Tarihi vakalar, üretilen tezlerin çeşitliliği ile elde edilebilen bulgular ışığında yorumların ve bir genel kabul meydana gelir. Bu genel kabul, bilimin bakış açısına göre kesin veri olarak mülahaza edilmez ancak elde edilen verilerle doğruya en yakın olasılık olarak değerlendiriilr. Bilimin hemen her aşamasında yeterli veriye ulaşılan meselelerde bir genel kabul ortaya koyulur.
Türk Ne Demektir? Sorusuyla sıkça karşılaşırız. Ancak bu çok yalın ve net soru, hemen hiçbir tarihçi tarafından somut, net ve yalın şekilde cevaplanmaz. Yanıt olarak karşınıza çıkan şey çoğu zaman, "Falanca şöyle düşünmüş, Filanca şöyle demiş" gibi bilimsel özgüvene ve bilimin bakış açısına aykırı terennümler ibaret olmuştur.
Açık söyleyelim, bu vaka literatür tarihçiliğinin ayıbıdır. Türk kavramının ne anlama geldiği, nasıl ortaya çıktığı ve hangi çağdan itibaren kullanıldığı gayet açıktır ve elimizde bir genel kabul ortaya koyacak yeterli veri mevcuttur. Türk kavramının anlam açılımıyla ilgili ortaya atılan fikir ve teorileri ortaya koyduğumuzda bunu kolaylıkla kavrayabilirsiniz.
Tarihçilerin "Türk Ne Demektir" sorusuna verdiği en klişe yanıtlar şunlardır;
- Fars kaynaklarında Türk ifadesi geçer, Güçlü, Kuvvetli anlamına gelir.
- Çin kaynaklarında Türk ifadesi geçer, Migfer anlamına gelir.
- Türk, Türemek fiilinden gelir.
Bu iddiaların en sakir ve diyalektiğe aykırı olanı şüphesiz Türk ifadesinin Güçlü, Kuvvetli anlamına geldiği ve Türk isminin kavram halinde kullanılmasının dayanağının bu olduğu düşüncesidir. Farsça, Pehlevice yahut Pers dilinde Türk diye bir kelime yoktur. Türklerin temas kurduğu toplumlarda, üzerlerinde bıraktıkları etki dolayısıyla isimden isim türeterek bir sıfat olarak adlandırılmış olmaları çok basit bir filolojik vakadır. Bu bir etken değil tezahürdür ki, Türk Ne Demek sorusuna verilecek en sakir yanıt budur.
Bir diğer yanıt ise Çin Kaynaklarında Türklerin "T'u-kü-e" olarak geçmesi meselesidir. Bu kaynaklar, Türk ismini anlamlandırmaya çalışırken, o dönem Türklerin yaşadığını değerlendirdikleri coğrafyanın miğferi andırmasından hareketle Türk ifadesini migfer olarak anlamlandırmayı denemiş, bu anlamlandırma denemesi satır arası bir değerlendirmeden öteye gitmemiştir. Şaşılacak şey! Kıymeti harbiyesi olmayan satır arası bir hayalgücü denemesi Türk isminin anlamlandırılması için bir veri olarak değerlendiriliyor. Nasıl olabilir de Türkler, kendilerini tanımlamak için Çince bir sıfatı tercih edebilirler? Bunu da bir tarafa bırakalım; Çin dili, Türk ismini telafuz dahi edememektedir. Çince bir tür nefes dilidir ve geniz N si haricinde (nG) hiçbir hece ünsüz/sessiz bir harfle sonlandırılamaz, sonlanabilmesi için bir ünlü/sesli harf kullanılması gerekir. Bu sebeple K ile biten bir kelimenin Çince olması mümkün değildir. Ayrıca, Çince'de R sesi de yoktur. Türk kelimesi, Çince'de telafuz edilebilecek en zor kelimelerden biridir. Bu sebeple R'yi çıkartmışlar, kelime sonuna Ü ekleyerek telafuz etmeye çalışmışlardır. Filolojik ve Etimolojik olarak bu denli zayıf bir tespit Türk kelimesinin anlamlandırılması için fazlasıyla kifayetsizdir ve bilimsel olarak değerlendirilemeyecek kadar tutarsızdır.
