Kazan Hanlığı, Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın torunlarından olan Uluğ Muhammed Han tarafından Rusya topraklarında 1437 yılında kurulmuş, 1552 yılına kadar varlığını devam ettirerek Slav (Rus) Devleti tarafından yıkılmıştır.
Türk Tarihi’nin önemli bir satır başı olan Kazan Hanlığı, 13. Yüzyılın başlarında Avrupa’ya kadar ulaşan Cengiz Han’ın istilacı orduları tarafından doğu Avrupa steplerinde kurulmuş Altın Orda Devletinin ardılları tarafından tarih sahnesine çıkartılmıştır. Cengiz Han, 13. Yüzyılın başlarında giriştiği istilalarla batıya doğru hızla ilerlemiş, pek çok Türk Devletini doğrudan ya da dolaylı olarak yıkmış ve Asya Tarihinin temel yapıtaşlarını sarsarak bölgedeki siyasi yapıya menfi tesirlerde bulunmuştu. Cengiz Han’ın yaşadığı dönemde Doğu Avrupa’ya ayak basmış olan Moğol Devleti, Cengiz Han’ın vefatı ile oğulları tarafından paylaşılmıştı. Bu paylaşım neticesinde Doğu Avrupa ile Batı Asya bölgesi Cengiz Han’ın büyük oğlu Cuci yönetimine bırakıldı. Cuci, hâkimiyeti altındaki toprakları vefatı öncesi iki oğluna bırakmış, oğullarından Batur da Ceyhun-Seyhun nehirleri arasındaki bölgenin batısında Altın Orda Devletini kurmuştu.
Altın Orda Devleti, her ne kadar Moğol Devletinin ardılları olmuş olsalar da istila ettiği topraklar kadim Türk Devleti Kıpçaklar’a ev sahipliği yapmaktaydı. Kıpçaklar 10. Yüzyılda başlayan Kuzey Karadeniz ve Doğu Avrupa hâkimiyetlerini 13. Yüzyıla kadar devam ettirmiş, Moğol istilalarıyla baş edemeyip yıkılmalarına rağmen 300 yıldır yaşadıkları Doğu Avrupa topraklarını Kıpçak yurdu haline getirmişlerdi. Moğol Orduları her ne kadar bu bölgeyi fethetmiş olsalar bile bölgedeki demografik yapı yoğun olarak Kıpçak Türklerinden oluşmaktaydı. Moğol orduları ile birlikte gelen küçük Moğol ve Türk kitleler ise Kıpçaklar arasında kaynaşarak bu toplumun bir parçası haline gelmişlerdi.
Altın Orda Devleti, dışarıdan bakıldığında bir Moğol Devleti olarak görülmektedir. Ancak Türk Kültüründen yoğun şekilde etkilenen Moğollar ve Türk olduğunu her halükarda ifade etmiş olan Cengiz Han’ın torunları tarafından kurulmuş olması bu devleti Türk-Moğol devleti haline getirmiş, Altın Orda Devletinin yıkılması ile Moğol kimliği ortadan kalkarak tartışmasız bir Türk Devleti olan Kazan Hanlığı vücut bulmuştur.
Kazan Hanlığının Kuruluşu
Altın Orda Devleti, en parlak yıllarını yaşadığı ilk dönemlerinden itibaren Slavlar ve bölgedeki Türk toplumların giriştiği isyanlar neticesinde zayıflamaya başlamıştı. Tüm tehditlere rağmen 250 yıl boyunca ayakta kalabilen Altın Orda Devleti, son darbeyi büyük Türk Hakanı Aksak Timur (Timur Devleti) tarafından aldı. Aksak Timur, kendi desteği ile Altın Orda Devletinin başına geçen Toktamış ile anlaşamamış, 1395 yılında yaptıkları bir savaşla Toktamış Han ölünce Altın Orda Devleti de bölünmeye uğramıştı. Bu bölünme neticesinde Sibir, Kırım ve Astrahan Hanlıkları ortaya çıkmış, Toktamış’ın oğlu Uluğ Muhammed Han da bölünmüş olan devletini siyasi çekişmeler ve mücadelelere rağmen idare etmeye çalışmıştır.
Toktamış Han’ın oğlu olan Uluğ Muhammed Han, babasının ölümünden sonra yaşanan iç karışıklıklar neticesinde varisi olduğu saltanat makamına geçememişti. Diğer varislerle mücadele etmek zorunda kalan ve tahtını diğer kardeşine kaptıran Uluğ Muhammed Han 1419 yılında saltanata geçmeyi başarmış ancak 1424’de tahttan indirilmişti. 1427’de tekrar tahta geçebildi ancak 1436’da kardeşi Küçük Muhammed Han tarafından yine tahttan indirildi. Uluğ Muhammed Han, Tekrar tahta geçmeyi başaramayınca Altın Orda Devletinden kopan ve bağımsız hale gelen İtil Bulgarlarının bulunduğu bölgeye çekilerek burada kendi hanlığını kurdu ve Kazan Hanlığı fiilen tarih sahnesine çıkmış oldu.
