Tarihçilerin görevi, tarihi mümkün olduğunca gerçeğe uygun ve olduğu gibi yansıtmaktır. Ancak tarihçi istese de istemese de tarihi "kendince" tekerrür ettirmekte ve yeniden yaratmaktadır. Her ne kadar bilgi, bulgu, kaynak hatta atıflar aynı olsa bile her tarihçi kendi tasavvuru, zihin gücü ve yorum kabiliyetiyle tarihi yeniden canlandırır. Bu yönüyle tarih yazımı, üslupları itibariyle çeşitlilik arz eder. Bu çeşitler şu başlıklar altında toplanmıştır;
Hikayeci Tarih (Rivayetçilik)
Hikayeci tarihçilik sanıldığının aksine yorum içermez. Olayları yorum katmadan, rivayetleri naklederek bir yazım üslubu benimser. Bu üslup Eski Yunan döneminde ortaya çıktı. Eski Yunan toplumunda nesilden nesile nakledilen hatıralar şiirsel bir üslupla (epos) söylenmekteydi. Bu şiirler logograflar tarafından düz yazıya çevriliyordu. Bu yönüyle ne edebi ne de tarihi eser değillerdir. Daha çok kronik muamelesi görürler. Ancak kendisi de bir logograf olan Hekataios bu sınırları biraz zorlamış, seyyah olması dolayısıyla eserlerinde araştırmacı bir üslup görünür hale gelmişti. Bu ekolde sınırları en çok zorlayan Herodotos (M.ö. 499 - 449) olmuştur. Olayları adeta zabıt tutar gibi nakletmek yerine olayları hikaye haline getirerek Hikayeci Tarihçilik kulvarını açmıştır ve logograflardan ayrılmıştır. Herodotos her ne kadar tenkit ve tahlil yoluna başvurmasa da bir arayış içerisine girmiş ve müşahede ettikleri arasında bir ayrım yapmaya teşebbüs etmiştir.
Herodotos, Hikayeci Tarihçilik kulvarını açmış ve bu teşebbüsü ona "tarihin babası" unvanını kazandırmıştır. Öyle ki Herodotos'un açtığı kulvar Ortaçağ tarihçilerinin topyekun benimsediği bir yöntem haline gelmiştir. Öyle ki; İslam tarihçilerinden olan Taberi ve İbnü'l-Esir bile bu kategoride değerlendirilebilir.
Öğretici Tarih (Pragmatik)
Pragmatik tarihçilikte amaç yalnızca yazmak değil; fayda sağlanacak çıkarımlar elde etmektir diyebiliriz. Amaç yalnızca nakletmek değil öğretmektir ve genellikle milli değerlere, kültürel unsurlara hatta manevi mefhumlara atıfta bulunularak yazılır. Geçmişi Rivayetçi Tarihçilik kadar eski olmakla birlikte Pragmatik Tarihçilik bugün dahi benimsenen bir yöntem olarak varlığını devam ettirmiştir. Her ne kadar Ortaçağ döneminde Hikayeci Tarihçilik zirvede olsa da bir süre sonra miadını doldurmuş ancak Pragmatik (Öğretici) Tarihçilik varlığını bugünlere kadar devam ettirmiştir.
Öğretici Tarihçiliğin öncüsü Eski Yunanlı Tarihçi Thukydides'dir (M.ö. 460 - 400). Her ne kadar tarihçiliğin babası unvanını Herodotos almış olsa da gerçek tarihçilik Thukydides ile başlar.
Örneklendirecek olursak; Atina - Saparta savaşında savaş nedenini farklı şartlarda değerlendirir ve tetkik eder. Bu irdeleyici üslubu onu Rivayetçi Tarihçilikten ayırmış, kendisinin öncüsü olduğu yeni bir ekol ortaya çıkarmıştır.
Pragmatik Tarihçilerin amacı tarih bilimini faydalı kılmak, çıkarımlar elde edebilecek şeklide anlamak/anlatmak ve yazmaktır. Böylelikle paylaşılacak tecrübe, çoğalan bilgi ile insanların ders çıkarabilmeleri amaçlanır.
