Hz. Peygamber’in soyu Arap olmayan, sonradan Araplaşmış bir toplum olan Adnânilere dayanır. Kendisinin de ifade ettiği üzere Arab-ı Müsta’ribe’dir, yani sonradan Araplaşmıştır. Soyu Hz. İbrahim’e dayanan Hz. Peygamber, Hz. İsmail’in neslinden gelen Adnân’ın 21. kuşak torunu olur.
Hz. Peygamberin doğum yılı 571 (ya da 569), Arap ve İslam tarihi açısından farklı bir olaya daha sahne olmuştur. Tarihe Fil vakası olarak geçen hadisede; Habeş Krallığının Yemen Valisi olan Ebrehe ki kendisi koyu bir Hristiyandır, Kâbe’yi ortadan kaldırmak üzere ordusu ve Mahmud isimli bir savaş filiyle yola çıkmıştı. Bu esnada tabiatüstü bir olay cereyan etmiş, batı istikametinden gelen ebabil kuşlarının ağızlarında taşıdığı taşlarları bırakması suretiyle tüm ordu helak olmuş, Yemen valisi Ebrehe ölmüş, savaşamadan yok olan ordusu ise şiddetli yağış nedeniyle ortaya çıkan selle tümüyle ortadan kaldırılmıştı.
Hz. Peygamber’in babası Abdullah, Kureyş sülalesinin Haşimoğulları koluna mensuptur. Annesi Âmine de yine Kureyş kabilesinden olup Benî Zühre kolundandır. Babası Abdullah, henüz oğlu Muhammed doğmadan evvel Gazze’ye ticaret için geri dönmüş ancak dönüş yolunda hastalanarak Medine’de vefat etmişti. Bu nedenle he yetim doğmuş hem de hiç kardeşi olmamıştır. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte Fil vakasından 50-55 gün sonra, Rebiülevvel ayında dünyaya geldi.
Hz. Peygamberin doğumunda, annesi Âmine, kayınpederi Abdülmuttalib’e hamileliği esnasında gördüğü rüyayı anlatarak çocuğunun önemli biri olacağını, adının Ahmed veya Muhammed isminin koyulmasını söyledi. Ayrıca nakledildiği üzere; Âmine, hamileliği döneminde hiç sancı çekmemiş, Hz. Peygamber de iki omzunun arasında Peygamber mührüyle ve sünnetli olarak dünyaya gelmiştir.
Arap geleneklerinde doğan çocuğun Çölde yaşayan ve daha sağlıklı olduğuna inanılan süt anneler tarafından emzirilmesi geleneği vardı. Âmine de bu geleneğe uyarak birkaç gün kendisi, ardından Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe tarafından emzirildikten sonra Hevâzin kabilesinden Halîme bit Ebü Züeyb’e emanet edildi. Hz. Peygamber 2 yaşına gelip sütten kesildiğinde Halime, annesine teslim edilmek üzere getirildi. Ancak Halime sütoğlundan ayrılmak istemiyordu. Bu dönemde Mekke’de veba salgını baş göstermişti. Halime, bu sebeple çocuğun bir süre daha kendilerinde kalmasını istedi. Âmine de müsaade etti ve Hz. Peygamber 4-5 yaşına kadar süt ailesinin yanında yaşamaya devam etti. Ardından annesine teslim edildi.
Hz. Peygamber 6 yaşına geldiğinde annesi Âmine ile birlikte Yesrib’e gittiler. Babası Abdullah’ın mezarını ziyaret edip bir ay kadar burada akrabalarının yanında kaldılar. Ancak dönüş yolunda hastalanan Âmine, Ebvâ adlı bir köyde vefat edince Hz. Peygamber, annesinin hizmetlisi Ümmü Eymen tarafından Mekke’ye getirilerek dedesi Abdülmuttalib’e teslim edildi.
Abdülmuttalib, torununu çok seviyordu. O doğduğunda akika kurbanını kendisi kestirmiş, büyük de bir ziyafet tertip etmişti. Onu hiç yanından ayırmayıp onsuz yemeğe oturmayan Abdülmuttalib, Mekke’nin idari meclisi olan Dârünnedve’de bile torununu yanından ayırmıyordu. Ancak yaşlılık ve hastalık nedeniyle torununa bakamaz duruma geldi ve vefatından kısa süre önce onu oğlu Ebû Talib’e emanet etti.
