İsyanın baş müsebbibi olan Bedrettin, Yunanistan'da küçük bir kasaba olan Simavna'da (Kiprinos) kadılık yapan bir zatın oğlu olarak dünyaya geldi (1359). İlginçtir ki; kadı olan babasının adı İsrail'dir. Franz Babinger'in tespitine göre 2. İzzeddin Keykavus'un kardeşi Abdülaziz'in Musevi asıllı hanımından olan İsrail, Dimekota kalesinin Rum beyinin kızıyla evlenmiş, bu evlilikten Bedrettin dünyaya gelmiştir.
Bedrettin, çocuk yaşta başladığı din eğitimi ile önce Bursa'ya gelmiş, ardından eğitim hayatı kademe kademe yükselerek önce Konya, ardından Suriye ve Kahire'de yüksek eğitim görmüştür. Kahire'de ki hocası Hüseyin Ahlati'nin tavsiyesi üzerine Tebriz ve Kazvin'e giderek burada Batıniliği öğrenir. Batınilik, Kur-an'ın derin anlamlarının olduğunu, bu anlamların ise yalnızca "masûm" zatlarca anlaşılabileceğini, harflerin rakamlara dönüştürülerek yapılan bir takım hesaplamalar ile (Ebced) gizemli bilgiler edinilebileceğini, bunun yanında antik İsrailiyat'ta da geçen kabalistik bir takım görüş ve fikirleri benimseyen ve henüz ortaya çıkmış sıradışı bir inanıştı. Bu inanışın kökenleri Alamut Kalesine ve Hasan Sabbah'a kadar kadar dayanıyordu. Bu akım zamanla Ahmet Yesevi'nin öğretisi olan Bektaşiliğe nüfuz edecek, önce Bektaşiliği Batınilikle harmanlayacak, ardından Şii'lik ve Alevilik gibi farklı akımların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
Kazvin'den dönen Bedrettin, hocası Ahlati'nin tavsiyesiyle kendisine büyük saygı besleyen Memlük Sultanı Berkuk'un oğlu Ferenç'in hocalığını yaptı. Ahlati'nin ölümü üzerine vazifesini bırakarak şeyhinin yerine geçti (1397). Bir süre sonra da Anadolu'ya geçerek Bektaşiliğin tasavvuf (Felsefe) akımını öğretilerini yayabileceği bir zemin olarak suiistimal etmeye başladı. Bedrettin, fevkalade hitabet kabiliyeti ve tasavvuf sohbetlerinde mevzubahis yaptığı mistik görüşlerle epeyce teveccüh kazandı. Bedrettin, mistik ve ezoterik fikirleriyle insanları fazlasıyla etkiliyor ve kendisine bağlayabiliyordu. Zamanla hem büyük hürmet görmeye başladı hem de kendisini şeyh olarak görenlerin sayısı arttı.
Bedrettin, ileride başlatacağı isyanda en yakınında olacak isimlerle tanışacağı bir yolculuğa çıktı. Bu yolculuğun ilk durağı olan Karamanoğlu topraklarında fikirlerini benimseyen insanlar bulmayı başardı. Buradan Germiyanoğlu topraklarına gitti ve ileride isyanın baş aktörlerinden biri olacak "Börklüce Mustafa" ile tanıştı. Ardından Bursa'ya geldi. Burada da yine en yakın dostlarından biri olacak "Torlak Kemal" ile tanıştı. Bedrettin'in sonraki durağı Edirne hayatının dönüm noktası olacaktır.
