Tarihe Islahat Dönemi olarak geçen tarih sayfasının baş kahramanı şüphesiz 3. Selim olmuştur. 3. Selim, tahta geçtiğinde Fransız İhtilalinin etkileri dalga dalga avrupa'ya yayılmaya başlamıştı. Diğer taraftan Avusturya ve Rusya ile savaş hali devam ediyordu. Elbette ıslahatların hayata geçirilebilmesi için sulh ortamının tesis edilmesi gerekiyordu. Avusturya ile Ziştovi (1791), Rusya ile Yaş Antlaşması imzalandı (1792). Sulhun bir şekilde tesisi ile ıslahat politikaları hayata geçirilmeye başladı. Yapılacak ıslahatların oluşturacağı giderler için İrad-ı Cedit Hazinesi kurularak yeni vergiler ve muhtelif gelir kaynakları ile fonlandı.
3. Selim, ıslahat hareketlerini hayata geçirirken Fransa'yı örnek aldı. Asker ve bürokratlardan oluşan 22 kişilik bir heyeti vazifelendirerek raporlar hazırlattı. Islahatlarda öncelik öncelik askeri alanlarda hayata geçirildi ve Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) yürürlüğe kondu. Yeniçeri ocağı ıslah edilerek batılı askeri eğitim sistemi uygulanmaya başlandı. 1773'de kurulan Deniz Mühendishanesi (Mühendishane-i Bahri-i Hümayun) ihya edilerek gemi imalatı ve denizcilik eğitimleri verilmeye başlandı. Aynı şekilde Kara Mühendishanesi (Mühendishane-i Berri-i Hümayun) eğitimi de ihya edildi; müfredata batılı literatür eklenerek bu iş için müstakil bir matbaa ve kütüphane kuruldu.
Islahatlar siyasal alanda da kendisini gösterdi. Merkezi yönetim güçlendirilerek vilayetler yeniden düzenlendi. Güvenilir idareciler ve kadılar görevlendirildi, ulemanın siyasi nüfuzu azaltıldı, bozulmuş olan Tımar Sistemi yeni kanunlarla düzenlenerek işler hale getirildi. Ticari alanda da ithal kumaşlar yerine yerli kumaşlar teşvik edilerek bu ve benzeri uygulamalarla tasarruf ve ekonomik kalkınma yoluna gidildi.
Bir diğer önemli adım da diğer ülkelerle temsiller boyutunda oldu. O zamana kadar Osmanlı'nın diğer devletlerde elçileri bulunmuyordu ve uluslararası ilişkiler İstanbul'da bulunan elçilikleri üzerinden işletiliyordu. Bu durum ortadan kaldırılarak Osmanlı Devleti de diğer devletlerde elçilikler açtı ve doğrudan kendi temsilcilikleri üzerinden siyasi temaslar kurmaya başladı. Bu amaçla Londra (1793), Paris (1797), Viyana (1797), Berlin (1797) şehirlerinde Osmanlı daimi elçilikleri kuruldu. Bu sefaretler zamanla Osmanlı için büyük kazanımlar ortaya çıkartacaklardır.
Islahat çalışmaları hız kazanırken Fransa beklenmedik bir hamle ile Mısır'ı işgale girişti (1798). 3. Selim, bu durum karşısında İngiltere ve Rusya ile ittifak kurarak Mısır'ın işgaline son vermekte muvaffak oldu. Bununla birlikte o güne kadar savaş halinde olan iki devlet ilk kez bir ittifak zemininde buluşabildiler. Ayrıca Rus donanması, tarihte ilk defa boğazlardan geçerek sıcak denizlere açılabilmiş oldu.