Amcası Ebû Talib, yeğenini ihtimamla ve iyi ahlakla yetiştirdiği gibi ticaret seyahatlerinde de yanından ayırmadı. Hz. Peygamber, bu dönemde kervan ticaretini öğrenmiş ve geçimini bu yolla sağlamıştır. Amcasıyla birlikte gittiği bir seyahatte konakladıkları Basra’da karşılaştıkları Bahîra isimli rahip, 12 yaşındaki bu küçük çocuğun İncil’de müjdelenen peygamber olduğunu söylemiş, başına gelebilecek tehlikeler nedeniyle Ebû Talib’i ikaz etmiştir. Ebû Talib, rahibin ikazını fevkalade önemseyerek ticaret kervanını geri çevirmiş, bundan sonra da uzun ve tehlikeli olan bu seyahatlere yeğenini götürmemiştir. Hz. Peygamber, bu vakadan sonra Mekke’de kalarak çobanlık yapmıştır.
12 yaşından itibaren amcasından çok yengesi Fâtıma bint Esed ile büyümüş, kendisi de eşinin yeğenini kendi çocuklarından ayırmamak üzere şefkat ve merhametle yetiştirmiştir. Hz. Peygamber, kendisini büyüten ve şefkatle davranan yengesine karşı daima hürmetle yaklaşmış, hicretten sonra yengesini çok kez ziyaret etmiş, vefatında ise gömleğini ona kefen yaparak cenaze namazını kıldırmıştır.
Genç yaşından itibaren mutedil ve güvenilir biri olan Hz. Peygamber, Arap kabileler arasındaki savaşlara ve kan davalarına mukabele etmese de 14-15 yaşlarındayken savaşa katılan (4. Ficar Savaşı) amcasının yanında ok taşıdığı rivayet edilmektedir. Diğer taraftan yaşadığı sosyal atmosfer içerisinde bir tür sivil toplum kuruluşu gibi çalışan Hilfu’l-Fudûl (Erdemliler Birliği) mensubuydu. Bu birlik Mekke dışında yaşayan zayıf ve güçsüz kimselere sahip çıkmak, uğradıkları haksızlıklara karşı kendilerini müdafaa etmek gibi erdemli amaçlar güdüyordu. Bu amaçlar doğrultusunda yapılan toplantılaraamcası Abdulmuttalib’in yanında katılmaya başlamış, gençlik yaşlarında da iştirak etmiştir. Bu birlik Hz. Peygamber döneminde devam etmiş, Emeviler döneminde son bulmuştur.
Hz. Peygamber, gençlik yıllarında yaşlanan amcasının ardından ticaret yapmaya devam ederek Arabistan ve Suriye bölgelerinde pek çok şehri görmüş, pek çok Arap toplumu tanıma imkanı bulmuştu. 25 yaşına geldiğinde artık güvenilir bir tüccar, sözüne itimat edilen emin bir Mekkeli olmuştu. Öyle ki; onu tanıyanlar kendisini “Muhammedü’l-Emîn” tıynetiyle müsemma “el-Emîn” olarak anmaktaydılar.
Hz. Peygamber’in Evlilikleri
Gençlik yıllarında güvenilir bir tüccar ve herkesçe sevilen bir kimse olan Hz. Peygamber, iş gayesi ile ortaklık yatığı Hz. Hatice ile evlenmiştir. Hz. Hatice valideiz soylu, varlıklı ve güzel bir kadındı. Kocasının vefatından sonra pek çok evlenme teklifi alsa da kabul etmemişti. Hz. Hatice, yaptıkları iş ortaklığına müteakip kendisinin güvenilir ve güzel huylu oluşunda teşvikiyle bizzat kendisi yahut bir aracıyla (Nefise bint Ümeyye) Hz. Peygambere evlilik teklif etti. Hz. Peygamber, bir süre düşündükten sonra kendisinden 15 yaş büyük olan Hatice validemiz ile evlendi. Bu evlilik boyunca Hz. Peygamber, kendisinden 15 yaş büyük olmasına rağmen başka bir evlilik gerçekleştirmedi. Hatta eşinin vefatından sonra da hemen evlenmemiş, 3 yıl sonra ise yine kendisinden yaşça büyük, eşi vefat eden dul bir hanım olan Hz. Sevde validemizle evlenmiştir.