Bedrettin'in Edirne'ye yerleşmesi ve burada da sevenlerinin artması Fetret Devrine tekabül eder. Hükümdarlık makamını ele geçirmiş olan Musa Çelebi, Bedrettin'e büyük hürmet göstererek kendisini kazasker (Kadı Asker) olarak vazifelendirir (1411). Bedrettin, öğretileriyle Musa Çelebi'yi de etkilemeyi başarmıştır. Ancak Mehmed Çelebi'nin hükümdarlığa geçmesi üzerine vazifesinden alınarak kendisine hatırı sayılır bir maaş bağlanır ve İznik'e yerleştirilir. Kimi tarih kaynakları bunun bir sürgün olduğunu nakletse de bu pek mantıklı bir değerlendirme olarak kabul edilmez. Zira Bedrettin'in hem seyahat özgürlüğü kısıtlanmamıştır hem de itibarı zedelenmemiş hatta hatırı sayılır bir maaşla istikbali garanti altına alınmıştır.
Bedrettin, İznik'te geçirdiği yıllar içerisinde yakın dostları ve müritleri Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa öğretilerini geniş kitlelere yaymaktaydı. Sevenlerinin her geçen gün arttığını, kendisine derin bağlılık gösteren muazzam bir kitlenin meydana geldiğini gören Bedrettin, elde ettiği bu kudreti hükümdarlığı ele geçirmek için kullanmaya tevessül etti. Önce Karadeniz'e, oradan da Eflak'a geçti. Eflak voyvodası Mirça'dan aldığı destek ile birlikte Silistire, Dobluca ve Deliorman bölgesine yerleşerek bu bölgeyi isyanın merkezi olarak tayin etti. Börklüce Mustafa, devlete küskün olan bir takım köylüleri bir araya getirerek yaklaşık 5 Bin kişilik bir kuvvet meydana getirir. İsyanın ilk ateşini Karaburun Yarımadasında (Aydın) yakar. Börklüce Mustafa önderliğindeki isyancılar, isyanı bastırmak için görevlendirilen Saruhan Bey komutasındaki küçük bir birliği mağlup etmeyi başarır ancak ardından Mehmed Çelebi'nin oğlu Murad Bey komutasındaki birliğin ulaşması üzerine mukavemet gösteremezler. Nihayetinde isyan bastırılır ve Murad, Börklüce'yi çarmıha gererek cezalandırır. Anlaşılan o ki; Bedrettin isyanı gayri İslâmi olarak görünmüş, cezası da ibret olması amacıyla gayrimüslimlerin adetlerine göre tertip edilmiştir. Diğer taraftan nispeten daha zayıf bir teşebbüste bulunan Torlak Kemal'in isyanı süratle bastırılır. O da isyancılarıyla birlikte öldürülür.
Nihayetinde şeyhlerinde keramet arayan müritleri, Bedrettin'de o ümitle bekledikleri kerameti görememiş olacaklar ki, doğrudan kendileri zapt edip Mehmed Çelebi'nin huzuruna getirirler. Katli vacip ilan edilmiş olan Bedrettin, Deliorman'da kurulan bir mahkemede Kadı Mevlana Haydar tarafından suçlu bulunup idama mahkum edilir.
Şeyh Bedrettin, Serez pazarında idam sehpasına çıkartıldığında Kadı Mevlana Haydar'a dönerek şöyle seslenmiştir; "Mademki bu kere mağlubuz, netsek, neylesek zahid. Gayri uzatmayın sözü, mademki fetva bize aid" (1420)
Müritleri, Bedrettinin ölü bedenini pazardaki bir dükkanın önünden alarak yakınlarda ki bir mezarlığa defnettiler. Mezarından geriye kalan kemikleri 1924 yılında Yunanistan ile yapılan mübadelede Türkiye'ye getirilmiş, bir süre muhtelif yerlerde muhafaza edildikten sonra 2. Murad'ın türbesinde bir yer ayrılarak buraya nakledilmiştir.
Şeyh Bedrettin'in müritleri, Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa'ya baba, Bedrettin'e ise Dede demekteydiler. Bu ifadeler zamanla Şeyh Bedrettin'i benimseyen kesimler vasıtasıyla Bektaşiliğin içerisinde yer etmiş, günümüze kadar ulaşmıştır.