Trablusgarp Savaşı, 1911-1912 yılları arasında İtalya Krallığı ile Osmanlı İmparatorluğu arasında meydana gelmiş, İtalya’nın galibiyeti ve Osmanlı’nın Kuzey Afrika üzerindeki hakimiyetinin sona ermesiyle sonuçlanmıştır.
Trablusgarp, Osmanlı coğrafyasında batı Afrika toprakları olan Libya ve çevresine verilen bölgesel bir isimdir ve Osmanlı Denizcisi Turgut Reis tarafından 1551 yılında Osmanlı topraklarına dahil edilmiştir. Bu coğrafya, Fethedildikten sonra uzun bir süre Karamanlılar adıyla anılan Osmanlı tebaası bir Türk aşireti tarafından yönetilmiş, Osmanlı’nın zayıflaması ve uzak Afrika coğrafyası üzerindeki tesirinin azalmasıyla “Dayı” adıyla anılan yerel, bağımsız beylikler tarafından idare edilmeye başlanmıştır.
Trablusgarp Savaşı öncesi Osmanlının Durumu
Osmanlı’nın zayıflamasıyla 1700’lü yıllardan itibaren Trablusgarp üzerindeki tesirinin azalması üzerine, her ne kadar Osmanlı vilayeti olsa da, idareyi ellerine geçiren Dayı’lar, giderek daha bağımsız hareket etmeye ve hesap vermeden kararlar almaya, dolayısıyla Osmanlı’nın idari otoritesini sarsmaya başlamışlardı. Öyle ki bu yerel yönetimler, diğer devletlerle antlaşmalar yapabiliyor ve siyasi kararlar verebilir duruma gelmişlerdi. Bu durum, 1835 yılına kadar devam etti. 1835 yılında, Trablusgarp bölgesi, merkezi yönetime bağlanarak kontrol altına alındı ve idare, yerel beylikler olan Dayı’lardan alındı.
Osmanlı, Trablusgarp’ı tekrar merkezi yönetim altına alarak 1900’lü yıllara kadar bölgenin kontrolünü ellerinde bulundurdular. Ancak 1900’lü yıllarda giderek zayıflayan ve çöküş sürecine giren Osmanlı Devletinin toprakları, İtalya, İngiltere ve Fransa tarafından paylaşılmaya başlanınca, Trablusgarp’ı pay olarak alan İtalya, bölge üzerindeki niyetini açıkça ortaya koymaya başladı. İtalya, sömürge haline getirmek istediği Trablusgarp üzerindeki emellerini insani nedenlere bağlayarak Osmanlı’nın bu bölgeyi ihmal ettiğini, burada yaşayan tüccar İtalyanlara kötü muameleler edildiğini ve bölgenin medenileştirilmesi gerektiğini iddia ederek taarruz hazırlıklarına başladı. Elbette, İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emellerinin esas nedeni hammadde temini ve Akdeniz üzerindeki deniz ticaretinin aktörü olma gayesiydi.
Osmanlı, içinde bulunduğu zor durum sebebiyle bu bölgeyi koruyabilecek donanma ve askeri güce sahip değildi. Bu sebeple İtalyanlar, Trablusgarp’ı işkal etmek için müttefikleriyle paylaşım esaslarını kendi aralarında anlaşmaya başlamışlardı bile. Fransa, İngiltere ve İtalya arasında yapılan antlaşmalara göre İtalya, işgal öncesi Trablusgarp ve Bingazi bölgelerinde serbest hareket edebilecekti. Devrin Osmanlı Padişahı 2. Abdülhamit, İtalya’nın Trablusgarp üzerindeki emellerini önlemek için pek çok tedbir almış, siyasi ve askeri manevralarla süreci mümkün olduğu kadar uzatmıştır. Zira İtalya, müttefikleriyle anlaşmasına rağmen Abdülhamit döneminde İtalya’ya saldırmaya cesaret edememiştir. İtalya’nın Trablusgarp ve Bingazi üzerine saldırabilmeleri ancak 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesiyle mümkün olabilmiştir.
2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra sadrazamlığa getirilen Hakkı Paşa, Trablusgarp üzerinde akıl almaz politikalar yürüterek İtalyanların işlerini kolaylaştırmıştı. Önce Trablusgarp’ta bulunan tümeni Yemen’e sevk edip mühimmatlarını da, defaatle ihtar edilmesine rağmen İstanbul’a getirtti. Hakkı Paşa’nın bu eylemiyle Trablusgarp tam anlamıyla savunmasız kalıyordu.
