Genel kabullere göre Kürtler, dil verileri ele alınarak İrani bir halk olarak tanımlanır ve Hint-Avrupalı tanımı içerisinde anılırlar. Ancak genetik araştırmalar bu görüşe meydan okuyor. DNA araştırmaları, kültür tarihçilerinin ve dil bilimcilerinin, varsayımlara dayandırılan tezlerine sayısal ve yadsınamaz verilerle karşı çıkıyor. 2000’li yıllardan itibaren toplanabilen verilerin sayısının artmasıyla Antropolojiye yeni araştırma sahaları açan genetik bilimi, akrabalık bağı izlenebilir kitlesel demografi eşleştirmeleriyle toplumların kökenlerine ışık tutuyor.
Çalışmalarıyla Antropoloji’ye kaynak teşkil eden önemli genetikçilerden olan Cavalli’nin 1994’de başlattığı çalışmalara 2000’lerin başında Comas, Richards, Quiantana-Murci ve Wells gibi öne çıkan diğer genetikçilerde katıldı. 2007 yılına kadar derlenen veriler şaşırtıcı şekilde, Kürtlerin genetik kökenleri bakımından İrani bir halk olmadığını, Hint-Avrupalı göçlerinden önce Zagros Dağları’nda yaşayan yerli insanlar olduğunu ve Hint-Avrupalı göçleriyle İran’a ulaşan Aryanlar tarafından asimile edildiklerini ortaya kondu.
2011 yılında derlenen son verilere göre baba soyu olan Y-DNA Haplogrubu üzerinden sınıflandırılan veriler, Kürtlerde hakim genetik unsurun J2 olduğuna işaret ediyor. Türkmenistan Kürtlerinde %18, Kuzey Irak Kürtlerinde %28.4, Türkiye Kürtlerinde ise %13.8 ile başat oranı teşkil ediyor. Kürtlerin Aryanlar tarafından asimile edilişine işaret eden diğer bir bulgu ise R1 oranlarıdır. Kürtlerin yaşadıkları bölgeler, doğudan batıya doğru olmak üzere; Türkmenistan’da %41, Kuzey Irak’ta %27, Türkiye’de %17.3 olarak gözlemleniyor. Buradan anlaşılacağı üzere R1 haplogrubu batıya doğru ilerledikçe azalmakta, diğer taraftan J2 haplogrubunun ise oransal olarak artmaktadır.
Öyle anlaşılıyor ki; Kürtler, Aryan istilalarından önce Zagros Dağlarında yaşamışlar, istilalar sonrasında ise Aryanlar tarafından asimile edilerek demeografik olarak sindirilmişlerdi. Bu noktada şaşırtıcı olan bir diğer sonuç ta şu dur ki; J2 haplogrubu, Türkler arasında da hatırı sayılır bir orana sahiptir. Anadolu Türkleri arasında J2 oranı, %24 ile 2. sırada yer alıyor. Şaşırtıcı olan; tarihsel olarak bağları pek de derin olmayan bu iki toplumun genetik sınıflandırmaya bakılırsa akraba toplumlar olabilecekleri ihtimalidir. İlk bakışta, Türklerin Anadolu’yu fethi ve İran coğrafyasında hüküm süren Selçuklular üzerinden bu kütleyi bünyelerine katarak Anadolu’ya getirdikleri düşünülebilir. Ancak yine genetik veriler bunun aksini söylüyor; Türkler J2 haplogrubunu Orta Asya’dan getirmişlerdi. Zira doğrudan Göktürk Devletinin bakiyesi olan Doğu Türkistan’da J2 haplogrubu R haplogrubunun da önüne geçerek en yüksek oranı teşkil eder. Yani Türkler, Anadolu’ya gelmelerinden en az 400 yıl önce J2 haplogrubu ile temas kurmuş, hatta yoğun bir akrabalık bağı geliştirip asimile ederek bünyesine katmıştır.
Doğu Türkistan’daki J2 varlığı bize yeni araştırma sahaları açıyor. MÖ 10.yy’da Aryanlar tarafından asimile edilen Zagros dağının yerlileri tarihin bir evresinde bu kez Türkler tarafından asimile edilmiş görünüyorlar. Üstelik bu asimilasyon Mezopotamya’dan ibaret kalmamış ki, doğrudan bünyelerine katarak beraberinde Çungarya’nın ötesine kadar getirmiş olmalılar. Tam da bu noktada karşımıza İskitler çıkıyor. MÖ 7.yy ortalarında İran topraklarını istila eden İskitler, Med topraklarına akınlar düzenleyerek 28 yıl boyunca Zagros dağları ve İran’ın kuzeyinde hâkimiyet sağlamışlardı. Türk mitolojisineki Alper Tunga, İran efsanelerindeki Efrasiyap’ın savaştığı Feridun da Med kralı Siyaksares’in babası Fraortis’ten başkası değildi. Nihayet Siyaksares tarafından mağlup edilen İskitler önce Suriye’nin batısına, Fenike topraklarına ulaşıyorlar, sonra ise onlardan bir daha haber alınamıyor. Bu noktada taşlar yerine oturuyor diyebiliriz. Öyle anlaşılıyor ki Mezopotamya’da tutunamayan İskitler, 28 yıl boyunca hükmettikleri İran coğrafyasında karşılaştıkları Zagroslu J2 insanlarını bünyesine kattı ve belki de İranlıların asimile edemediği kütleler ile İskitlerle yeni bir toplum meydana getirerek Asya’ya geri döndüler. Muhtemel ki İskitler, yazıyı da Fenike topraklarına öğrendiler. Zira bu tarihten sonra Runik yazıya ait ilk örnekler Asya’da görülmeye başlıyor. MÖ 6.yüzyıla tarihlenen Altın Elbiseli Adam (Kırgızistan) ve MÖ 3.yüzyıla tarihlenen Sienpi kurganında bulunan Runik yazı örnekleri belki de İskitler’in anavatana dönüş yolunda arkalarında bıraktıkları izlerdir.