Bu kadim coğrafyada yaşamanın bir bedeli var; onu ödüyoruz...
Tarih boyunca kimsenin "Bin Yıl" vatan yapamadığı Anadolu, hiçbir devirde de topyekün bir milletin yurdu olmadı. Böylesi zor, kadim ve mümbit topraklar ancak Türkler tarafından vatan olabilirdi; öyle de oldu. Bin yıl geçti üzerinden o Bin Yıl'da şunu öğrendik; Anadolu'ya sahip çıkabilmek sahip olmaktan çok daha zormuş.
Ulu kayınlar gibi asırlar boyu kök saldığımız topraklardan söküp atmaya kasteden pek çok fırta gördük. Yapraklarımız döküldü, dallarımız kırıldı ama köklerimizi kopartamadılar. Çünkü toprağı vatan yapan eller o vatana sımsıkı tutundular.
Bin Yıl'da çok şey değişti. Bey olduk, İL olduk, Devlet olduk. İstanbul'u aldık Romalı olduk; töremizi unuttuk. Fars meltemleri esti; dilimizden olduk. Arap yelleri vurdu; ruhumuzu kaybettik. Hatta mağlup olduk, müstemleke olduk, parya olduk. Bizi yok edecek herşey oldu ama yok olmadık! Çünkü en derinde, Türkün sinesinde, dumanı tütmeyen ama küllerin arasında ateş olmayı bekleyen bir köz vardı. Kutlu bi el değdi o köze ve ruhundan üfledi.
O elleri hakir gördüler; Osmanlı'yı kuran, gücelten Sipahiler'e yüz çevirip devşirilen batılı sebileri Çeri ettiler, Paşa ettiler. Ermeniyi Vezir, Yahudiyi zengin ettiler. Türk aç oldu, naçar oldu, bî-idrak oldu. Çeri kuruşuna tamah edip baş kaldırınca Devletin de İslâm'ın da ikbalini kurtaran yine o nasırlı, kutlu eller oldu.
Son bir asırda da pek çok şey oldu. Doğudan, Batıdan, Kuzeyden rüzgarlar esti. Batılı olmaya heves ettik, "modern" olacağız dedik, "Küçük Amerika" olmak gibi küçük, aşağılık hayaller kurduk. Kuzeyden bir rüzgar geldi, komün beslemesi olmak isteyenler türedi. Bir rüzgar da doğudan esti; yeniden mevâli, Arapçı, Ümmetçi olasımız geldi. Her rüzgarda savrulduk; hayalperest budalaların abuk hesaplarıyla boğuştuk.
Biz sentetik gündemler, hezeyanlar ve kafa karışıklıklarıyla gaflet mahmuru olurken başımızın üstünde dönen alıcı kuşlar pençelerini geçirmek için mendebur hesaplar yaptılar. Ama bütün hesapları bozan, bütün dengeleri değiştiren yine o kutlu eller oldu.
O eller hep hakir görüldüler. Bî-idrak dediler, çapulcu dediler, kafatascı dediler, katil dediler, vesayetçi dediler. Ama o eller toprağına küsmedi, toprağından vaz geçmedi. İncindi ama gücenmedi, zulüm gördü ama zulüm etmedi.
İşte o eller; Türklük, Türkçülük ruhuyla arşa selam gönderen Bozkurt Yapan Eller, kutsallarına namahrem eli değmesin diye vatan olmaya gidiyorlar.