Altın Orda Devleti, Berke Han döneminde (1257) Müslümanlığı kabul etmiş ve İslamiyet Devlet ve Millet nezdinde itibar görerek yayılmaya başlamıştı. Hatta Moğol Hükümdarı olan Berke Han, Alâeddin Keykubat’ın kızı Melike Hatun ile evlenerek Anadolu Selçuklu Devleti ile akraba bile olmuştu. Bu ailevi münasebet, bünyesinde kalabalık Türk Kitlelerini barındıran Moğol Altın Orda Devletinin Müslüman Türk toplumlarının göçleriyle tamamen Türkleşmesine vesile oldu. Uluğ Muhammed Han’da bu bağlamda Müslüman ve Türk hükümdar olarak Türk Tarihine mâl olan Kazan Hanlığının hükümdarı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kazan Hanlığının Yükselme Dönemi (1438 – 1445)
Uluğ Muhammed Han, Altın Orda Saltanatında meydana gelen çekişmeler ve mücadeleler nedeniyle zaten yıkılmak üzere olan Altın Orda Devletinden ayrılarak İtil Bulgarlarının (Kun Türkleri) yaşadığı, bugün Çuvaşistan, Başkurtistan, Tataristan olarak geçen coğrafyaya yerleşerek burada yaşayan Türklerin liderliğini yaparak bağımsızlığını ilan etti. Bu bölgenin güneyinde yine bir Türk Hanlığı olan Astrahanlar, kuzeyinde Fin kavimlerinin bulunduğu küçük krallıklar, doğusunda Nogaylar, Kuzey Doğusunda Sibirler, batısında Moskova Beyliği, güney batısında ise Kırım Hanlığı bulunuyordu.
Uluğ Muhammed Han, devletini çevreleyen çok sayıda krallık ve hanlık arasında kalmış olmanın etkisiyle zorlu bir hâkimiyet mücadelesi içerisine girişti. Altın Orda hükümdarlığı döneminde kendisine sadakatle bağlı pek çok boy ve aşiret bulunuyordu. Kendisine bağlı olan Altın Orda tebaası ile iki yıllık bir hazırlık neticesinde güçlü bir ordu toparlayarak Altın Orda hükümdarlığı döneminde kendisine tabi kıldığı Moskova Beyliği üzerine taarruz edip bölgeyi kontrolü altına alarak vergiye tabi hale getirdi (1439). Ancak bir süre sonra vergi ödemeyi reddeden Moskova Beyliği isyan edince 1444’de daha güçlü ve kalabalık bir ordu ile Moskova’ya tekrar girdi ve çetin mücadeleler neticesinde 7 Haziran 1445’de Suzdal’da yapılan son savaşla büyük bir zafer kazanarak Moskova Beyliğinin tüm idare ve yönetimini hâkimiyeti altına aldı. Uluğ Muhammed Han, Moskova’nın tekrar başkaldırması ihtimaline karşı oğlu Kasım’ı Oka Nehri’nde konuşlandırarak burada kendisine bir Beylik tahsis ettirdi.
Kazan Hanlığını kuran ve hızla yücelten Uluğ Muhammed Han, son Moskova seferinden dönüşte beklenmedik şekilde vefat edince yerine büyük oğlu Mahmut geçti.
Kazan Hanlığının Duraklama Dönemi (1445 – 1487)
Uluğ Muhammed Han’dan sonra yerine geçen oğlu Mahmut (1445 – 1462), Muhammed Han gibi mücadeleci bir siyaset izlemedi. Komşularıyla iyi geçinmeyi ve mücadeleden kaçınmayı yeğleyen Mahmut Han, kaçınılmaz olarak devletin duraklamasına ve zayıflamasına neden oldu. Bunun yanında Oka Nehrinde kendi beyliğini kurmuş olan Uluğ Muhammed Han’ın diğer oğlu Kasım, daha mücadeleci bir tavır izleyerek güçleniyordu. Mahmut Han dönemi daha çok barış içerisinde geçse de Kazan Hanlığı için zayıflama döneminin başlangıcı olmuş, ilerleyen dönemlerde devletin gücü daha da zayıflamıştır.
Mahmut Han, 1462 yılında vefat edince yerine oğlu Halil geçti (1462 - 1467). Halil Han’da babasının izlediği uzlaşmacı politikayı devam ettirdi. Ancak bu tavrı ile komşularının taarruzlarına maruz kalmayan Kazan Hanlığı, diğer saltanat varisi İbrahim Han’ın saltanat mücadelesine maruz kaldı. Halil Han 1467 yılında öldü ancak yerine geçecek bir oğlu bulunmadığından diğer kardeşleri arasında saltanat mücadelesi baş gösterdi. Kardeşi İbrahim, diğer kardeşleriyle mücadele ederek saltanat makamına geçebildi.
İbrahim Han döneminde (1467 – 1479) iç karışıklıklar ortaya çıkmaya başladı. Zira komşularla girilen iyi ilişkiler siyasi açıdan zayıflık göstergesi haline geliyordu. Oka beyi Kasım Han, Kazan Hanlarının aksine daha mücadeleci bir siyaset izliyordu. Zamanla güçlenen Kasım Han, Kazan Hanına nispeten daha cengâver ve mücadeleci bir siyaset izlediği için Hanlığın kimi zümreleri tarafından itibar görmeye başlamıştı. İbrahim Han’ın zayıf politikası nedeniyle Kazan Hanlığına bağlı kimi boylar ve aşiretler Oka beyi Kasım Han’a biat ettiler. Bir dönem Kazan Hanlığı’nın hâkimiyeti kabul edip vergi ödemek zorunda kalan Moskova Beyliği ise Mahmut Han ve İbrahim Han döneminde güçlenmişlerdi. Bunun yanında Kazan Hanlığının yaşadığı iç çekişmeye müdahil olarak Oka beyi Kasım’ı destekleyerek Kazan Hanlığı içerisinde yaşanan çekişmeleri körüklediler. Kasım Han, Slavlardan aldığı destek ile İbrahim Han üzerine yürüyerek tahtı ele geçirmeye teşebbüs etti. Ancak başarılı olamadı ve giriştiği mücadele sonucunda öldürüldü.
