Bozkır Kültürü deyince ne anlamalıyız önce bu husus üzerinde durmamız gerekiyor. Kültür türleri genel çerçevede üç eyrılır; Asalak, Köylü ve Çoban kültürleri. Asalak kültürler Orman Kavimlerinde görünen, üretmeyen, tabiatın ya da diğer toplumların üretmiş oldukları üzerinden hayatta kalmayı önceleyen kültür türüdür. Germen kavimleri bu kültürün bariz örneklerindendir. Köylü kültürü ise her halükarda yerleşik, tarım ile geçinen toplumların kültürleridir. Bu kültür mensupları sükunet içerisinde yaşarlarsa varlıklarını devam ettirebilirler ancak işgal, istila, savaşlarda mağlubiyetler nedeniyle iktidar değişikliği gibi tarihin olağan seyri içerisinde ya yok olurla ya da asimile olarak dönüşürler.
Bugün batı medeniyeti, bu tür kültürlerin bir araya gelerek kendilerine özgü kalamayan dokularıyla ortaya çıkmış, tarihsel serüveni takip edilemeyen bir kültür unsuru meydana getirmişlerdir. Örneğin bugün Fransız kültürünün kökenine inmek mümkün değildir. Aynı şekilde İngiliz kültürünün kökeni üzerinde çok çeşitli araştırmalar yapılmış ancak tatmin edici bir kanıya ulaşılamamıştır. Bu tezahürün sebebi Köylü kültürü mensubu olmaları nedeniyle kadim tarihlerde ki kültürlerin çok yoğun asimilasyon ve etkileşime maruz kalması dolayısıyladır. Çoban kültürünün diğer kültürlerden farkı, yoğun olarak hayvancılığa dayanıyor olmasıdır. Şu veya bu şekilde; yerleşik hayata geçmeyi tercih etmeyen Çoban kültürü mensupları tehlike halinde güvenli alanlara çekilip düşmanı alt edebilecekleri güce eriştiklerinde sahneye çıkarak kültürel açıdan stratejik bir üstünlük elde etmişlerdir.
Çoban kültürü, varlığını devam ettirmekte elde ettiği sosyo-politik avantaj sayesinde çok geniş sahalara yayılabilmiş, ekseriyetle güçlü oldukları zaman diğer toplumlarla mücadeleye girişmiş ve haliyle çoğu zaman başarılı olduklarından asimile olan değil asimile eden taraf olmuştur. Bu yönüyle Konar-Göçer kültürü güçlü kılan özellikleriyle; söz konusu hayatta kalmaksa diğer tüm kültür türlerine üstünlük sağlayabilmiştir. Bugün Türk kültürünü farklı etnik, tipolojik ve genetik formlarda, çok geniş bir coğrafi sahada açık ve net bir şekilde görebiliyorsak bunun nedeni Konar-Göçer (Çoban) kültürünün ortaya çıkarttığı avantajlardır diyebiliriz.
Anlam bütünlüğünü sağlamak için bir özet geçecek olursak; Bozkır Kültürü yerleşik kültürler gibi güçlü, asalak kültürler gibi geniş coğrafyalara yayılabilme kabiliyetine sahiptir. Ancak yerleşik kültürler gibi yok olma ve asimilasyon tehlikelerine maruz kalmadıkları gibi asalak kültürlerde olduğu gibi kültürel gelişimde zayıf ve yetersiz de değillerdir.
Türkler Hep Konar-Göçermiydi?
Türklerin tarih serüvenleri pek çok evreden geçmiştir. Bu serüvenin muhtelif dönemlerinde Türk kültürünün yerleşik örneklerine de sıkça rastlarız. Anav insanları, Kelteminar grupları, Andronovo kültürünün bir kısmı yerleşik yaşayan unsurlardan oluşmaktaydı. Hatta Hakasya bölgesinde bulunan ve tarihi 5 Bin yıl öncesine kadar gidebilen, hatta çok daha yakın dönemde Karasuk kültürü sahasında balçık kurutma yöntemiyle sabit evlerde yaşadıkları görülen öncü Türklerin izlerine sıkça rastlayabiliyoruz. Ancak kolaylıkla müşahede edebiliyoruz ki; özellikle M.Ö. 4. Yüzyıldan itibaren Asya sahası dört mevsim yaşanabilir bir coğrafya olmaktan uzak hale gelmiştir. Bunun yanında özellikle Moğol ve Çin teması sonrasında rekabet ortamının söz konusu olduğu bölge ve dönemlerde Konar-Göçer Bozkır Kültürü sahip olduğu avantajlar sayesinde varlıklarını güçlenerek devam ettirmişler, yerleşik hayatı tercih eden kitleler muhtemel ki zayıf düşerek tarihin akışı içerisinde kendilerine yer edinememişlerdir.