3. Selim dönemindeki ıslahat çalışmaları, onca gayrete ve doğru adıma rağmen istenilen başarıya ulaşamadı. Zira reformları yürütebilmek için tercih edilen kadrolar yeterli olamadı. Diğer taraftan Anadolu ve Rumeli'de ortaya çıkan ve Islahat politikalarından hazzetmeyen ayan ve mütegallibe gibi bir takım başına buyruk zümre ıslahatın işlerliğine gölge düşürmüş, tüm bunlar yaşanırken Arabistan'da başlayan Vehhabi İsyanları tüm politikaları altüst etmişti. Nihayetinde Islahat karşıtları Kabakçı Mustafa önderliğinde ayaklanarak 1807'de 3. Selim'i tahttan indirdiler. Bu isyan hem ıslahatların kazanımlarını ziyan etmiş hem de saltanata kast etmeleri dolayısyıla devlet erkini zedelemiştir.
Islahat karşıtlarının başlattığı ve 3. Selim'in tahttan indirilmesiyle başlayan süreç bir yıl süren bir yönetim boşluğu ortaya çıkarttı. Devletin idaresiz kaldığı bu kaos döneminde reformcular ve reform karşıtları siyasi arenada mücadele ettiler. Sürecin sonunda reformcuların desteğiyle 2. Mahmut tahta geçti (1808).
2. Mahmut, tahta geçtikten hemen sonra merkezi otoriteyi tesis etmek amacıyla Alemdar Mustafa Paşa'yı sadrazamlığa getirdi. Islahat hareketlerinin önünde engel teşkil eden toplumun zengin, varlıklı, nüfuz sahibi kimselerinden olan Ayan takımı İstanbul'a davet edilerek can güvenlikleri teminatıyla Senet-i İttifak belgesi tanzim edildi ve padişaha bağlılıklarını bildirmeleri sağlandı. Ardından ıslahat hareketlerine kaldığı yerden devam etmek üzere harekete geçti. Nizam-ı Cedit ile askeri nizam yenilenmişti ancak eğitimler halen eski usullere göre yapılıyordu. Bu amaçla Sekban-ı Cedit Ocağı kurularak (1808) moder usullere göre talim zorunlu hale getirildi. Ancak Yeniçeriler bu durumdan memnun değillerdi. Baş kaldırarak sadrazamı katletiler. Sekban askerlerinin bulunduğu kışlaları basıp askerleri öldürdüler, Üsküdar matbaasını ateşe verdiler. Anlaşıldı ki Yeniçeri ocağı ortadan kaldırılmadan askeri alanda ciddi bir adım atılamayacak, ıslahatlar hayata geçirilemeyecektir. Son yeniçeri isyanı 1826'da yaşandığında 2. Mahmut Osmanlı tarihi için çok önemli bir adım atarak Yeniçeri ocağını ortadan kaldırmaya muvaffak oldu (17 Haziran 1826). Bu olay tarihe Vaka-i Hayriye (hayırlı olay) olarak kaydedilmiştir. Sonrasında Avrupa usüllerine göre düzenli bir ordu kurularak adına Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adı verildi.
Öncesine dönecek olursak, Rusya ile savaş hali 1812'de imzalanan Bükreş Antlaşması ile son buldu. Prut-Tuna nehri ağzı sınır kabul edildi. Diğer taraftan Avrupa'da bir eksen kayması yaşanıyordu. Fransız merkezli Avrupa, 1815 Viyana Kongresi ile İlgiliz merkezli bir yapıya dönüşmeye başladı. Tüm gayretlere rağmen ıslahatların hayata geçirilmeye başlandığı dönemde dış tehditler yeniden yükselmeye başlayacaktır. 1821'de Yunan İsyanı başgösterdi. Mora ve Ege adalarında yayılan isyanı bastırmak için harekete geçen Osmanlı, Mısır'dan getirtilen Cihadiye askerleriyle isyanı bastırmaya oldukça yaklaştılar. Ancak İngiltere, Fransa ve Rusya rum isyancılara destek verdiler. Öyle ki birbirleriyle mücadele eden bu devletler, Osmanlı'ya karşı bir araya gelerek Navarin Limanı'nda bulunan Osmanlı donanmasına saldırdılar ve tüm donanmayı bir gecede yok ettiler (20 Kasım 1827). Bu felaket Osmanlı için telafisi mümkün olmayacak bir yıkıma yol açtı. Bir gecede tüm donanması yok olan Osmanlı denizlerini savunamaz duruma geldi. Bu durumdan istifade eden Fransa Mora'ya asker çıkarttı. Hemen ardından Osmanlı Rus Savaşı yeniden patlak verdi (1828-1829). Denizde savunmasız hale gelen Osmanlı'ya karşı Rus ordusu Edirne'ye kadar mukavemet görmeden ilerledi. 14 Eylül 1829'da imzalanan Edirne Antlaşması'yla Yunanistan'ın özerkliği kabul edildi. Avrupa'nın desteğini arkasına alan Yunanistan, 1830'da tamamen bağımsız hale geldi.
