Meşrutiyet, modernleşme ve çağa ayak uydurma yolunda atılan en önemli adımlardan biri olarak görülüyordu. Fransız ihtilaliyle ortaya çıkan halk inisiyatifi dalga dalga tüm batılı devletlerin yönetiminde halkın yönetimde söz sahibi hale gelmesini sağlamıştı. Osmanlı da halk yönetimini benimseyerek uluslararası alanda itibar kazanmak ve dış kaynaklı sorunların önüne geçmek arzusundaydı. Nihayet 3. Selim ve 2. Mahmut ile başlayan önemli modernleşme adımları Abdülmecit ve Abdülaziz dönemlerinde atılan adımlarla kimi kazanımların elde edilebilmişti. Artık daha cesur, daha cüretkar, daha etkili adımlar atma düşüncesiyle Meşrutiyet fikri ortaya çıktı ve 2. Abdülhamid'in tahta çıkmasıyla yeni Anasaya ilan edildi (1876).
İlk Yazılı Anayasa - Kanun-i Esasi
2. Abdülhamit, pek çok devlet adamlarının talebi olan Meşrutiyet'i ilan edeceği sözü üzerine tahta geçirildi. Mithat Paşa öncülüğünde hazırlanan Kanun-i Esasi, 23 Aralık 1876'da Gülhane'de bizzat Mithat Paşa tarafından ilan edildi. Aslnıda yeni anayasa mevcut durumu değiştirmekten ziyade genel kabullerin yazılı hale getirilmesinden ibaretti. Yeni Anayasa'ya göre devlet Yasama, Mebusan ve Ayan meclisinden oluşan Meclis-i Umumi tarafından yönetilecektir. Burada bir Cumhuriyet'ten bahsetmek söz konusu bile değildir. Zira en ileri görüşlü devlet adamları bile Padişahlık makamının ortadan kalkması taraftarı değildir. Bilakis Padişahın kişiliği kutsanmış, yaptıklarından kimseye karşı sorumlu olmaması yasal hale getirilmiştir. Hatta Anayasa Padişah'ın iyi niyetine bağlı hale gelmiştir.
Meşrutiyet önce büyük bir sevinçle karşılanmış olsa da muhalifleri de ortaya çıkmıştır. Meşrutiyet'i mahsurlu gören zümrelerin girişimleri bizzat Abdülhamit tarafından da desteklenince Kanun-i Esasi'nin oluşturulmasında baş rolde olan Mithat Paşa, mimarı olduğu yasanın 113. maddesi gereğince Abdülhamit tarafından görevinden alınarak İtalya'ya sürüldü (5 Şubat 1877).
Kısa Süren Meşrutiyet Dönemi
28 Ekim 1876'da yapılan seçim ile Mebusan Meclisi kuruldu. 69 Müslüman, 46 Gayrimüslim mebustan oluşan meclis 19 Mart 1877'de Dolmabahçe Sarayı'nın açılmasıyla resmen başlamış oldu. Ancak meclisin açılmasından 36 gün sonra Rusya Osmanlı Devleti'ne savaş ilan etti. Yaşanan gelişmeler neticesinde müslüman Mebuslar durumda Padişah'ı sorumlu tutarken gayrimüslim mebuslar ise kendi çıkarlarını gözeten faaliyetler yürüttüler. Abdülhamit, yaşanan gelişmeler üzerine 14 Şubat 1878'de meclisi feshederek mutlakiyet yönetimine geçti. Her sorunu çözeceği ümit edilen Meşrutiyet, bir yıldan biraz daha uzun bir süre sonra sona ermiş oldu.
93 Harbi ve Ayaklanmalar
Balkanlarda ki güç dengeleri Rusya lehine gelişmeye başlamıştı. Bu durumdan rahatsız olan ve bölgedeki inisiyatifini Rusya'ya kaptırmak istemeyen batılı devletler Osmanlı-Rus savaşında Osmanlı'nın yanında yer aldılar. Batılı devletler daha önce de Rusya'ya karşı Osmanlı'nın yanında yer almıştı. 1856 - Paris Antlaşması ile Rusya'nın Boğazları ele geçirmesi önlenmiş ancak 1871 - Londra Antlaşması ile Karadeniz'de donanma bulundurma hakkını elde etmişti.