İbrahim Han’ın hâkimiyeti, iç çekişmelere ve saltanat varislerinin tehditlerine rağmen vefat ettiği 1479 yılına kadar devam etti. İbrahim Han’ın vefatı ile yerine oğlu Ali Han geçti. Ancak Ali Han, dış ve iç tehditlere karşı babası İbrahim Han kadar başarılı olamadı. İbrahim Han döneminde isyan başlatan Moskova Beyliği, Kazan Hanlığındaki saltanat değişimini fırsat görerek vergi vermeyi reddettiler ve Kazan Hanlığının hâkimiyetini tanımadıklarını ilan ettiler. Böylelikle Moskova Beyliği Kazan Hanlığının idare ve himayesinden çıkmış oldu (1480). Bu dönemde Slavlar 3. İvan (Korkunç İvan) önderliğinde giriştikleri isyan hareketi ile bağımsızlıklarına kavuştular. 3. İvan’ın Bizans Prenseslerinden biriyle evlenmesi ile daha da güçlenen Slavlar, tarihlerinin en önemli dönemini yaşayarak Kazan Hanlığın toprakların üzerine taarruzlara giriştiler. Kazan Han’ı Ali Han, 1487 yılında Kazan Şehrine giren Slavlara engel olamayınca tahttan indirildi ve Slavlar kendilerinin tahakkümü altında kalması şartıyla Muhammed Emin’i Kazan tahtına oturttular (1487).
Slav Tahakkümü Dönemi
Muhammed Emin Han, önceleri Slavlara biat eder gibi görünse de bu politik hamlesi ile Kazan Tahtına geçtikten sonra ülkesini Slav istilalarından kurtarmak için büyük çabalar sarf etmiştir. Ancak Kazan Hanlığına bağlı boyların ve özellikle Altın Orda Devleti sonrasında bölgeye yayılan Türk beyliklerinin desteklerini alamadığı için bu teşebbüslerinde başarılı olamamış, ülke Slavların müdahaleleriyle tahakküm altına girmiştir.
Saltanatının ilk dönemlerinde Slavlara karşı önemli bir direniş gösteremeyen Muhammed Emin Han, 1487-1495 yılları arasında kendisini desteklemiş ve saltanat makamına oturmasını sağlamış olan Slavların himayesinde varlığını devam ettirdi. Bu bağlamda Slav tüccarlara geniş imtiyazlar ve haklar tanındı. Slavların ülkedeki tahakkümü eline geçirmesi toplum nezdinde büyük sorunlara yol açmıştı. Slavların ülke içerisindeki ticarete yön vermeye başlaması, devletin ve toplumun imtiyazlı bir öğesi olarak hareket etmesi hem devletin asli unsuru olan Türk boylarını, hem de asli unsurlar kadar hak sahibi olan ve devletin tebaası olarak görülen Fin, Moğol, v.b. azınlıkları harekete geçirdi. Toplumsal itibarı yüksek olan güçlü boylar ve aşiretler, Muhammed Emin Han’ı saltanat makamından indirerek yerine saltanat ailesi mensuplarından Mamuk Han’ı başa geçirdiler (1495).
Mamuk Han’ın başa geçmesiyle Muhammed Emin Han, can güvenliğini sağlamak için Slavlara sığındı. Mamuk Han ise devletin idaresindeki başarısızlıkları nedeniyle toplum tarafından kabul görmedi. Kazan beylerinin giriştikleri darbe sükûtu hayalle sonuçlanmıştı. Bunun üzerine Kel Ahmet isimli bir Türk Beyi etrafında devlet idaresinde söz sahibi olmaya başlayan Türk Boyları, Slavlara karşı mukavemet göstermesi için getirdikleri Mamuk Han’ı indirmek için Slavlarla münasebete girişerek Mamuk Han’ın yerine Muhammed Emin Han’ın kardeşi Abdüllatif Han’ı saltanat makamına getirdiler.
Kel Ahmet önderliğindeki Türk Beyleri, Slav beyi 3. İvan’ın da buyruğu ile Abdüllatif Han’ı Kazan hükümdarı olarak tayin ettiler. Abdüllatif Han’ın annesi sonradan Kırım Han’ı Mengligerey ile evlenmişti. Abdüllatif Han’da üvey babası Kırım Han’ı Mengligerey’in himayesinde büyümüş ve Kırım Sarayında yetişmişti. Bu bakımdan Kırım Hanlığı ile yakın münasebetleri bulunan Abdüllatif Han, ağabeyi Muhammed Emin Han gibi Slavların boyunduruğu altında politikalar izlememiştir. Bilakis, çok genç yaşta Kazan Hanı olan Abdüllatif Han, yaşı ilerleyip ülke idaresindeki inisiyatifi eline almaya başlayınca Kırım Hanlığı ile yakın münasebetler geliştirmiş, Slavlar’ın ülke üzerindeki tahakkümünü kaldırmak için çaba sarf ederek bir anlamda 3. İvan’a itaatsizlik etmiştir. Abdüllatif Han, Slavların menfaatine politikalar izlemek yerine mücadeleci ve muhalif bir tavır takınınca ülke içindeki barışın bozulup Slavların taarruzlarına maruz kalınacağını düşünen Kel Ahmet önderliğindeki Türk beyleri, konuyu 3. İvan’a ileterek Abdüllatif Han’ın azledilmesini ve yerine Slavlar ile iyi ilişkiler içerisine girerek ülkeyi idare edecek bir Han’ın atanmasını talep ettiler. Bunun üzerine 3. İvan, Abdüllatif Han’ı tahtından indirerek, manevi oğlu olarak ilan ettiği Muhammed Emin Han’ı tekrar Kazan Hanlığının hükümdarlığına getirdi (1502).
