Kadim Bozkır Kültürünün derin izlerini günümüzde halen görmekte ve yaşamaktayız. Bu kültürel izler o denli kanıksanmış ve kabul görmüştür ki artık onları sorgulamayı bir kenara bırakmış durumdayız. Oysa günümüzde halen gün yüzünde olan bu bulgular bize köklerimizle ilgili ipuçları sunmakta, kültürel silsileyi takip etmemize olanak tanımaktadır.
Günümüz Türkiye'sinin kültürel dokusu, İslam inancının etkisi ile değişime uğramış olsa da kadim Bozkır kültüründen derin izler taşır. Biz ise en az bin yıldır değiştiremediğimiz geleneklerimizi çoğu zaman dini inançlarımıza mâl ederiz. Bu kültürel alışkanlıkların en diri örneği ölüm ve ölüm sonrası yaşam ile ilgili ritüellerimizdir.
Kadim Bozkır kültüründeki Tek Tanrı inancı oldukça güçlü ve yüzlerce yıl boyunca süre gelen vazgeçilmez bir kültürel doku olma özelliğini taşır. Türkler, bu inancın detaylarını kimi zaman değiştirse de Tek Tanrı inancının temelinden vazgeçmemiş, belki de bu anlamda tinsel inancını tarih öncesi devirlerden itibaren taşıyabilen sayılı kavimlerden biri olmuştur.
Türklerde Tek Tanrı inancının bu denli güçlü ve vazgeçilmez olmasının en önemli sebeplerinden biri de dinsel inancının kültürel doku ile ayrılmaz bir bütün haline gelmiş olmasıdır. Günlük hayatın neredeyse tümünü doğrudan etkileyen dinsel inançları, Türkleri birbirine bağlayan ve ortak payda da buluşturan yegane özellik olmuştur. Bu sebeptendir ki Türkler yalnızca kendi dinlerini kabul eden Moğollar ve Tunguzlar ile kaynaşmışlar, aynı dinsel ve kültürel dokuya sahip olmadıkları Çinliler, JuanJuanlar, Hintliler, v.b. haklarla çok yakın münasebette olsalar bile kaynaşmamışlardır.
Türk Kültürünün Tek Tanrı dini ile kurduğu yakın bağ, din ve kültür gibi iki kutup değerin tesirinde bazı iç kutuplar oluşturmuştur. Bu kutuplara "Kült" adı veriyoruz. Kültürel ve dini motiflerin tesirinde oluşan Kültler, Milat öncesi dönemlerde Tabiat kültü, Milat sonrası dönemlerde Atalar kültü, 9. Asır sonrası Ateş kültü olarak karşımıza çıkıyor. Tek Tanrı inancı gibi günlük hayatı derinden etkileyen Kültler, kimi zaman ortadan kalksa bile arkalarında bıraktığı ipuçlarıyla takip edilebiliyor ve çoğu zaman tamamen ortadan kaldırılamaz duruma geliyor.
Bozkır dönemi Türk Kültürünün en önemli motiflerinden olan Atalar Kültü de, ortadan kalkmış gibi görünse bile ardında bıraktığı ipuçlarıyla varlığını halen devam ettirdiğini ortaya koyuyor. İslam inancının diğer tüm alanlarda Bozkır Kültürünün geleneklerini değiştirmiş olsa da ölüm, ölüm sonrası yaşam, defin ve ölünün ardından yapılan ibadetlerde Bozkır Kültürünün izlerini görmekteyiz. Bu noktadan hareketle Atalar Kültünün ve ölüm sonrası ibadetlerin en bariz ve göze çarpan ipuçlarından yola çıkarak Bozkır kültürünün izlerini takip edeceğiz.
Türklerde Ölüm Sonrası Adetler ve Atalar Kültü
Atalar kültünün en göze çarpan değeri Babaların ölseler bile ailesini koruduğu inancıdır. Bu inanca göre ailenin reisi olan baba, ölümünden sonra bile ruhu ile evini, ailesini ve kendisinden medet umanları korur. Bu inancın bir adım ötesi ise ordu komutanlarının, yabguların ve devlet adamlarının devleti, toplumu ve orduyu koruduğu inancıdır. Atalar Kültü bağlamında atalara sunulan saygı, anma ve ululama, İslam inancında yerini tazim'e bırakmıştır.