Rusya Balkanlarda Panslavist politikaları hayata geçirmeye başladı. 1875'de Bosna Hersekte başlayan ayaklanmalar 1876'da Bulgaristan'a sıçradı. Osmanlı ayaklanmaları bastırsa da batılı devletler Osmanlı'yı katliamlarla suçladı ve gelişmeler şu veya bu şeklide Osmanlı aleyhine sonuçlandı. Nihayet 1876 Tersane Konferansı'nda ve 1877 Londra Protokolü'nde batılı devletler ve Rusya balkan ülkelerinin egemenlik haklarını masaya koydu. Osmanlı bu talepleri reddetti. Bu gelişme üzerine tarihe 93 Harbi olarak geçen Osmanlı-Rus savaşı patlak verdi (1877-1878). Ruslar hızla ilerleyerek Yeşilköy'e kadar ulaştılar. Doğuda ise Ermenilerin ayaklanmaları başladı. 3 Mart 1878'de imzalanan Ayastefanos Antlaşması ile Balkanlar Osmanlı topraklarından kopartıldı. Bu süreçte İngiltere de Kıbrıs'ı ele geçirdi. Balkanlarda artan Rus hakimiyetinden rahatsız olan batılı devletler
93 Harbinin neticeleri Osmanlı Devleti'ni hem mali hem siyasi açıdan fevkalade yıprattı. Bulgaristan prensliklere bölündü, Bosna-Hersek Avusturya'ya bırakıldı, Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız oldu, Teselya Yunanistan'a, Kars, Ardahan ve Batum Ruslara bırakıldı. Ayrıca Anadolu'da Ermeni bölgelerinde ıslahatlar yapılması kabul edildi.
Balkanlarda siyasi dengelerin değişmesiyle demografik hedeflerin hayata geçirilmeye başlandı. Müslüman Türk nüfusu geniş kapsamlı katliamlarla yok edildi ve göçe zorlandı. 1877-1878 arasında sadece Tuna-Edirne bölgesinde 500 Bin müslüman katliamlar, açlık ve hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetti. Kurtulmayı başaran 1 Milyon'dan fazla müslüman ise Anadolu'ya göç etti. 1879'a kadar devam eden süreçte 387.804 kişi daha Rumeli'den İstanbul'a göç etti. 1877-1891 yılları arasında resmi rakamlara göre 767.339 muhacir Anadolu'ya sevk edildi.
Kıbrıs - Mısır ve Tunus'un Kaybedilmesi
Ayastefanos Antlaşması sonrasında geri planda kalan İngiltere, Avusturya, Almanya ve Rusya ile birlikte yeniden masaya oturdular ve Berlin'de gizlice anlaştılar. Osmanlı Devleti'ne yardım vaadi ile Kıbrıs'ın yönetimi geçici olarak İngiltere'ye bırakılmasını ön gören antlaşma 4 Haziran 1878'de imzalandı. Abdülhamit, Kıbrıs'ta ki haklarına asla zarar verilmemesi şartıyla antlaşmayı imzaladı ancak süreç Osmanlı'nın lehine ilerlemedi. Ardından 1882'de Mısır'a asker çıkartan İngiltere bölgeye yerleşip Mısır'da ayrılıkçı faaliyetler örgütleyerek Osmanlı'dan kopartılmasını sağladı. Osmanlı, 1885'de Mısır'ı kaybettiğini kabul etti. Fransa'nın payına düşense Tunus oldu. İngiltere, Almanya ve Fransa'nın Tunus'u almasına göz yummaları üzerine Fransa, göçebe kabilelerin Cezayir sınırını ihlal ettiği gereçkesiyle 1881'de ülkeye asker gönderdi ve ardından işgali resmileştiren bir antlaşma yaptı. Mersa Sözleşmesi ile Tunus'a hakim hale geldi (1883).
Rumeli'nin Kaybedilmesi
Bulgaristan, Berlin Antlaşması ile daralan hakimiyet alanını genişletmek için Osmanlı toprağı olan Doğu Rumeli'ye işgal hareketine girişti. Bulgar komitecileri 1885'de vali Gavril Paşa'yı tutuklayıp Rumeli'nin Bulgaristan'a ilhakini ilan ettiler. Osmanlı Devleti bu ilhaka karşı tepki vermeyince örtülü olarak kabul etmiş bulundu.
Ekonomik Çöküş - Duyun-ı Umumiye
Kırım Savaşı ile 1854'de ilk kez dış borç alan Osmanlı, modernleşme çalışmaları ve nihayetinde 93 Harbi nedeniyle ödemek zorunda kaldığı ağır tazminat nedeniyle mali sorunlar yaşamaya başlamıştı. Borçlarını ödeyemeyecek duruma gelen Osmanlı, olası bir dış müdahaleye meydan vermemek için alacaklılarını görüşmeye çağırdı. Görüşmeler neticesinde Muharrem Kararnamesi ilan edildi (1881). Varılan anlaşmayla kurulan Duyun-ı Umumiye, devlet gelirlerinin alacaklılar tarafından tahsil edilmesini amaçlıyordu. İngiliz, Fransız, Alman, Avusturya, İtalya ve Galata Bankerlerinden oluşan alacaklı taraflar, alacakları karşılığında vergi toplama ve bir kısım devlet gelirlerini icra etme hakkına sahip oldular.