Trablusgarp Savaşının Gelişimi
İtalya artık Trablusgarp için daha cesur adımlar atıyordu. 14 Şubat 1910’da Avrupa devletleri ile yaptığı antlaşmalara dayanarak Akdeniz’deki kuvvet dengesi bakımından Trablusgarp bölgesinin önemi hasebiyle Trablusgarp ve Bingazi’de imtiyazlar talep etmeye başladı. İtalya’nın bu kabul edilemez teklifi, Osmanlı Hariciye Nazırı Rıfat Paşa tarafından reddedilmişti ancak İtalya, Trablusgarp üzerindeki emellerinden vazgeçmedi. 23 Eylül 1911’de, Osmanlı’ya ilk notasını göndererek ittihat ve Terakki Partisinin, Trablusgarp ve Bingazi’de yaşayan İtalyanlar aleyhine tahrik edici faaliyetler yürüttüğünü belirterek işgal için politik ön hazırlıklarını yapmaya başladı. Sonrasında da kabul edilemez teklif ve anlamsız gerekçelerle Osmanlı üzerine siyasi baskılar uyguladılar.
İlerleyen azmanlarda, işgal için başlatılan siyasi ön hazırlıklar tamamlandı ve İtalya, 28 Eylül 1911’de Osmanlı Devletine ültimatom göndererek 24 saat içerisinde Trablus ve Bingazi’nin tahliye edilerek teslim edilmesini ve vergi verilmesi istedi. Hariciye nazırı Hakkı Paşa, 29 Eylül 1911’de verdiği cevapta; Osmanlı’nın toprak bütünlüğünün tanınması şartıyla bölgede iktisadi ve kısmen de olsa siyasi imtiyazlar verilebileceğini kabul ettiğini bildirdi. Elbette bu cevap İtalya’nın isteklerini karşılamıyordu. İtalya, aynı gün, bir ültimatom daha göndererek Osmanlı Devletine savaş ilan ettiğini bildirdi ve Trablusgarp Savaşı resmen ve fiilen başlamış oldu (29 Eylül 1911).
Trablusgarp Savaşının Tezahürü
İtalya, Trablusgarp Savaşı için tüm hazırlıklarını tamamlamıştı. Zira kazanacağından öyle emindi ki, İtalya ordusu, Trablusgarp’ta gezintiye çıkacağını ve ciddi anlamda bir direnişle karşılaşmayacağını düşünüyordu. İtalya, 36 Bin kişilik ordusuyla taarruza başladı ve 1 Ekim 1911 günü Trablusgarp sahilleri, İtalyan donanması tarafından ablukaya alındı. 4 Ekimde ilk İtalyan birlikleri Trablusgarp sahillerine ayak basarak, korunmayan boş bir mevzi olan Hamidiye Tabyasını işgal etti. Sonraki gün, 1700 denizci daha karaya ayak bastı. Sahil boyunca devam eden işgal ile 18 Ekimde Humus, 19 Ekim’de Bingazi sahilleri İtalyan ordusu tarafından zapt edildi. Ciddi bir direnişle karşılaşmayan İtalya’nın Şehir merkezine ulaşması. sadece 9 gün sürdü. 20 Ekim 1911 günü, İtalya ordusu Trablusgarp’ı zapt etmiş ancak tüm şehri tam anlamıyla kontrolü altına alamamıştı.
Osmanlı, yeteri kadar ilgi gösteremediği Trablusgarp üzerinde ciddi bir hazırlık yapamamıştı. İşgalden sonra da kara yolu üzerinden asker ve mühimmat göndermesi mümkün değildi. Trablusgarp Vali vekili Miralay Neşet Bey, içinde bulunduğu bu mahrumiyet ve yokluğa rağmen kısıtlı imkânlarla müdafaa cephesi kurarak direniş hazırlıklarına başladı. Trablusgarp’ta bulunan tek Osmanlı kuvveti 2. Abdülhamit’in bizzat silahlandırdığı yerli halk Sünusi’ler ve şehirden henüz ayrılmamış olan çok az sayıdaki Osmanlı zabitiydi. Osmanlı da, Miralay Neşet Bey’in oluşturduğu kısıtlı sayıdaki müdafaa cemiyetinin komutası için Mısır üzerinden gizli yollarla Subay ve para gönderiyordu. Gizli yollarla Trablusgarp’a ulaşan subayların arasında Mustafa Kemal Paşa, Enver Paşa, Fuat Nuri, Fethi Okyar gibi sonradan yüksek mertebelere ulaşacak genç subaylar bulunuyordu. Trablusgarp Savaşında Yüzbaşı rütbesine sahip Mustafa Kemal, gazeteci olarak gizli yollardan Trablusgarp’a girmişti.