Atalara duyulan derin saygının kaynağında ondan umulan medet yatar. Zira Atanın ruhu kendilerini korumakta, kendisine sunulan saygı ve ululama umulacak medeti arttırır. Atalara gösterilen saygı, kendisine kurban kesmek ve aş sunmak şeklinde gerçekleştirilir. Kurban, kadim türk dini olan Tek Tanrı (Gök Tanrı) inancındaki en önemli ibadet şeklidir. Aş sunma ise kansız kurban olarak adlandırılır. Tüm bu inançlar, İslam'ın kabulünden sonra mana değiştirerek süre gelmiştir.
Kurban inancı at, sığır ya da keçinin kanının Atanın mezarında akıtılması ile gerçekleşir. Mezarı gizlenen ya da uzakta olan liderlerin ise çadırında, yaşadığı dönemdeki makamında ya da kendisi ile özdeşleşen kendisini anımsatan bir yerde gerçekleştirilir. Kurban inancı kadar güçlü olan bir diğer ritüel de Aş pişirme, yağ yakma ve kokutma olmuştur. Bozkır kültüründe aş pişirme, yağ yakma ve kokutma ritüeli kansız kurban olarak kabul görür. Günümüze kadar varlığını sürdüren bu gelenek halen Balkanlar'da, Anadolu'da, hatta Hristiyanlığı kabul etmiş olan Makedonya Türklerinde bile yaşatılmaya devam etmektedir. Bu gelenek çok farklı coğrafyalarda, farklı isimlerle anılmakta, karşımıza pişi, bişi, kabalka, lokma, mekik, lokum ve pesmet gibi isimlerle çıkmaktadır.
Şüphesiz Bozkır kültürünün en canlı örnekleri günümüz Türkiyesinde Alevi Türkmenleri içerisinde yaşatılmaktadır. Anadoluya en son dalga ile göç eden ve İslamiyeti en son kabul eden Türk kitleleri olan Alevi Türkmenler, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devirlerinde izole olmaları hasebiyle bu gelenekleri en bariz şekilde yaşayan örnekler olarak karşımıza çıkar. Hacı Bektaşı Veli'nin Velayetnamesinde bu konuda önemli bulgulara rastlanır. Bu kaynakta Pişi geleneğinin yalnızca ölünün ardından değil kandil ve kutsal gecelerde de uygulanan bir ritüel olduğu belirtilmektedir. Hatta günümüzde de sıkça kullanılan "Ölmüşlerinin Ruhuna Değsin", "Ölümşlerinin Canına Değsin" deyimlerinin kaynağının aynı ritüelin içerisinde geçen tazim ve ululama sözleri olduğu görülmektedir. Hatta oldukça rağbet gören pişi/bişi geleneği genel bir ritüel haline gelerek konuk karşılama ve misafir kabul etmeyi de kapsamış, halen Anadolu'nun çok geniş bölgelerinde misafire lokma dökme, ayran katma şeklinde tezahür etmektedir.
Atalar kültünün devamı niteliğindeki aş dökme geleneği yağ yakma ve koku çıkartma şeklinde de tezahür eder. Yağ kokutma geleneğinde kokusuyla melaikelerin, tavasıyla insanların doyduğu inancı hakimdir. Bu gelenek öylesi yaygınlaşmıştır ki esas kaynağı olan Ataya tazimden çıkarak tüm kutsal gecelerde tekrarlanır hale gelmiştir. Günümüzde Balkan Türklerinde arefe ve bayram günlerinde bişi gezmesi adı altında bu günlere özel lokmalar dökülür, çocuklar kapı kapı gezerek bu lokmaların tadına bakarlar. Bu gelenek, çocukların bayramlarda kapı kapı gezerek toplamaları ile ilgisiz değildir elbette.