Thukydides'den sonra bir anlamda bayrağı daha ileri taşıyan Polybios (M.ö. 20-M.s. 120) oldu. Polybios, sebepleri incelemekle yetinmez ve çıkarım elde etmeye teşebbüs eder ve yorum yaparak tespitte bulunur. Örneğin Kartacalılarla yaşanan savaşta Kartacalıların mağlup olmasındaki sebepleri tetkik eder, Romalıların ve Kartacalıların siyasi sistemlerine atıfta bulunur.
Pragmatik Tarihçiliğe İslam kaynaklarından örnek vermek gerekirse Hz. Muhammed'in hayatını anlatan Siyer kitapları hatta Osmanlı Padişahlarını anlatan Selimnameler (Yavuz Sultan Selim), Süleymannameler (Kanuni Sultan Süleyman) öğretici niteliği olan tarih kaynaklarıdır diyebiliriz.
Araştırıcı Tarih (Nedennasılcı)
Tarihi olayları incelerken neden ve nasıl sorularının mutlaka sorulduğu tarih yazım üslubudur. Modern tarih yazımı bu ekolün içerisindedir demek yanlış olmaz. Diğer ekollerden farklı olarak Araştırıcı Tarih yazım geleneği İslam Coğrafyasında ortaya çıkmıştır. İbn Haldun (1332-1406) bu ekolün ilk temsilcisidir diyebiliriz. Örneğin İbn Haldun, Afrika toplumlarını mevzubahis ederken coğrafyaları, toplumsal gelenekleri, sosyal kurumları, v.b. faktörleri irdeleyerek Nedennasılcı tarihçiliğin ilk örneğini ortaya koyar. Bir başka örneğiyse, İbn Haldun'un çağdaşı sayılabilecek el-Kafiyeci (Öl. 1474) benzer bir metodoloji ortaya koymuştur. Ancak batı literatürü İbn Haldun'u kaderci, el-Kafiyeci'yi ise tarihi tanrıyla suistimal eden biri olarak gördüklerinden kendilerini bu kulvarda öncü görmekten imtina ederler.
Bir kısım tarihçi modern tarih yazımının öncüsü olarak Fransız Filozof Voltaire'i görür (1694-1778). Voltaire "ben ne kralın hayatını ne de saltanat yıllarını yazmak niyetindeyim. İsteğim, insan zihninin tarihini yazmaktır" diyerek kendinden önceki tarihçilerden farklı bir yol izleyerek daha geniş bir alanda hareket etmiştir.
Aslında 19. Yüzyıla kadar tarih bir bilim olarak görülmüyordu. Toplumların idare ve idamesinin bilimsel yöntemlerle çözümlenmesi gerekliliği daha belirgin hale gelmeye başlayınca tarih kavramının üzerinde daha çok durulmaya başlandı ve tarih yazımında devrim niteliğinde dönüşümler yaşandı. Ne rivayetçi tarihçiliğin ne de pragmatik tarihçiliğin tek başına birer yöntem olarak kullanılması yeterli görülmemeye, elde edilen verilerin irdelenip tartışılabilir ve geliştirilebilir hale gelmesi gerekliliği düşünülmeye başlandı. Bu gereklilik zamanla Tarih'i bir bilim dalı haline getirdi. İngiliz Tarihçi J.B. Bury (1861-1927) ortaya koyduğu yaklaşım ile tarih bilim kurallarıyla metotları ortaya koydu ve tarihin bir bilim dalı haline gelmesini sağladı.
Modern Tarih yazıcılığının bir özetini çıkartmak gerekirse; tarihçi bilgi, belge ve bulguları değerlendirirken kuşkucu yaklaşır ve gerçeğe ulaşmayı zorlaştırsa da bu kuşkuculuğun içerisinde rasyonel bir gerçek arar. Ardından verileri yorumlayarak ortaya bir çıkarım koyar ve ortaya koyacağı eseri özgün hale getirir. Aslında bu durum tarih yazıcısına büyük bir sorumluluk yükler. İşte bu sorumluluk tarihi bilimsel boyutunu ortaya koyar ve üretilen yazılı tarih kaynaklarını birer bilimsel argüman haline getirir.