Muhammed Emin Han, ilk olarak Slavların desteğiyle hükümdarlığa getirilmiş, sonraları Slavlar’a muhalif hareketlere girişince 3. İvan tarafından tahtından indirilmiş, bu süre zarfında 3. İvan’ın himayesinde yaşarak sadakat göstererek sevgisini kazanmış, böylelikle tekrar Kazan Hanlığına getirilmiştir. Ancak Muhammed Emin Han, 3. İvan’ın ölümünden (1505) sonra Slavlara karşı muhalif hareket edecek, Kazan Hanlığını Slav tahakkümünden kurtarmak için faaliyetler yürütecektir.
Muhammed Emin Han’ın Slav tahakkümüne karşı gerçekleştirdiği ilk uygulama, Slav tüccarların ülke içerisindeki nüfuzunu kırmak amacıyla Kazan panayırına gelen tüccarların kendi emriyle yağmalanması oldu (1505). Sonraki adımda ise Kazan-Moskova sınırında bulunan Novgorod üzerine taarruz ederek kenti kuşatıp yağmalayarak geri döndü. Muhammed Emin Han’ın amacı Slav topraklarına hükmetmek ya da Slavları tahakküm altına almak değildi. Zira buna ne gücü vardı ne de Slavları tebaa haline getirmek istiyordu. Muhammed Emin Han’ın amacı, uzun yıllardır devam eden Slav Tahakkümünü ortadan kaldırarak ülkesini yeniden bağımsız ve boyunduruk altında olmadan yönetebilmek ve Slavlarla iyi komşuluk ilişkileri tahsis edebilmekti. Muhammed Emin Han bu amacında muvaffak oldu. Slavlar, boyundurukları altında olan Kazan Hanlığını yeniden itaat altına almak için bir ordu gönderseler de başarılı olamadılar ve geri döndüler. Böylelikle Slavların Kazan Hanlığı üzerindeki hâkimiyeti sona ermiş, ülke üzerindeki Slav tahakkümü bir süre içinde olsa ortadan kalkmış oldu. Girişilen mücadeleler sonrasında yapılan karşılıklı barış antlaşmaları ile Slavlar ile Kazan Hanlığı arasında “Ebedi Barış” ilan edildi (1512).
Bu barış Muhammed Emin Han dönemi boyunca devam etti. Kazan Hanı, 1518 yılında vefat edince hem Slav barışı bozuldu hem de ülkenin bağımsızlığına yeniden gölge düştü. Muhammed Emin Han, 1817 yılında ağır bir hastalığa yakalanınca Slavlar, Slav düşmanlığı ile bilinen saltanat varisi Abdüllatif’i öldürmüşlerdi. Muhammed Emin Han’ın da vefatı ile birlikte itibar edilebilir bir saltanat adayı bulunmadığından saltanat adayı yine Slavlar tarafından belirlenecek, böylelikle ülke Slav Tahakkümü kaldığı yerden devam edecekti.
Kırım Hanı Mehmedgerey, Mengligerey’in oğlu Sahibgerey’in Kazan Hanı olarak atanmasını teklif ve talep etti. Ancak Kazan Hanlığının Kırım Hanlığı kontrolüne geçmesi Moskova Beyliğinin menfaatine bir durum ortaya çıkartmayacaktı. Bu sebeple yine kendisine sadakatle bağlı olan birini Kazan Hanlığına atadı. Uluğ Muhammed Han döneminde Muhammed Han’ın oğlu tarafından kurulan Oka Beyliği de zamanla Moskova Beyliğinin tahakkümü altına girmişti. Kasım Han’ın torunlarından Oka Bey’i Şah Ali, Muhammed Emin Han gibi hem 3. İvan hem de Slav beyliğinin sadakat ve himayesini kazanmıştı. Moskova Beyliği, kendisine sadakatinden emin olduğu Şah Ali’yi Kazan Han’ı olarak tayin ederek Kazan Hanlığının kendisine sadakatle bağlı bir Han tarafından idare edilmesini sağladı (1519).
Şah Ali, henüz 13 yaşında olduğundan devletin idaresi Slav elçilerin kontrolündeydi. Slav elçiler, asayişi sağlamak bahanesiyle Slav ordularını Kazan Hanlığı bünyesinde konuşlandırmaya başladı. Bu durum Türk boyları arasında huzursuzluklara sebep oldu. Slav tahakkümünün giderek artması ve barış ortamının baskı ortamına dönüşmesi tehlikesine karşı milli bir birlik olarak birleşen Türk Boyları, Sidi Oğlan adlı bir beyin etrafında birleşerek Kırım Hanı Sahibgerey ile gizlice ittifak kurdular. Bu ittifak neticesinde Sahipgerey, mahiyetindeki orduyla birlikte tahta oturmak için Kazan kentine girdi. Kazan Han’ı Şah Ali Han, Sahipgerey’in geldiğini haber alınca tahttan inerek Moskova Beyliğine sığındı. Sahipgerey, tahta geçerek hem ülkedeki Slav yanlılarını, hem de imtiyaz sahibi Slav tüccarları öldürterek Slav Hâkimiyetine son vermek için büyük bir ayaklanma başlattı (1521).