Atalar Kültünün bir parçası olarak gelişen ve evrilen Aş dökme ve yağ yakma geleneği, bozkır kültüründe çok daha bariz ve belirgin şekilde kendisini gösterir. Şamanizm araştırmalarında en önemli kaynak olan Abdülkadir İnan, Şamanizm ile ilgili yaptığı araştırmalarda bu konuda önemli bulgulara ulaşmıştır. Gök Tanrı inancının Moğol tesiri altında tahrif olması ve günümüzde Şamanizm olarak adlandırılan melez tek tanrı inancına mensup olan Altay Türklerinin geleneklerinde Aş pişirme inancının izlerine rastlanmaktadır. Altay Türkleri, iyilik tanrısı ve göklerin hanı Ülgen'in armağanı olan Ateş'e büyük saygı göstermektedir. Bu saygı tıpkı Atalar Kültünde olduğu gibi Ateşe tazim olarak tezahür eder. Abdülkadir İnan, Altay Türklerinin ateşe tazim etme şekillerini şu şekilde aktarmaktadır;
"Ey melikem ey annem ateş! Sen Hangay ve Gur Hatu Han dağlarının tepesinde biten akkavak ağacından yaratılmışsın! Sema yerden ayrıldığı vakit doğmuşsun; sen anamız Ötüken kademinden zuhur etmişsin; Tanrılar padişahı tarafından halk olunmuşsun! annem ateş! senin pederin sert çelik, validan çakmak taşı ve cedd-i alların akkavak ağacıdır. Senin nurun semaya erişir, arzın altına kadar gider! ateş sen semavi zat eliyle taştan çıkarılmış Uluken melike eliyle bakılmışsın! sarı başlı koyundan alınmış sarı yağları sana kurban ediyoruz! sağlam ve neşeli oğlun, güzel gelinin var! Ey daima semalara bakan ateş! Biz sana fincan rakı, kova kova yağ takdim ediyoruz... Güvey ve geline ve bütün halkımıza sıhhat ve asayiş ver! sana secde ediyoruz"
Abdülkadir İnan'ın araştırmalarından edindiğimiz diğer bilgiler ise çok daha şaşırtıcıdır. Ölüye yapılan tazim ve anma ölümden 3, 7, 20 ve 40. günlerde tekrar ederdi. Ölüler mutlaka gündüz defnedilir, ikindi vaktinden sonra ölmüş ise defin işlemi sonraki güne bırakılırdı. Bu geleneğin sebebi toprağın mühürlenmesiydi. Güneş battıktan sonra toprak mühürlenir, ancak güneş gökyüzündeyken bu mühür açılırdı. Günümüzde ölümden sonra 3. ve 7. günlerde kuran okutma geleneği şüphesiz bu inanışın bir tezahürü olarak karşımıza çıkar. 40. günlerde yapılan ibadet ve tazimler ise en yaygın ve bilinen geleneklerdendir. 20. gün yapılan ibadet ise yarı kırk çıkması şeklinde kendisini göstermektedir.
Atalar Kültü ve Ateş Kültünün bir tesiri de ölünün defin işleminde ateş yakılması ve mezarının başına üç gün süreyle bir kap su bırakılması geleneğidir. Günümüzde defin işleminden sonra ateş yakılması geleneği ortadan kalkmış olsa da halen pek çok mezarın ayak ucunda su koyma haznesi görünmektedir. Defin işleminden sonra mezarın yakınına konulan suyun sebebi ise ölünün, ölümünden sonraki 3 gün içerisinde mezarına geri geleceği ve bu sudan içeceği inancıdır. Bu gelenek Teleut, Yakut ve müslüman Batı Trakya Türklerinde sıkça rastlanmakta ve halen kabul gören bir ritüel olarak varlığını devam ettirmektedir. Hatta yalnızca müslüman toplumlarda değil, Hristiyanlığı kabul eden Makedonya Türklerinde (Gagavuzlar) bile rastlanmaktadır.