Tarihin Dönemlendirilmesi
Tarih yazımında öne çıkan bir dönemlendirme vardır ki; sıkça karşılaşırız. Genel Tarih ve Özel Tarih. Genel (Umumi) Tarih, belli bir dönemi ana hatları ile ele alıp teferruatlara girmeden bir bütün olarak değerlendirir. Özel Tarih ise spesifik bir konu ele alır ve bu konu üzerinde neden-sonuç ilişkisi kurarak irdeler. Örneğin "İslam Tarihi" veya "Peygamberler Tarihi" bir genel tarih başlığı olabilirken "Türk Tarihi" yahut "Arap Tarihi" Özel Tarih başlığı niteliğine daha uygundur. Tabi "Türk Tarihi" başlığıyla bir Genel Tarih yazmakta mümkündür. Eğer içerisinde "Özel Tarih" tanımına uyan alt başlıklar var ise "Türk Tarihi" Genel Tarih, "Yavuz Sultan Selim Dönemi" alt başlığı özel tarih konumuna geçecektir.
Bu sınıflandırmaların dışında bir de dönemlendirilme meselesi vardır. Tarihçiler, farklı yaklaşım açıları, farklı yöntem ve argümanlarla hareket etmek zorunda oldukları tarih aralıklarını dönemlendirmişlerdir. Örneğin tarihin yazılı kaynaklardan incelenemediği dönemlere "Prehistorya" (Tarih Öncesi Dönem) demişlerdir. Bu dönemde antropolojik araştırmalar önem kazanır. Tabi bu tür yöntemler detay veremese de bir özet çıkartmak için kullanılabilir. Elbette karşılaştığınız veri yeteri kadar çeşitlilik arz etmiyorsa çok önemli olmayan bir detayla ya da istisnai bir veriyle karşı karşıya olabilirsiniz. Tarih öncesi dönem, yazının bulunduğu ve yazılı kaynakların incelenebildiği eşiği geçince "Tarih Devri" başlar. Yazının ilk örnekleri,ulaşabildiğimiz kadarıyla M.ö. 3200 yıllarıdır. Bu tarihten öncesi tarih öncesi dönem, bu tarihten itibaren yazılı kaynakların kullanıldığı alanlara göre tarih devri başlar.
Tarih Devri olarak tanımladığımız M.ö.3200'lerden günümüze kadar olan zaman aralığı da kendi içerisinde dönemlere ayrılır. Tarihin hak ettiği önemi kazanmaya başladığı 17. yüzyıldan itibaren ortaya konan bu değer yargısını şu şekilde özetleyebiliriz;
Tarih Öncesi Dönem (Prehistorya): M.ö. 3200'den öncesi
Eski Çağ: M.s. 337'den sonrası (Batı Roma İmparatorluğunun çöküşü)
Yeni Çağ: M.s. 1453'den sonrası (Doğu Roma İmparatorluğunun çöküşü)
Yakın Çağ: M.s. 1789'dan sonrası (Fransız İhtilali)
Bugün hala yakın çağda olduğumuzu değerlendirebiliriz. Ancak elbette bu çağ tanımı yeterli değildir. Zira batılı tarihçilik algısı Avrupa'da ki dinamikleri merkeze alır. Aynı dinamikleri Dünya Tarihi için değerlendirmek her zaman doğru olmayacaktır.