Türk Boylarının giriştiği bağımsızlık hareketi ile tahta geçirilen Sahipgerey Kazan Hanlığını Slav tahakkümü altından kurtarmış, Kırım Hanlığı ile ittifak kurarak Moskova Beyliği üzerinde baskı kurduğu gibi 1523’de yaptığı seferle Slavları mağlup ederek Uluğ Muhammed Han döneminde olduğu gibi Slavları vergiye tabi hale getirmişti. Bu savaş sonrasında büyük ganimetler ve köleler alarak Kazan Hazinesini zenginleştirdiler. Kazan Hanlığı, eski parlak günlerine yeniden dönmeye başlamıştı. Halk bu durumdan fevkalade memnundu. Hükümdarlarına sadakatle bağlılardı ve Slavlar Tüccarların imtiyaz kaybetmesiyle ticari anlamda da zenginleşmişlerdi. Ancak bu ümitli dönem uzun sürmedi.
Kırım Hanlığı ile derin münasebetlerin geliştirildiği ve daha çok Kırım hanlığının desteği ile bertaraf edilebilen Slav Tahakkümü, Kırım Hanı Mehmedgerey’in giriştiği bir sefer sonrasında öldürülmesiyle sona erdi. Mehmedgerey’den sonra yerine geçen oğlu Saadetgerey, Kazan Hanı Sahipgerey ile anlaşamadı. Bu anlaşmazlık neticesinde Sahipgerey, Kazan Hanlığındaki hükümdarlığını terk ederek Osmanlı Devletinin Başkenti İstanbul’a gitti (1524).
Sahipgerey, kendi makamına Kırım’dan getirttiği saltanat mensubu Safa Giray’ı getirmişti. Ancak Safa Giray henüz 13 yaşındaydı. Slavlar, siyasi açıdan çalkantılı bir dönemde yönetimi kontrolü altında tutabileceğini düşünmedikleri Safa Giray üzerine taarruz ederek bu fırsatı değerlendirmeye çalıştılar. Kazan şehrine giren Slav orduları, beklenmedik bir şekilde 13 yaşındaki hükümdar Safa Giray’a mağlup olarak geri döndüler (1524). Bu mağlubiyetin üzerine bu kez daha güçlü ve kalabalık bir orduyla 1530’da tekrar Kazan’a giren Slav orduları, Nogayların ve Ejderhanların desteğini alan Safa Giray karşısında daha ağır bir mağlubiyete uğradılar. Üstelik bu savaş neticesinde büyük miktarlardaki Slav silahları ve köleleri ile Slavlara nispeten oldukça zayıf kalan Kazan ordusunu da donattılar. Safa Giray’ın Slavlara karşı kazandığı büyük başarılar Kazan Hanlığının tebaası tarafından memnuniyetle karşılanıyor, hükümdarlarına sadakatle bağlı olan Türk Boyları kendisine karşı rakip çıkartmıyor ve hâkimiyetini kabul ediyorlardı. Ancak Safa Giray’ın Slav tahakkümü altından kurtardığı Kazan Hanlığı bu kez Kırım Tahakkümü altına girmeye başlıyordu. Saltanat makamında nüfuz kazanmış olan Kırımlılar, Kazan şehirlerinde ticaret ve yerel yönetimlerde de söz sahibi olmaya başlıyorlardı. Bu siyasi tezahürün bir neticesi olarak Kazan Hanlığına bağlı Türk boyları, Kırım Hanlığının ülke nezdinde genişleyen nüfuzlarından rahatsızlık duymaya başladılar. Bu kez bir Kadın liderin etrafında toplanan Kazanlı Türk Boyları, İbrahim Han’ın kızı Gevher Şad’ı kendilerine lider tayin ettiler ve Kırım nüfuzuna karşı muhalif bir cephe oluşturarak Safa Giray’a karşı politik bir direniş içerisine girdiler. Safa Giray, kendisine karşı ihtilaf halinde olan bu zümrenin faaliyetlerini bertaraf etmek için şiddete başvursa da muvaffak olamadı. Giderek yükselen muhalif hareket, bir komplo ile Safa Giray’ı tahtından indirdi. Yeni bir hükümdar atanana kadar da devlet idaresi Gevher Şad’ın kontrolüne geçti.
Safa Giray’ın tahttan indirilmesi ile birlikte Hanlık yeniden Slav tahakkümü altına girdi. Muhalif Türk Beyleri, Saltanattan boşalan yerin doldurulması için Slav hükümdarına başvuruda bulunarak yeni bir hükümdarın tayin edilmesini istediler. Bunun üzerine Slav Hükümdarının tavsiyesi ile Şah Ali’nin kardeşi Can Ali Kazan Hanlığının hükümdarlığına getirildi (1531).
Can Ali, saltanat makamına geçtiğinde henüz 15 yaşındaydı. Slav sarayında yetiştiği için Moskova Beyliğine derin sadakat içerisindeydi. Hatta evleneceği zaman dahi Slav Hükümdarlığından icazet alarak Nogay Hükümdarı Yusuf Han’ın kızı Süyüm-Bike ile evlendi. Can Ali Han’ın saltanatı dönemi, ağabeyi Şah Ali Han’ın döneminde olduğu gibi Moskova Beyliğine sadakat ve itaatle geçti. Slav tüccarlar, yine imtiyazlarla Kazan şehirlerinde ticaret yapıyor, Hanlık siyasi açıdan Slav elçiler ve devlet adamlarının kontrolünde yönetiliyordu. Bu süre zarfında Türk Beyleri, Safa Giray’a ihtilaf ederek yerine getirdikleri Can Ali’nin teslimiyetçi siyasetine de ihtilaf ederek yeniden muhalif faaliyetler içerisine giriştiler. Slav Hükümdarı 3. Vasili ölünce bu fırsatı değerlendirerek ayaklandılar ve Can Ali Han’ı öldürerek tahttan indirdiler (1533). Yerine ise daha önce tahttan indirdikleri Safa Giray’ı geçirdiler.
