Bir amansız münakaşa ve yine söz konusu edilen Hunlar. Hızlı okuma mı, hazır okuma mı bilemedim. Ama zülfi yare dokunmadan edemeyeceğim. Hunlara dil bilmez, yaban/nomad diyen Türk Tarihçilerine, hele ki Hunları Türkolog diye tanımladıkları 19. yüzyıl oryantalistlerinin yanaşık düzen okumalarıyla keşfetmeye çalışanlara alışamadım, alışamıyorum.
Türk Tarihinin kanaatimce en mühim ve araştırılmaya en çok ihtiyacı olan evresi Asya Hun dönemi. Kabul ediyorum, elimizdeki tek veri Han-Shu, Şi-Ji ve sair Çin salnameleri. Ama buradaki verileri objektif, çağdaş tarih yazılıcılığı gibi neden-nasılcı bir üslupla ele alınmış addederek doğrudan değer yargısı olarak kabul etmek akademi ruhuna aykırı oyruğu gibi ciddi bir tarihçinin üslubu da olmamalı.
Derler ki; Hunlar dil bilmez, yazı kullanmazdı. Onlara yazıyı Çinli bir haremağası öğretmiş.
Biraz düşünmek gerekir; Ötüken'de ki hakimiyeti en az MÖ 10. yüzyıla kadar dayanan Hunlar, asırlar süren hakimiyetleri dönemine yazı kullanmayı akıl etmemiş, ihtiyaç duymamış olabilirler mi? Orduları, seferleri, halkı, siyaseti, töreyi, hepsinden öte edebiyatı öylesine dilden dile dolaştırarak, hasbelkader ve tesadüfen mi yaşamış, yaşatmış ve Göktürklere miras bırakmışlardı?
Tartışmanın dayanağı olan Çin kaynağındaki (Han Shu) ifade şöyle der; Hunlar dil bilmez, emirlerini sözlü iletirlerdi. Onlara yazmayı Yan halkından Yue öğretti.
Evet, Biçurin gibi 19. yüzyıl oryantalistleri bu metni alır, çevirir, pekde ehemmiyetli olmayan bir kayıt olarak neşreder. Yadırgamayız! hatta Osmanlı, tarihini yazsın diye Viyanalı bir tercümana (Hammer) saltanat tarihini neşrettirirken Türklüğünü unutmuş Çuvaşlı bir Slavın genelgeçer de olsa Hunlara dair bir bilgiyi tarih bilimine kazandırmasına minnet duyarız.
Bugün elimizde karşılaştırmalı onca veri varken bu satır arası ve bilgiyi, bırakın anakronik olmayı, ezber terennüm etmekten öteye gidemeyerek doğrudan genel kabul olarak değerlendiren tarihçicilerimize ne demeli bilemiyorum.
Evet, Çin kaynaklarında neşredilen bilgi doğrudan Hunların dil-yazı bilmez bir millet olduğudur. Ancak bu ifadeyi yorumlayarak anlamak gerekir. Çin, kendi üslubunca, kendine göre bir yazım metodu geliştirmişti. Aslında geliştirmişti de diyemeyiz, zira pek gelişmiş bir yazı modeli değildir. Hatta bir alfabe bile değildir. Bir tür piktogram olan Çin yazısı, alfabede olduğu gibi sesleri değil muhtelif şekillerle kavramları sembolize eder. Tıpkı kendinden en az 30 asır önce Mısırlıların kullandığı Hiyeroglif gibi. Bu nedenle Çin yazısı kullanımı oldukça kolay, hatta okunması için eğitim bile gerektirmeyen, yazımı içinse biraz el becerisi yeterli bir metod olmuştur ki; bu yönüyle Kore, Japon hatta Hunlar tarafından gerektiğinde kolayca kullanılmıştır. Hunlar bu dönemde matematiksel ve analitik algı gerektiren alfabe sistemi kullanıyorlardı. Evet, bu pek cüretkar bir bir iddia gibi görünebilir ama öyle. Bakınız bu görsel Hunların kullandığı alfabetik yazı sisteminin MS 2. yüzyıldaki bir örneği;
Noin-Ula Kurganlarından çıkan bu alfabe, Hun toplumundan olan Siyenpilere ait. Görüldüğü üzere analitik ve alfabe niteliği taşıyan bir yazım modeli. Yorumlamak pek de zor değil; birkaç asır sonra karşımıza Orhun Alfabesi olarak çıkan bu hece tasfirleri Hunların Çin'den daha gelişmiş ve nitelikli bir yazım tekniğini bildiklerini ve halk tarafından bile kullanılageldiğini gösteriyor.
Pekalâ, Hunların Çince ile ilişkisi nedir? Bu noktada şu hususun altını çizmemiz gerekiyor; Hunlar zaman içerisinde Çinceyi kullanmaya başlamışlardır. Bu durum, elbette Çin kaynaklarına "Hunların yazıyı öğrenmeleri" şeklinde geçecektir. Zira Hunlar, Çin ile ilişkilerinde kendi yazım metodlarını kullanmamışlar, Çince bilen elçiler aracılığıyla sözlü olarak iletişim kurmuşlardır. Diğer taraftan Çin, teamülleri olduğu gibi Hun Şanyularına ahşap yazı tahtaları üzerinde mektuplar göndermiş, elçiler aracılığıyla mektuplar okunmuştur.
Bu durum Modu (Mete Han) döneminde bu minvalde süregelmişti. Ancak Modu'nun oğlu Laoshang (Kiok) döneminde süreç evrildi. Adet olduğu üzere sulhu tazelemek için Çin'den gelin alan Laoshang, Çinli prensesle birlikte gelen ve aslında Çinli olmayan Yue isimli bir haremağası vasıtasıyla Çinceyi kullanmaya başladı. Aslen Çinli olmayan Yüe, nakledildiği kadarıyla Yan halkındandı ve önce Hunların yanına gitmek istemese de gittikten sonra gördüğü itibar ve saygı dolayısıyla Hun tarihini etkileyen önemli bir isim haline geldi. Öyle ki; Çin'e hayranlık besleyen Laoshang'ı uyararak Hunların Çinlileşmesine mani olmuştur. Diğer taraftan Hunların pek önemsemediği diplomasi sanatını öğretmiş, yazılı diplomasi usulünü yerleştirmiştir.
Laoshang döneminden sonra başlayan Çin hayranlığı, Çince etkisi ve Hun-Çin ilişkileri zaman içerisinde Hun dilini etkilemiştir elbette. Ancak geniş sahalara yayılmış olan Türk kitleleri, kültürlerini muhafaza etmeyi başarmışlar, dillerini ve yazılarını Göktürk dönemine kadar devam ettirmişlerdir.