Hz. Peygamber’in evlilikleri kahir ekseriyetle ve örnek teşkil etmesi amacıyla eşi vefat etmiş, sahip çıkacak kimsesi olmayan kadınlarla gerçekleşmiştir. Hz. Aişe validemiz dışında tüm eşleri dul, çocukları olan ve yaşı ilerlemiş hanımlar olmakla birlikte savaşlarda eşleri ölen kadınlarla nikâhlanmış ya da hamisi olmuştur. Hz. Sevde de eşiyle birlikte Müslüman olarak Habeşistan’a göç etmiş ancak eşi yolda vefat edince putperestlerin zulmünden korumak amacıyla kendisiyle evlenmiştir.
Diğer taraftan Hz. Aişe ile evliliği müstesna ve ayrı bir hikmetin neticesidir. Hz. Ebubekir’in kızı olan Aişe henüz 15 yaşında iken Hz. Peygamber ile evlenmiş, bu vesile ile İslam’ın kadınlara ulaştırılmasında fevkalade mühim bir rol üstlenmiştir. Vahiylerin topluma intikalinde mahremiyetten kaynaklanan bir takım çekinceler söz konusuydu. Hz. Aişe, vahyin kadınlara ulaştırılması ve kadınlara hususi hallerin hükümlerinin açıklanması gibi hususlarda aklı, zekâsı ve kuvvetli hafızası ile nübüvvetten sonra dahi İslam’a hizmet etmiş, Hz. Peygamber’in vefatından sonra 47 yıl yaşayarak 2210 hadis rivayet etmiştir.
Bir diğer hikmetli evlilik de Hz. Hafza validemiz ile olan evliliğidir. Hz. Hafza, okuma-yazma bilen nadir kadınlardan olup Hz. Ömer’in kızıdır. Kocası Huneys, Uhud savaşında şehit olmuş, babası Hz. Ömer, kızının evlenmesi için çaba sarf etse de muvaffak olamamıştır. Öyle ki Hz. Ebubekir ve Hz. Osman’a bu yönde teklif götürmüş ama müspet cevap alamamıştı. Derdini yakın arkadaşı olan Hz. Peygamber’e açtığında efendimiz nikâhlanmak istediğini söylemiş, Hz. Ömer bu duruma çok sevinmişti. Hz. Peygamberin eşlerinden Hz. Hafsa ve Hz. Aişe, entelektüel ve akıllı iki kadın olarak öne çıkmış ve birbirleriyle çok iyi anlaşmışlardır. Öyle ki bu iki hanımın dostluğu ve gördükleri itibar çoğu zaman diğer hanımlarca kıskançlığa yol açmıştır.
Hz. Peygamberin tüm diğer evliliklerinden müstesna olmak üzere Hz. Zeynep (bindi Cahş) ile evliliği doğrudan vahiy ile emrolunmuştur. Hz. Peygamberin halasının kızı ve ilk iman edenlerden olan Hz. Zeynep validemiz, Hz. Peygamberin kölesiyken azat edip evlat edindiği Zeyd ile evlendirilmişti. Dönemin Arap geleneklerinde evlatlık doğrudan öz evlat olarak kabul görüyor, miras ve örfi hukuk da buna göre şekilleniyordu. İslam şeriatının değiştirdiği hükümlerden biri de bu mesele idi. Evlatlık kurunu ortadan kaldıran şeriata göre yalnızca kan bağı ile akrabalık kurulacağı, medeni ve örfi hukukun bu yönde tanzimi emrolunmuştu. Hz. Zeynep, evlendirildiği azatlık köle Zeyd ile evlendiği günden beri geçinemiyordu. Pek çok kez ayrılmak istese de Hz. Peygamberin tavsiyesi ve telkinleriyle vazgeçiyor ancak evliliğinde huzur bulamıyordu. Nihayet Zeyd, hanımını boşamak istediğini Hz. Peygambere iletmiş, geçimsizliğin çözümü bulunamadığı için boşanma gerçekleşmişti. Bu vakadan sonra evlatlık meselesiyle ilgili vahyolunan ayet üzerine Hz. Peygamber, halasının kızı Zeynep ile evlenmiştir.
Yukarıdaki müstesna örneklerin dışında Hz. Peygamberin evlilikleri savaş halleri nedeniyle dul kalmış ve yaşı ilerlemiş hanımlarla evlenmiş, bu evlilikleri ömrünün son 8 yılında gerçekleşmiştir. Sayısı kesin olarak tespit edilememekle birlikte muhtelif kaynaklarca 9, 19 veya 23 evlilik gerçekleştirdiği rivayet edilmektedir.