Safa Giray’ın saltanat makamına yeniden geçmesiyle birlikte Slavlara karşı mücadele yeniden başladı. Yine Slav tüccarlar üzerinden taarruza geçerek tüccarların Kazan şehirlerini terk etmesini sağladı. Peşinden Slav sınır boylarına taarruz ve yağma faaliyetleri yürüttü. Bu süre zarfında devlet idaresindeki sorunlarla uğraşan Moskova Beyliği Safa Giray’a karşı ciddi bir mukavemet gösteremedi. Zira daha önceki teşebbüslerinde de başarılı olamamışlar, 13 yaşındayken mağlup edemedikleri Safa Giray üzerine politik çalkantılar içerisindeki bir orduyla taarruz etmekten çekinmişlerdi. Ancak Safa Giray döneminde tarih daha önce defakez olduğu gibi yeniden tekerrür etti. Safa Giray’ı Hükümdar yapan muhalif cephe, ülkenin yeniden Kırım Nüfuzu altına girmesine karşı tepki göstererek Safa Giray’ı tahttan indirdiler (1546). Safa Giray, Can Ali Han’ın ölümü ve saltanat makamına geçmesinden sonra Can Ali Han’ın eşi olan Nogay Hükümdarı Yusuf Han’ın kızı Süyüm Bike ile evlenmişti. Saltanattan indirilmesinden sonra da Kayınpederi Nogay Han’ı Yusuf’a sığındı. Kazanlı Türk beyleri ise yeniden Moskova’ya başvurarak hükümdar atanmasını istediler.
Moskova Hükümdarı, tahttan indirilen Şah Ali Han’ı yeniden Kazan hükümdarlığına getirdi. Ancak Slav tahakkümünün yeniden başlayacağını gören Türk Boyları, Şah Ali’nin hükümdarlığını kabullenmeyerek tahttan indirdikleri Safa Giray’a destek verdiler ve Safa Giray, Nogaylardan teşekkül edilmiş ordusuyla birlikte Kazan’a gelerek yeniden tahta geçti (1546). Safagerey, Türk Beylerinin desteğini yeniden kazanmıştı. Ancak sürekli Saltanat makamına müdahale eden, her indirdikleri hükümdardan sonra Slavlardan icazet alan ve ülkeyi yönetilemez hale getiren muhalif Türk Beyleri’nin faaliyetlerine son vermek için harekete geçti. Giderek güçlenen ve beylikler arasında siyasi bir kurum haline gelen muhalif harekete mensup tüm önemli beyleri idam ettirdi. Safa Giray Han’ın bu hamlesi üzerine muhalif harekete mensup diğer beyler öldürülecekleri korkusuyla Moskova Beyliğine sığındılar. Safa Giray Han’ın iç muhalifleri bertaraf etme teşebbüsü sonuç verdi. Saltanat makamı için büyük bir tehdit unsuru olan Muhalif Türk Beyleri nüfuzlarını kaybettiler. Safa Giray Han ise Slavlara karşı vaktiyle kabul edilmiş tüm tahakkümleri reddederek tam bağımsızlık ilan etti. Ancak Kazan Hanlığı Safa Giray Han’ın beklenmedik ölümü üzerine çöküş sürecine girdi. Safa Giray Han, bir kaza sonucu 42 yaşında vefat edince Kazan Hanlığını tarih sahnesinden silecek olan süreç başlamış oldu (1546).
[h2] Kazan Hanlığının Yıkılışı
Safa Giray Han’ın vefatı üzerine Kazan Hanlığı büyük bir yönetim boşluğu içerisine girdi. Yerine geçecek hali hazırda bir varisi bulunmuyordu. İlk evliliğinden olan ve Kırımda bulunan erişkin yaştaki oğullarını sağlığında devlet idaresinde görevlendirmeyi arzu etmemişti. İkinci evliliği Süyüm Bike’den olan oğlu ise henüz 3 yaşındaydı. Safa Giray döneminden önce bu tür durumlarda Slav Hükümdarına talepte bulunulur, saltanat makamına geçecek kişinin Slavlar tarafından belirlenmesi talep edilirdi. Ancak Safa Giray döneminde Slavlara olan tahakküm ortadan kaldırılmış, ülke tamamen bağımsız bir hale gelmişti. Kazanlılar, henüz 3 yaşında olan Ütemişgerey’i tahta çıkartmak zorunda kaldılar. Bu bağlamda Safa Giray’ın oğlu Ütemişgerey büyüyene kadar devletin idaresi Süyüm Bike’de olacak, saltanat görevlerine yardımcı olması içinde Kırımlı devlet adamı Koçak Oğlan vazifelendirilecekti.
Süyüm Bike, Kazan Hanlığı tarihine hem kahramanlıkları hem de yaşadığı dramla anılmış, adına destanlar ve türküler yazılmış bir Türk Hükümdarı olmuştur. Babası Yusuf Mirza’dan aldığı terbiye ve eğitim ile devletini yönetmiş, Safa Giray döneminde bertaraf edilen muhalif Türk Boyları tarafından saygı görmüş, hâkimiyeti döneminde ülkesini başarıyla yönetmiştir.