Tarihin Diğer Bilimlerle İlişkisi
Tarih, kapsayıcılığı bakımından ilişki kurulamayacağı alan yok gibidir. Bu nedenle tarihi diğer bilim dallarından ayrı tutmaz, müstakil düşünmek mümkün değildir. Haliyle tarihçi, hangi aşamada hangi bilim dalı ile ilişki kurup istifade etmesi gerektiğini bilmelidir. Bu bakış açısıyla Tarihin istifade edeceği bilim dallarını, genel kabullere göre elzem düşünülen sıralamayla şöyle değerlendirebiliriz;
Coğrafya: İnsanın varlığını, ortaya koyduğu inisiyatifi ve verdiği kararları etkileyen en önemli faktör şüphesiz coğrafyadır. Bu yönüyle coğrafya, bir tarihçinin en çok istifade ettiği bilim kollarından biri olmuştur.
Takvimler: Elbette tarihçinin tarihlendirme konusunda ihtiyaç duyduğu temel argüman zamanlama ve tarihlendirme yani kronolojidir. Toplumlar kendi belirledikleri zaman hesaplama yöntemlerine göre bir tarihlendirme yapmışlardır. Bu verileri bugün kullandığımız tarihlendirme şablonuna oturtabilmemiz için Takvimler ve Kronoloji bilimi büyük öneme sahiptir.
1) Felsefe: Modern Tarih anlayışı, neden-nasıl sorularını yanıtlarken toplumları anlamak zorundadır. Bu zaruret nedeniyle felsefe bilimi doğru düşünme yolları açacağından tarihçi çoğu zaman felsefeye ihtiyaç duyacaktır. Bu bakış açısına Tarih Felsefesi de diyebiliriz.
2) Sosyoloji: Sosyoloji, tarihi bir laboratuar olarak kullanır. Dolayısıyla Tarihçiler de sosyolojiyi bir analiz yöntemi olarak kullanır. Özellikle Neden sorusunu yanıtlarken Sosyolojiden, nasıl sorusunu yanıtlarken Felsefeden istifade eder.
3) İktisat: İnsanlar, giriştikleri sosyolojik hareketlerin pek çoğunda temel ihtiyaçlarını gözetmişlerdir. Dolayısıyla tarihçi toplumların iktisadi güdüleri üzerinden verdiği kararları ve bu minvalde elde edilen bulguların toplum üzerindeki etkilerini iktisadi argümanlarla anlayabilir.
4) Antropoloji: Çok geniş bir kavram olmakla birlikte "İnsan Bilimi" gibi çok üst bir başlık olarak değerlendirilir. Antropoloji insanı hem biyolojik hem kültürel hem de davranışları yönüyle ele alır. Dolayısıyla içerisinde çok sayıda alt başlık vardır. Tarihçi için en önemli iki alt başlık ise şu şekildedir;
4-1) Fiziksel Antropoloji: İnsanın fiziksel gelişimini ve değişimini ele alır. Irkları, ırkların karışımını ve çeşitlilik kazanmasıyla ilgili bilgi ve bulguları değerlendirir.
4-2) Kültürel Antropoloji: Tarih Öncesi devirden günümüze dek kültürlerin oluşumunu ve gelişimini konu edinir. Bir kaç alt metodu vardır;
4-2-1) Arkeoloji: Yazılı kaynaklar dışında fiziki kalıntılar ve insanoğlunun arkalarında bıraktıkları kalıntıları konu edinir. Tarihçiler için fazlasıyla istifade edilen bir alandır diyebiliriz. Tarihçiler genellikle yazılı kalıntılara önem verseler de kimi arkeolojik kalıntılar yazılı kayıtlardan çok daha büyük öneme sahip olabiliyorlar.
4-2-2) Etnoloji: Toplumların örf, gelenek ve takip ettikleri adetleri konu edinir. Kültürler arası benzerlikleri ve olası ilişkileri inceleyerek tarihçilere önemli ipuçları verebilir.
4-2-2-1) Dil: Etnolojinin bir alt kolu olarak insanların kendilerini ifade edebilmek için kullandıkları dil kalıplarını inceler. Tarihçiler, üzerinde çalışma yaptıkları toplumların dillerini bilmek zorundadır diyebiliriz. Evet, bilmek hatta detaylarına kadar bilmek zorundadır demeliyiz. Bir tarihçi, tarihini yazdığı toplumun dilini bilmeden kavramların doğru karşılığını mülahaza edemez ve kayıtlarda kastedileni doğru yorumlayamaz.