İtalyanların taarruzları, direniş hareketlerine manevra alanı bırakmayacak yoğunlukta ve şiddette gerçekleşiyordu. Miralay Neşet Bey’in, kısıtlı imkânlarla toparladığı müdafaa cemiyetinin yanında, Trablusgarp’ın yerel aşiretlerini yönetimlerini idare eden Ömer Muhtar’da kendisine bağlı güçlerle direnişe katıldılar. Tüm bunların yanında yerel halkta yoğun şekilde İtalyan işgaline karşı direnişe katılmıştı. İşgal, İtalyanların tahmin ettiği kadar kolay geçmeyecekti. Miralay Neşet Bey, Trablusgarp yerlileri olan Sunusi’ler, Ömer Muhtar ve yerel halkın güç birliği yaparak çok çetin mücadelelere giriştiler. Sayıca kendilerinden çok üstün olan İtalyanlara karşı kahramanca mücadele eden bu güçlerin mukavemeti İtalyan ordusunu fevkalade şaşırtıp zorlamıştır.
Trablusgarp Savaşında cephe komutanlıklarında Trablusgarp Komutanlığını Miralay Neşet Bey, Bingazi Komutanlığını Kurmay Binbaşı Enver, Derne Komutanlığını da Kurmay Binbaşı Rübtesine yükselen Mustafa Kemal üstleniyordu. İtalyan ordusu, Ekim ayının sonlarına doğru, Trablusgarp işgali tamamlanmadan Çanakkale boğazına taarruz hazırlıklarına girişti. İtalya, Çanakkale taarruzu için yapılan hazırlıklar neticesinde Trablusgarp cephelerinden kısmen asker çekmeye başlamış, boşalan Cepheler Osmanlı güçleri tarafından geri alınmıştı ancak, Rusya’nın Ticari menfaatleri gereği Çanakkale işgaline karşı çıkması üzerine Çanakkale taarruzundan vazgeçerek Trablusgarp’ta boşalttıkları cepheleri tekrar ele geçirdiler. 11 Eylül’de başlayıp bir ay içinde tamamlanacağı düşünülen İtalyan taarruzu, Aralık ayına gelindiği halde şiddetlenerek devam ediyordu. İtalya, en ağır başarısızlığını 19 Aralıkta aldı. Çatışmanın en şiddetli cephesinde, savunma pozisyonu almak zorunda kalan İtalyan ordusuna bağlı bir kolordu, neredeyse tam anlamıyla yok oluyordu. İtalya, umduğu gibi gitmeyen Trablusgarp Savaşındaki başarısızlıklarından Almanya, Avusturya ve Fransa’yı sorumlu tutmaya başlamıştı.
İtalya, 36 bin kişilik ordusuyla başlattığı Trablusgarp Savaşında, gidişatın iyiye gitmemesi üzerine takviye birliklerde ordusunun sayısını 100 Bin’e çıkarttı. Trablusgarp ve Bingazi cephesinde ise Osmanlı askerleri ve yerel güçlerle birlikte toplamda sadece 25 Bin silahlı güç bulunuyordu. İtalya, yanlış ön görülerinin bedelini tahmin ettiğinden daha fazla kayıp vererek ödedi ancak askeri takviyelerle sonuç yine İtalya’nın istediği gibi şekillendi. İtalya, Ocak 1912 yılından itibaren Bingazi’yi almak için güçlü taarruzlara girişti. Karadan ilerleyen hareket Denizden de desteklendi. Önce Beyrut limanındaki iki Osmanlı gemisini batırdılar. Sonrasında ise Kızıldeniz’e girip burada konuşlanmış Osmanlı donanmasının bir kısmını batırıp kalan Osmanlı gemilerinin de bölgeden uzaklaşmasını sağladılar. Mart ayına gelindiğinde Bingazi tam olarak İtalya’nın kontrolü altına girmişti.