Süyüm Bike’nin yönetimi döneminde Moskova Beyliği Knezlikten Çarlığa dönüşmüştü. Henüz 17 yaşında ilk Rus Çarı olan 4. İvan, Mitropoli Makari adlı bir Papazın telkinleriyle Kazan diyarlarını zapt ve fethetmeye karar verdi. Bu süre zarfında 6 yaşına basan Ütemişgerey, Han sıfatı ile hükümdar ilan edildi (1549). Çar 4. İvan, kendisine bildirilmeden gerçekleştirilen bu saltanat değişimini kabul etmediğini ilan etti ve bir yıl sonra Şah Ali ve Ejderhan Beyliğinin saltanat varisi Yadigar komutasındaki Rus ordusu Kazan Hanlığına doğru taarruza geçirdi (1550). Çar 4. İvan’ın bu girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Tıpkı Safa Giray Han döneminde olduğu gibi çocuk yaştaki bir hükümdarın üzerine taarruz edip başarısız olmuşlardı. Bu süre zarfında henüz devlet işlerinde kanaat kullanamayan Ütemişgerey’in yerine askeri ve idari kararları annesi Süyüm Bike veriyordu. Başarıyla ordusunu yöneten Süyüm Bike, bir kez daha toplumunun ve ordusunun güvenini ve itibarını kazandı.
4. İvan, mağlup olmasına rağmen Kazan Hanlığı üzerindeki emellerinden vazgeçmedi. Kazan Hanlığı, her ne kadar dışarıdan bakıldığında zayıf görünse de savaşçı Türk Beyliklerinden hızla teşekkül edilebilen ordusu ile en zayıf anında bile kolayca güçlü bir ordu toplayabiliyor, beklenmedik zaferlere imza atabiliyordu. Bu bakımdan Kazan Hanlığının alelade bir savaşla kolayca yıkılabilecek ve hükmedilebilecek bir devlet olmadığının farkına varmış ve sonraki taarruzunu zamana yayarak alternatif bir strateji izlemiştir. Bu strateji doğrultusunda Züye nehrinin İtil nehrine döküldüğü bölgede, Kazan Şehrine 60 kilometre mesafede bulunan bir kale inşa ettirdi. İtil ve Kama nehri boyunca konuşlandırılan Slav orduları ile de Kazan Şehrinin kuşatarak komşu topraklar ile bağlantısını kesti. Böylelikle hem olası bir dış desteği engellemiş oldu hem de ticaret yollarını keserek halkın sıkıntı içerisine girerek başkaldırmasını bekledi. 4. İvan’ı bu stratejisi işe yaradı. Dış destekten mahrum kalan Süyüm Bike Slavlara karşı bir destek alamamış, Kazan Halkı ise Slavlar ile yeniden tahakküm anlaşması imzalanmasını, aksi takdirde fakirleşeceklerini ve Slav taarruzlarına maruz kalacaklarını düşünerek orduya ve hükümdarlık makamına baskı uygulamaya başlamıştı. Yaklaşan Slav tehdidine ilk maruz kalanlar Züye boylarındaki Kazan Beylikleri oldu. Çuvaş ve Çirmiş beylikleri Slavların tabiyetini kabul ettiler. Bu menfi durum karşısında devlet idaresinde en önemli vazifede bulunan Koçak Oğlan ve pek çok Ordu Komutanı Kazan Şehrinden kaçarak ülkelerini Slav tehdidi ile karşı karşıya bıraktılar.
Hükümdardan sonraki en önemli devlet adamı olan Koçak Oğlan ve önemli Ordu Kumandanlarının ülkeyi terk etmesi Beylikler arasında huzursuzluklara sebep oldu. Safa Giray döneminde devlet işlerine karışmaları engellenen beylikler, inisiyatifi yeniden ellerine alarak Huday Kul önderliğinde birleştiler ve çocuk yaştaki hükümdarları ile hükümdarlık makamını temsilen Süyüm Bike’yi yok sayarak Slavlar ile müzakere etiler. 4. İvan barış karşılığında Şah Ali’nin hükümdar olmasını, dağlık bölgedeki Kazan topraklarının Moskova hâkimiyeti altına girmesini, İtil nehri boyunca devam eden diğer toprakların ise kendi tahakkümü altında Kazan Hanlığına bırakılmasını talep etti. Bunun yanında hükümdar Türemişgerey ve annesi Süyüm Bike’nin de esir olarak kendilerine teslim edilmesini istedi (11 Ağustos 1551).
Tüm isteklere evet demek zorunda kalan Kazan’lı beyler, 4. İvan’in tüm taleplerini kabul ederek dağlık alanlardan çekildiler ve Slav hükümdarına biat ettiler. Yine bu anlaşma doğrultusunda Hükümdarları Türemişgerey’i ve annesi Süyüm Bike’yi Slavlara esir olarak teslim ettiler. Bu vaka Kazan Tarihinin en hazin dönemlerinden biri olarak tarihe geçecektir. 4. İvan, Türemişgerey’i vaftiz ettirerek Hristiyan yaptı ve adını Aleksander olarak değiştirdi. Annesi Süyüm Bike ise sefalet ve eziyete ancak bir yıl dayanabildi ve 1554 yılında Moskova’da kahır içerisinde öldü. Aleksander da annesi ile aynı kaderi paylaştı ve 12 yaşında verem hastalığına yakalanarak vefat etti.