Fikir Akımları
Osmanlı düşünürleri, ülkenin içerisinde bulundu müşkül durumdan kurtulmak için yeni fikirler ortaya atıyor, mevcut fikirleri ise yeniden gündeme taşıyorlardı. Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımına karşı Devlet, tüm gayrimüslim tebayıda kapsamak üzere ulus-devlet tanımına giren Osmanlıcılık fikri üzerinde duruyordu. Eşit vatandaşlık ve hakların korunmasını ön gören Osmanlıcılık fikri Islahat döneminden Meşrutiyet dönemine kadar benimsenen yönetim biçimi olmuştu. Zira bu dönemde 21 Milyon'u bulan Osmanlı nüfusunun 14 Milyon'u gayrimüslimlerden meydana geliyordu. Ancak ağır toprak kayıpları ve özellikle balkanların kaybedilmesi üzerine gayrimüslim halkın oranı azalmıştır. Meşrutiyet döneminde yaşanan gelişmeler neticesinde gayrimüslim nüfusu 4.5 Milyon'a kadar düşmüştür. Bunun üzerine Abdülhamit dönemi ile birlikte İslamcılık düşüncesi öne çıkar. Devlet müslüman kimliği öncellerken gayrimüslim taba azınlık olarak addedilerek İslam'ın tanıdığı hak ve hürriyetlerin sunulması ön görülmüştür. Ancak ilerleyen yıllarda müslüman tabanın yaşadığı ancak Türk olmayan coğrafyaların da Osmanlı hakimiyetinden çıkmasıyla Türkçülük fikri öne çıkacak, devleti bir arada tutacak anlayışın Türklük üzerine inşa edilmesi fikri taraftar bulacaktır.
Eğitim ve Kültür Politikaları
1.Meşrutiyet dönemi eğitim ve bayındırlık alanlarında kapsamlı değişikliklerin hayata geçirildiği dönem olarak öne çıkar. Siyasal Bilgiler, Hukuk, Güzel Sanatlar, Yüksek Öğretmen Okulu, Maliye, Ticaret, Ziraat, Deniz Ticareti, Ormancılık ve Maliye okulları ile Osmanlı adeta bir eğitim devrimi yaşamıştır. Örneğin Fen ve Edebiyat Fakültelerinden oluşan Darülfünun bu dönemde kurulmuştur. İptidai adı verilen ilk mektepler köylere kadar ulaştırılmıştır. Hemen her vilayette bulunan sancaklarda Rüştiyeler (Ortaokul) kurulmuştur. Kütüphanelerdeki kitap mevcudunu tespit eden ilk kataloglar yine bu dönemde hazırlanmıştır. Kitap, dergi ve gazete yayınlarında da büyük bir artış gözlemlenir. Tüm bunların dışında eğitim dilinin Türkçe'ye çevirilmesi en önemli gelişmelerden biridir. Yine Osmanlı'dan kalan en önemli kurumlardan biri olan Darülaceze yine 1. Meşrutiyet döneminde kurulmuştur.
Bayındırlık alanında da büyük gelişmeler yaşandı. 1888'de Haydarpaşa-İzmit Demiryolu Ankara'ya kadar uzatıldı. 1902'de bu hat Bağdat'a kadar genişletildi. Şam'dan Mekke'ye uzanan demiryolu tamamlandı. Şehir içi ulaşımında Tramvaylar kuruldu, limanlar düzenlendi, telgraf hatları çekildi.
Jön Türk Hareketi
Abdülhamit'in Meşrutiyet'i feshetmesi sonrasında geçen 30 yıllık süreçte yaşanan siyasi çalkantı ile muhalif hareketler de yükselmeye başlamıştı. 1889'da İttihad-i Osmani Cemiyeti kuruldu. Cemiyet ilerleyen yıllarda Paris'te örgütlenen Türklerle temas kurdu. İki cemiyet birleşerek İttihad ve Terakki Cemiyeti ismini aldı. Cemiyet zaman içerisinde genişleyerek taraftar toplamaya başladı. 1902'de Paris'te düzenlenen ilk kongrede fikir ayrılıkları ortaya çıktı. Dış müdahaleye sıcak bakanlar Prens Sabahattin önderliğinde Adem-i Merkeziyet adı altında ayrışıp dış müdahaleye karşı duran ve iç dinamiklerle kurtuluşu hedefleyenler Terakki ve İttihat ismiyle devam ettiler.