İtalya, Osmanlı ile Trablusgarp’ta başlattığı savaşını bu kez Çanakkale’ye taşıdı. 18 Nisan günü Çanakkale Boğazı’na taarruz edip donanma gemileriyle Çanakkale kıyılarına bomba yağdırınca Osmanlı, Çanakkale Boğazını geçişlere tamamen kapattı. İtalyan donanması, Boğazların kapatılması üzerine Rodos adasına çıkartma yaparak on gün içerisinde Rodos’u, sonraki iki hafta içerisinde de Ege’deki 12 adayı ele geçirdi. Çanakkale Boğazının kapatılması Rusya, İngiltere, Yunanistan, Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerin deniz ticaretini baltalamıştı. Bunun üzerine Avrupa ülkeleri, hem İtalya, hem Osmanlı üzerinde Boğazların tekrar açılması için baskı kurmaya başladı. İtalyan donanmasının Çanakkale’den çekilip Rodos’a konuşlanması ve Avrupa ülkelerinin baskıları sonucunda 10 Mayıs günü boğazlar tekrar gemi trafiğine açıldı.
Trablusgarp cephesinde ise durum giderek daha kötü bir hal almaya başladı. 8 Haziranda Trablusgarp’ta mücadele veren Osmanlı kuvvetleri püskürtülerek Çöle kadar çekilmek zorunda kaldı. 12 Temmuz’a kadar şiddetli şekilde devam eden mücadeleler sonunda tüm sahil şeridi İtalyanların hakimiyeti altına girdi. İtalyanlar, daha önce yaptıkları gibi, Trablusgarp’taki direnişi kırmak için tekrar Çanakkale Boğazına taarruz ettiler. Kilitbahir hattında çelik halatlar çekilerek İtalyan gemilerinin geçişlerini engelledi ve ağır ateş altına alarak bu saldırıyı püskürttü. Bu durum Trablusgarp’taki savaşı da doğrudan etkilemişti. İtalyanlar, hammadde temin etmek ve sömürge haline getirmek için bir ayda alınabilir gözüyle baktıkları Trablusgarp Cephesinde saplanıp kalmışlardı. Üstelik hakir gördükleri ve sayıca çok üstün oldukları Osmanlı kuvvetlerine karşı büyük kayıplar veriyor, Trablusgarp giderek bir hezimet haline dönüşüyordu.
Trablusgarp’taki son durumda İtalya Bingazi’yi tamamen almış, Trablusgarp sahillerini de kontrol altında tutmaktaydı ancak Trablusgarp halen tam anlamıyla kazanılabilmiş değildi. Artık her iki tarafta savaşın bitmesini ister duruma gelmişti. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile İtalya Krallığı arasında barış görüşmeleri başladı. Barış görüşmeleri devam ederken çatışmalar devam ediyor, Trablusgarp’taki zayıf birlikler önemli mevki ve cepheleri kaybetseler de küçük çaplı saldırılarla mukavemet göstermeye devam ediyorlardı.
1912 yılı Ekim ayına gelindiğinde, Trablusgarp Savaşı bir yıldır devam ediyor durumdaydı ve taraflar halen Trablusgarp üzerinde kesin bir hâkimiyet sağlayamamışlardı. İtalya, ticari olarak baktığı Trablusgarp’ta çok fazla para harcamış ve asker kaybetmişti. Osmanlı ise içinde bulunduğu zor duruma rağmen Trablusgarp’ı kaybetmek istemiyordu. Üstelik barış görüşmeleri de sonuçlanamamıştı. Trablusgarp Savaşını neticelendiren olay 8 Ekim’de gerçekleşti. Karabağ, Osmanlı Devletine savaş ilan etti. Bu gelişmeyle birlikte Balkan Savaşı da başlamış oluyordu. Osmanlı, zaten kıt imkânlarla yürütebildiği ve önemli subaylarını göndermek zorunda kaldığı Trablusgarp cephesinde daha fazla tutunamayacaktı. Bu bakımdan mecbur kalarak, hiçbir şart ileri sürmeden Trablusgarp’tan çekilmek zorunda kaldı. Osmanlı subayları, yönetimi yerel idarecilere bırakarak Anadolu’ya geçtiler ve Trablusgarp Savaşı, Osmanlı’nın çekilmesiyle İtalya’nın zaferiyle sonuçlanmış oldu (8 Ekim 1912).
Trablusgarp Savaşından önce Paris Ataşemiliteri iken Trablusgarp cephesine katılan Fethi Okyar, hatıratında Trablusgarp Savaşını şöyle özetlemiştir ;
“Eğer, Trablusgarp’a, o toprakları Vatanından bir parça saymanın şuuru içinde koşanların rahatça destan denilebilecek yiğitliklerini Dünyaya anlatabilmek mümkün olsa idi, Türklüğe ait çok şeyin bir daha geri dönmemek üzere yitirildiği zannının hakim olduğu o günlerde, sanırım ki, kahramanlık ve mertlik aşığı dünyanın gözünde, itibarımız yerini almakla kalmaz, hayranlık uyandırırdık.”