere sahip Ruslar ve işbirliği içerisinde bulunduğu Ermeniler, Balkanlarda, Kafkaslarda ve özellikle Erzurum’da insanlık dışı katliam ve vahşetlere imza attılar. Tuna Cephesinden ilerleyen Ruslar, Balkanlar’da yaşayan yoğun Türk nüfusunun pek çoğu öldürülerek kalanlarında göç etmek zorunda bıraktı. Böylelikle Ruslar, Balkanlardaki Türklüğü yok edip yegâne hedefleri olan Bulgaristan’ın Slavlaşmasını sağlamış oldular. Rusların Balkan Türkleri üzerindeki vahşice tutumu, Türk Tarihinin en büyük göç hareketine sahne oldu. Bulgaristan’da yaşayan milyonlarca insan ya öldürüldü ya da Anadolu’ya göç etmek zorunda kaldı. Öyle ki Ruslar, göç halinde olan kafilelere bile saldırarak Tarihe kara bir leke olarak işlenecek Bulgar katliamlarının altına imza atmış oldular. Bunun yanında, Anadolu’da yaşayan Ermenilerde Ruslarla işbirliği yaparak güçlenmiş, 1900’lü yıllarda ortaya çıkan Ermeni kalkışmasının ve halen çözülememiş olan Ermeni Sorununun temellerini atmış oldular.
Balkanlar ve Kafkaslar üzerinden giriştikleri taarruzlarla Osmanlı’yı zor durumda bırakan Ruslar, İstanbul’a kadar ilerleyip Yeşilköy’de karargah kurdular. Osmanlı ise kaybedilen savaş sonrası Ruslardan mutahareke istemek zorunda kaldı. 93 Harbi sonrası, 19 Ocak 1878 de Edirne’de imzalanan mütahareke ile Ruslar resmen savaşın galibi ilan edildiler. Bu antlaşmadan sonra, Rusların baskıları sonucu 3 Mart 1878’de tekrar bir antlaşmaya varılarak Ayestefanos mütaharekesi imzalandı. Ancak Abdülhamit, siyasi manevralar ve dâhiyane siyasetiyle bu antlaşmaların gerçekleşmesine mani oldu ve 93 Harbi’nin Osmanlı’ya vereceği zararların bir kısmı önlenebildi.
93 Harbinin Sonuçları
93 Harbi ile Balkanlarda hızla nüfuzunu arttıran Rusya, artık Avrupa içinde bir tehdit unsuru oluşturmaya başlamıştı. Bunun üzerine Avrupa ülkeleri, Ruslar ve Osmanlı arasındaki siyasi gelişmelere dâhil olarak yeni bir antlaşmaya varılması için devreye girdiler. Osmanlı, Abdülhamit’in siyasi manevralarıyla Edirne ve Ayestefanos antlaşmalarının tahakkuklarını bertaraf etmişti. Dolayısıyla varılacak yeni bir antlaşma Osmanlı tarafında olumlu karşılanmıyordu. Buna rağmen taraflar 13 Temmuz 1878’de Berlin’de tekrar bir araya gelerek Berlin antlaşmasını imzaladılar. Bu antlaşma neticesinde Osmanlı, Balkanlar üzerindeki topraklarından vazgeçerek günümüz Türkiye’sinin üçte birine yakın bir coğrafyayı nüfusu ile birlikte kaybetti. Sırbistan, Karadağ ve Romanya’da bu antlaşma ile bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bu sebeple 93 Harbi, Osmanlı’nın yıkılması ile sonuçlanan sürecin kırılma noktası olmuştur.