4-2-3) Sosyal Antropoloji: İnsan davranışlarını karşılaştırmalı olarak inceler, toplumsal kurumların oluşmasındaki süreci çözmeye çalışır. Din, siyaset, müzik, folklor gibi pek çok argümanı bir arada değerlendirerek aslında toplumlar hakkında çok kıymetli verilere ulaşılmasına imkan sağlar. Bu da tarihçilere çok kıymetli bilgiler edinme imkanı tanır.
5) Sanat Tarihi: Kültürlerin ortaya koyduğu estetik değerleri inceleyen, genellikle Arkeolojinin yöntemlerini kullansa da sanatsal unsurlar üzerinde yoğunlaşan bilim dalıdır. Tarihçiler, tetkik ettikleri toplumların bedi (estetik) algısını, bu algıyı kullanırken ortaya koydukları kültürel unsurlarını inceleyerek araştırmalarında bir soyut atmosfer oluşturmaya çalışırlar.
6) Epigrafi: Taş, mermer, seramik, v.b. katı yüzeylere kakma/oyma yöntemiyle işlenen yazı ve şekillerin incelendiği bilim dalıdır. Eski İslam kitabeleri, Osmanlı, Selçuklu, Yunan, Latin kitabeleri üzerinde en çok çalışılan argümanlardır diyebiliriz. Epigrafi de elbette tarihçilerin faydalandığı bir bilim dalı olarak öne çıkar.
7) Paleografya ve Diplomatik: Pale(Eski) Grafi(Yazı) bütünlüğüne göre eski yazılar anlamına gelen Paleografya tarihçiler için faydalanılabilecek önemli bir bilim dalıdır. Tarih serüveni içerisinde pek çok toplum ortaya çıkmış, devam etmiş ya da kaybolmuştur. Arkalarında bıraktıkları yazı ve yazıya yakın sembollerin bu toplumların analiz edilmesinde katkıları yadsınamaz. Örn. Mısır Hiyeroglifleri, Mezopotamya Kil Yazıtları, Türk Damgaları, v.b. Söz konusu yazıların okunma ve anlaşılması kısmında ise Diplomatik devreye girer. Yazılan belgenin cinsi, yazım usulü, kısaltmaları, v.b. unsurlar yazının anlaşılması noktasında önem kazanır. Paleografya ile yazının matematiği, Diplomatik ile yazımın pratiği analiz edilerek verinin anlaşılır hale gelmesi sağlanır.
8) Nümizmatik: Toplumların kullandığı paraların analiz edildiği bilim dalıdır. Hükümdarların lakapları, kullanılan alfabe, sanatsal algı, v.b. çıkarımların elde edilebilmesini sağlayan Nümizmatik, özellikle hangi hükümdarın hangi dönemde hüküm sürdüğünü anlamak için istifade edilen bir bilim dalıdır. Koleksiyoncuların ellerindeki antik paraların tarih bilimine kattığı faydayı bu bilim dalı ile anlayabiliriz.
9) Metroloji: Kısaca ölçüm bilimi diyebiliriz. Toplumlar, kullandıkları tartı, ölçü, v.b. birimleri ile farklılık gösterebilirler. Bu ölçüm bilimi ile tarihin konu edindiği pek çok husus açıklığa kavuşturulması noktasında Metrolojiden faydalanılır.
10) Yer Adları: Tarihi olayların geliştiği coğrafyalarda yer tespiti yapabilmek için kullanılan yer adlarının nasıl verildiği, hangi unsurlar ve kritikler dikkate alınarak bölgelerin isimlendirildiği önemlidir. Toplumlar kimi durumlarda bulundukları coğrafyadan, kimi durumlarda ise toplumlara verdikleri isim ve sıfatlardan esinlenebilirler. Tarihçiler, yer adlarının nasıl verildiği ile ilgili tahayyül ve teamüle hakim olmalıdır.