4. İvan, yapılan barış neticesinde dağlık Kazan topraklarını hakimiyeti altına alarak diğer bölgeleri Kazan Hanlığına bırakmış, tahakküm devrini yeniden başlatarak Şah Ali’yi Kazan Hanı ilan etmişti. Şah Ali’nin yeniden hükümdar olması ile birlikte ülkedeki Slav nüfuzu yeniden güçlendi. Slavlar ile barış yaparak ülkelerini tahakküm altına sokan Beylikler ise daha öncede defakez sebep oldukları bu duruma karşı yine tepki gösterdiler ve Şah Ali’nin yerine yeni bir hükümdar arayışı içerisine girdiler. Şah Ali, bu durumdan haberdar olunca kendisine karşı oluşturulan teşekkül içerisinde bulunan beyleri boğdurup söz konusu muhalif hareketi bastırmaya çalıştı. 4. İvan, ülkedeki muhalif hareketin yeniden harekete geçtiğini görünce tüm Kazan topraklarını hâkimiyeti altına aldığını ilan ederek Şah Ali’yi tahttan indirip yerine bir vali görevlendirerek Kazan Hanlığını ortadan kaldırdı (1552).
Bu tarihten sonra Kazan Hanlığına bağlı Türkler büyük bir katliama ve soykırıma maruz kaldılar. Ülkelerinin Slav toprakları olarak ilan edildiğini öğrenen ve 4. İvan’ın emri ile büyük bir katliam yapılacağı haberini alan sivil halk, fevkalade bir ayaklanma ile Slav soykırımına karşı mücadeleye giriştiler. Muhalif hareketin liderlerinden Çapkun Otuç Oğlan, Nogaylardan yardım isteyerek Ejderhan Hanlığının saltanat ailesinden Yadigar Muhammed’i Kazan Hanlığına davet etti. Muhammed Han, 3000 kişilik ordusu ile birlikte Kazan Kalesine yerleşti ve ayaklanarak silahlanmış olan Kazan Halkı ile birlikte şehri savunmak için hazırlıklara başladılar. Muhammed Han, gerçekleşecek savaş için Kırım Hanlığından yardım talep etti. Ancak Slavları sefer yolunda karşılayan Osmanlı Askerlerinden oluşmuş Kırım kuvvetleri kalabalık Slav ordusu karşısında mağlup olarak mücadeleye destek veremediler. Kazan Kalesinin savunmasında 30 Bin silahlı asker bulunuyordu. Ek olarak Slav ordusuna arkadan saldırmak üzere görevlendirilen Yapança, Şunak ve Arça beylerinden oluşan 15 Bin kişilik bir ordu desteği mevcuttu. Bunun karşılığında Slav ordusunun toplam gücü 150 Bin’in üzerindeydi. Kıyaslanması bile mümkün olmayan bu güç ayrılığına rağmen Kazan Kalesi Türk Tarihinde eşine az rastlanır destansı bir mücadele verdi. 150 Bin asker ve 150 Topla taarruz eden Slav ordusuna karşı toplamda 45 Bin asker ile birkaç adedi geçmeyen topla 10 gün boyunca müdafaa ettiler.
Slav ordusu, ellerindeki muazzam top sayısı ve katbekat üstün asker gücüne rağmen ilk 4 gün boyunca Kazan Kalesine girmeyi başaramadı. Ancak Kazan ordusuna mensup Kamay Mirza adlı bir hainin kaleden kaçıp Slav ordusuna sığınarak Kale savunması ve arkadan saldıracak birliklerin bilgisini vermesi üzerine savaşın en önemli kozu olan Yapança, Şunak ve Arça beyliklerinin yerleri Slav ordularınca öğrenildi. Kendilerini arkadan kuşatacak ve müşkül durumda bırakacak bu kozdan haberdar olan Slav orduları, kale kuşatmasını durdurup bu birlikler üzerine taarruz ettiler ve Kazan Hanlığının en önemli mücadele hamlesini bertaraf ettiler. Etrafı tamamen kuşatılan ve en önemli savaş kozlarını kaybeden Kazan Ordusu, devam eden günlerde verdiği destansı mücadele ile Slav ordularını yıpratmış, çok sayıda Slav askerini öldürmüş ancak ardı kesilmeyen Slav birliklerine karşı koyamayarak mağlup olmuşlardı (1 Eylül 1552).
Kazan Kalesi düşmüştü. Slavlar Kazan Şehirlerine girerek silahlı silahsız bulabildikleri tüm erkekleri kılıçtan geçirdiler. Bu katliamdan kadınlar ve çocuklarda kurtulamadı. Kazan Halkını yok etmek için harekete geçen Slav ordusu büyük bir soykırıma imza atarak yüzbinlerce Kazan’lıyı katlettiler. Öyle ki kılıçla öldürmek kâfi gelmeyince Kazan Şehrinin altından geçen su kanallarını Lağım yöntemiyle patlatıcılarla doldurarak havaya uçurup Kazan şehrinde yaşayan tüm sivil halkı öldürdüler. Bu katliam, devam eden yıllarda yaşanan Rus Katliamlarının habercisi niteliğindedir. Zira Ruslar, bu tarihten sonra adım adım güçlenmiş, Kazan Hanlığından sonra Kırım Hanlığına girerek tarihe Kırım Mezalimi olarak geçecek vakalarla Kırım Hanlığını ve Kırım Halkını tarihten silmiş, 20. Yüzyılda ise yaklaşık 40 Milyon insanın ölümüyle sonuçlanan Bolşevik Devrimi neticesinde Dünya Tarihine kara bir sayfa olarak kaydedilmiştir.
Kazan Hanlığı ile birlikte yıkılan Astrahan ve Kırım Hanlıkları, Slav taarruzlarına maruz kalarak yıkıldıktan sonra 20. Yüzyıla kadar Slav esareti altında yaşamışlar, Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra ise bağımsızlıklarına kavuşarak günümüz Türki Cumhuriyetleri meydana getirmişlerdir.