Osmanlı'nın kötü gidişatı bunlarla da kalmadı. Fransa Cezayir'i işgal etti (1830). Art arda yaşanan toprak kayıplarından sonra en büyük darbeyi ise Mısır'dan aldı. Kavalalı Mehmet Ali Paşa Osmanlı'ya karşı isyan hareketine girişti (1831). 10 yıl sürecek bu isyan Osmanlı için geri dönülemez kayıplara yol açmıştır. Öyle ki 1883'de Osmanlı-Mısır savaşı patlak vermiş, Mısır ordusu Konya'ya kadar ilerlemiş, Osmanlı Ordusu mağlup olunca İstanbul'un Mısır ordusu tarafından işgali söz konusu olmuştur. Bu tehdide karşı Rusya'dan yardım istemek zorunda kalan 2. Mahmut, Hünkar İskelesi Antlaşması ile Ruslara destekleri karşılığında boğazlarda imtiyaz vermeyi kabul etmek zorunda kalmıştır. Tüm bu hamlelere rağmen Mısır sorunu tam anlamıyla çözülemedi. Daha önce olduğu gibi Mısır'a karşı İngiltere ile ittifak kurmayı düşünen 2. Mahmut, kapütilasyonların bile üzerinde imtiyazlar içeren Balta Limanı Antlaşması'nı imzalayarak Mısır sorununu çözmeye gayret etmiş ancak yine başarılı olamamıştır. 1839'da Mısır Valisi ile Osmanlı arasında yaşanan bir diğer mücadele Nizip'te yaşandı. Osmanlı Ordusu bu mücadelede de mağlup olunca Mısır tümüyle elden çıkmış oldu. 2. Mahmut ise savaşın neticesini öğrenemeden vefat etti.
2. Mahmut döneminde tüm olumsuzluklara, kayıplara ve kaoslara rağmen ıslahatlar açısından önemli kazanımların elde edilmiştir. Vergi reformları ile gelirler doğru ve verimli kullanılmaya başlandı, daha verimli işleyen bir hükümet teşkilatı tesis edildi. Divan-ı Hümayun'un yerine kurulan Babıali bakanlıkların (nezaret) kurulmasıyla güç kazandı. İlk kez sadrazam yerine Başvekil sıfatı kullanılmaya başlandı. Eğitim alanında da önemli reformlar gerçekleştirildi. İlköğretim zorunlu hale getirildi, Avrupa'ya öğrenciler gönderilmeye başlandı. Tıp Mektebi açılarak hekim ve cerrahlar yetiştirilmeye başlandı. 1831'de ilk Türkçe gazete Takvim-i Vekayi basıldı. Nüfus sayımı, posta ve itfaiye teşkilatı kuruldu. 1828 kıyafet kanunu ile Tunus'tan getirilen Fes'lerin giyilmesi zorunlu hale getirildi.
Osmanlı'da Modernleşme Çabaları
Modernleşme politikaları, Osmanlı Tarihi için makus tarihini değiştirme çabası olarak değerlendirilebilir. 2. Viyana bozgunu sonrasında cihan hakimiyeti döneminin kapandığını kabul eden Osmanlı, 18. yüzyılın başından itibaren çözüm arayışları içerisine girmiş (Lale Devri), Fransız İhtilali (1789) sonrasında oluşan süreç ile yaşanan sorunların çözümü için önemli adımlar atılmaya başlanmıştır.