Şunu net bir şekilde ifade edebiliriz; Türkler gerektiğinde yerleşik düzende yaşamış ancak tabiat ve toplumsal rekabet Türkleri Konar-Göçer yaşama teşvik etmiştir. Bunun yanında bu göçerlik başıboş ve gelişi güzel de değildir. Belli bir coğrafi sahada, belli bir düzen ve toplumsal disiplinle uygulanmış, böylelikle asimile olmayıp varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Çoban Kültüründen Atlı Savaşçı Kültürüne
Kadim kültürlerin incelenmesinde savaşlar pek dikkate alınmaz. Zira henüz insanların devlet ya da medeniyetler etrafında merkezi bir otoriteye bağlı yaşamadıkları tarih öncesi dönemlerde orduların karşı karşıya geldiği, meydan muharebelerinin yaşandığı savaşlar yaşanmamaktaydı. Bu nedenle kültürlerin ve insan kitlelerinin varlığı ve yayılışı hayatta kalma becerileri ve yaşadıkları iklim-coğrafya bütünlüğüne ayak uydurabilmeleriyle ilişkiliydi. Buradan hareketle, tarih öncesi çağlarda insanların atla olan ilişkisi tümüyle ulaşım ve hayvancılık amacıyla olmalıdır. Türklerin at yetiştiriciliğiyle ilişkisi de tam olarak bu çerçevede değerlendirilmeli. Türkler, Çoban kültürü ile hayvancılığı öncelemiş, hayvanların otlaması ve idaresi için atlardan faydalanmışlardı. Ancak zaman içerisinde at şu veya bu şekilde bir savaş aracı haline gelmiştir.
Bozkır kültürünün incelenmesi, arkeolojik ve antropolojik çalışmaların yapılarak Türk kültürünün aydınlatılmış olması şüphesiz büyük bir kazanımdır. Bu kazanım sayesinde bugün Türkleri ortaya çıkartan tarih serüvenini inceleyebiliyoruz. Bu araştırmaları yapan önemli isimleri anmadan geçemeyiz: W. Schmidt, O. Meghin, W. Koppers, F. Flor gibi tarihçiler, ortaya koydukları verilerle bu alanda önümüzü açmışlardır.
Menghin, atın ehlileştirilmesi ve hayvan yetiştiriciliği kültürünü Türklerin atalarıyla özdeşleştirirsek hata etmeyiz der. Koppers atın ehlileştirilmesi ve atlı çoban kültürünün ortaya çıkması Türklerle ilişkilendirilmelidir der. Flor'a göre Türklerin ataları önce ren geyiği yetiştirmişler, daha sonra atı ehlileştirmiş ve atlı çoban kültürünü meydana getirmişlerdir. Schmidt ise avcı toplayıcılıktan hayvanları ehlileştirmeye geçen ilk millet Türkler olmuştur, Türkler ata binen ilk insanlar olarak görülmelidir.
Menghin, Türk kültürünün dünya tarihine iki önemli tesirinin olduğunu ortaya koyar. Bunlardan biri hayvan besleyiciliğini geliştirerek iktisadi, yüksek teşkilatçılık kabiliyetleriyle sosyolojiktir.
Bozkır kültürü alanında çalışma yapan her bilim adamı şu veya bu şekilde aynı kanaate varmıştır. Türk Kültürü önce Çoban kültürü, ardından atlı çoban kültürü ve nihayetinde Bozkır kültürüne dönüşmüştür. Bu kültür silsilesi diğer tüm kültürlerden daha yayılımcı, daha kalıcı ve daha etkileyicidir. Türkler ata ilk binen, at ile ilk savaşan toplum olmuştur. Öyle ki batı dünyası atı bir savaş aracı olarak kullanabilmeyi üzengi sayesinde yine Türklerden öğrenmiş, hatta Çinliler M.Ö. 300'lerde ata binmeyi ilk kez Hunlarda görmüşlerdir.
Genel bir özet çıkartacak olursak; Bozkır Kültürü Andronovo kültürü tarafından M.Ö. 1700'lerde ortaya çıkmış, M.Ö. 1000'li yıllarda Anadolu ve Mezopotamya'ya ulaşmış, demiri kullanmayı ve işlemeyi de başaran bu toplum at ve demirin verdiği kudret ile çok geniş bir coğrafyada hakim ve nüfuz sahibi haline gelmiştir. Bu toplum şüphesiz Türklerin atalarıdır. Türkler, yazı yazma geleneği olan toplumlarla temas kurmaya başladıktan sonra tarih kayıtlarına girebilmiştir. Ancak çok daha eski dönemlerde yaşarak insanlık tarihini derinden etkileyen hamlelerle dünya tarihinin istikametini belirlemiştir.