Türk kelimesinin anlamını Türkçe'de aramak gerekir. Bu hiç de zor değildir, zira Türkçe gayet açık ve net bir şekilde çözümlenmiş yalın bir dildir. Türk kelimesinin anlamını arayan tarihçiler, bu yanıtı Türkçe de kolayca bulurlar. Nitekim, bunu ilk deneyen tarihçilerden A. Vambery ve J.Denny Türk kelimesinin Türemek fiilinden geldiğini kolayca müşahede etmişlerdir. Elbette bu hece-kök bağlamında değerlendirilmiş basit ve yalın bir tespittir. Eski Türkçe örneklerinin çözümlenmesiyle birlikte Türkçe'de edebi ifadelerin kullanımı da anlaşılmış, dolayısıyla bu salt ifadenin hangi edebi bakış açısıyla kullanıldığı da ortaya çıkmıştır.
Türkçe, soyut kavramlardan cins isimler türeten, oldukça edebi bir dildir. Her isim, eylem, fiil ve kavramın özel bir telafuz karşılığı yoktur. Pek çok kelime, kökeninde aynı soyut/somut kavramın edebi açılımlarıyla türetilmiştir. Bunun yanında her kök hecenin soyut ve somut birer karşılığı vardır. Örneğin ÖN hem güneş demekken hem de yön olarak ÖN anlamına gelir. Zira Türklerde güneşin doğduğu yön kutsal kabul edilir kendilerini güneşe dönük telakki ederlerler. Güneşe en yakın olan da ÖNdeki olarak tasavvur edilir.
Türkçe'de TÜR hecesi de soyut ve somut iki karşılığa sahiptir. Soyut karşılığı bugünkü algımızla "Yaratılmışlık" anlamına tekabül eder. Türk ifadesindeki -ük eki bu kavrama edilgenlik katar ve Yaratık (Yaratılan) anlamına gelir. Bu hece eklemesini bugün kullandığımız dilde de görürüz. Bkz; Vuruk, Ezik, Asık, v.b. Tabi bu kavrama salt olarak soyut haliyle bakarsak tüm insanların hatta tüm canlıların Türük olarak adlandırılması gerektiğini düşünebiliriz. TÜR ifadesinin somut karşılığına baktığımızda meseleyi kolayca kavrayabiliriz; TÜR ifadesini somut karşılığı günümüzde de kullandığımız haliyle "Çeşit" tir. TÜRÜK eklemeli hecesini soyut ve somut haliyle tasavvur ettiğimizde "Tür Olarak Yaratılmış" anlamı karşımıza çıkar. Bu da, bugünkü algımızla sıkça kullandığımız "Millet", "Toplum" anlamlarına tekabül eder.
Bu edebi ifadenin örneklerine Orhun Yazıtlarında da rastlayabiliriz. Bkz;
Doğu Cephesi - 18 : Türgiş Kağan Türükümiz, bodunumuz erti. (Türgiş Hakanı Türk’ümüz, halkımızdı.)
Kuzey Cephesi - 12 : Kök teyengin Türüküme bodunuma kazganu birtim, iti birtim… (gök sincaplarını Türklerime ve halkıma kazanıverdim, ediniverdim.)
Güney Cephesi - 10 : Türüküme bodunuma yeğin ança kazganu birtim.(Türklerime, halkıma daha iyi bir şekilde öylece kazanıverdim.)
Bu örneklerde şunu kolayca kavrayabiliyoruz; Türüklük bir kan bağı, Bodun ise bir siyasi bağ olarak tasavvur edilmiştir. Bu kavram, bir marka yahut özel isim olarak telakki edilmemiş, gündelik dilin bir parçası olarak kullanılagelmiştir.
Bugün kullandığımız toplum-millet isimleri esasında siyasi-kültürel bir markalamadır. Toplumlar, kitleler yahut ülkeler diğer kitleleri kendi tasavvur ettikleri isimlerle anarlar, siyasi münasebetlerde ise bağlı bulundukları hükümdarlığın adıyla hitap ederlerdi. Türkler de tarih boyunca kendilerini siyasi anlamda yaşadıkları coğrafyanın yahut bağlı bulundukları bodunların ismiyle markalaştırmışlar, ancak bozkır kültürünün bir tezahürü olarak bu isimlendirme/markalandırma sıkça değişmiştir. Oysa her millet gibi kendi soydaşlarına ve ait oldukları kültür paydaşlarına hitap ederken bir cins isim kullanmışlardır. İşte bu isim Türük'tür.
Özetle Türk (Türük), Türklerin birbirlerine olan aidiyet bağını ifade ettikleri bir cins isimdir ve kelime anlamı olarak Soydaş, Halk, Millet, Irk gibi anlamlara tekabül etmektedir.