Hun Devleti için kesin bir kuruluş tarihi vermek doğru olmaz. Mete Han (Modu) M.Ö. 209'da babası Teoman'ın (Tuman) yerine geçer ve bu tarihten itibaren Hunların devletleştiği varsayılır. Diğer taraftan Hunların yaşadıkları bölgede en az Bin yıldır hüküm sürdükleri bilinmektedir. Zira Hunların bilinen en eski beyi Çunvey ile Mete arasında en az Bin yıl olduğu nakledilir (1). Demografik varlıkları ise MÖ 2500'lerdeki Ön Saka göçlerine kadar dayanır (2).
Teoman (Toman) Dönemi
Toman döneminde Hunlar Altay-Kingan dağları arasında, Hun Ovası olarak tanımlanan coğrafyada yaşıyorlardı. Bu dönemde Hunların komşuları kuzey-doğuda Donghular (Moğollar), kuzeyde diğer Türk boylarından olan Kırgızlar ve Hunyular, batıda Vusunlar (Moğollar), güneybatıda ise Yüeciler bulunuyordu. Ayrıca güneyde Gobi Çölü'nün ardında yaşayan yerel Çin beylikleri bölgenin en önemli gücü durumundaydı. Ancak yerel hanedanlıklar arasındaki çekişmeler Hunların bölgeye akın etmelerine ve hakimiyet alanlarını genişletmelerine imkan sağlıyordu.
M.Ö. 221'de Çin Beyi Şi Huangdi, diğer altı beyliği hakimiyeti altında birleştirerek ilk imparator unvanını aldı ve Çin İmparatorluğu'nu kurdu. İmparatorluk, kısa sürede Ordos'u aşarak Sarı Irmak'ın kuzeyine kadar genişledi. Bunun üzerine Hunlar kuzeye çekilmek zorunda kaldılar. Sarı Irmağın güney bölgesi Hun-Çin sınırı olarak belirlendi. Çin, Sarı Irmak boyunca yeni yerleşim alanları kurdu ve Çin Seddi'ni güçlendirdi (3). Çin'in bölgedeki kontrolünü sağlayan komutanı Meng Tian'ın ölümü üzerine (MÖ 210) Çin'e bağlı olan beylikler isyan ettiler. Hunlar bu durumdan istifade ederek eski topraklarını tekrar ele geçirdiler ve Sarı Irmak'ın güneyine kadar olan bölgeyi kontrol altına aldılar.
Güneyde bu gelişmeler yaşanırken Hunlar, güneydoğu komşuların Yüeciler ile sorunlar yaşamaya başlamışlardı. Teoman, sulh sağlamak amacıyla oğlu Mete'yi Yüecilere barış teminatı olarak gönderdi. Mete, Teoman'ın en büyük oğluydu ve töre gereğince ilk eşten olan varisin yönetimde hakkı bulunuyordu. Ancak Teoman'ın sonradan evlendiği Çinli eşi, kendi oğlunu tahta çıkartmak istiyordu. Barışın teminatı olarak Mete'yi alan Yüeciler, Hunlardan bir saldırı beklemiyorlardı. Ancak bu durum aynı zamanda da bir fırsattı. Teoman, eşinin de bu yöndeki telkiniyle Yüecileri beklenmedik bir saldırıyla bertaraf etmek istedi. Ancak Mete, bir fırsatını bulup kaçmayı başardı ve ülkesine geri döndü. Teoman, Mete'nin cesaretini ve başarısın ödüllendirerek On Bin atlıdan oluşan bir birliğin başına komutan olarak tayin etti. Mete, ordusunun kesin sadakatini ve koşulsuz disiplini sağlamak amacıyla bir takım yöntemler geliştirdi. Islık çalan oklarla yaptığı eğitimlerde, av sırasında okunu fırlattığı yere ok fırlatmayanları öldürerek cezalandırdı. Daha sonra okunu atına nişan aldı. Bazı askerler tereddüt ederek okunu germeyince onları da idam ettirdi. En sonunda bir gün okunu eşine yöneltti. Yayını germeyen, çekinen kim varsa aynı şekilde cezalandırdı. Son sınavında ise av esnasında okunu babasının atına yöneltti. Ordusu tereddüt etmeden oklarını atınca Mete, ordusunun hazır olduğunu anladı. Nihayet planını gerçekleştirmek üzere, yine bir av esnasında okunu babasına gerdi ve Teoman'ı öldürerek yerine geçti. Ardından analığı, üvey kardeşi ve kendisine karşı çıkan her kim varsa ortadan kaldırarak Şanyu unvanıyla Hunların başına geçti (4).
Mete Dönemi (MÖ 216 - 174)
Mete tahta geçer geçmez doğu komşuları olan Donghular (Moğollar), elçi göndererek vefat eden Teoman'ın en değerli atını istediler. Göçer kültüründe ölenin atı en değerli miraslarından biri olarak kabul ediliyordu. Mete, mahiyetinin itirazlarına rağmen atı hediye olarak göndermeyi kabul etti. Ardından bir elçi daha gönderip Mete'nin cariyelerinden biri istediler. Moğol kültüründe bir kişinin kadınını almak, o kişiyi aşağılamak anlamına geliyordu. Türklerde ise bu bir ırz ve iffet meselesiydi. Mahiyetinin itirazlarına rağmen bu isteği de kabul ederek cariyesini göndermeyi kabul etti. Donghular, Hunların tavizkâr tavırlarından cesaret alarak iki ülke arasında, iskan edilmemiş ancak yaklaşık 500 kilometre genişliğinde (1000 Li) bir bölgeyi işgal ettiler ve Hunlardan artık bu topraklara girmemelerini istediler. Mete, konuyu mahiyetine danıştığında kimse itiraz etmedi. Ancak Mete, bu duruma hiddetlenip devletin temelinin toprak olduğunu söyleyerek bu isteği makul karşılayanları idam ettirerek derhal ordusunun başına geçti ve Donghular üzerine yürüdü. Hunlardan böyle bir hamle beklemeyen Donghular, ağır bir mağlubiyete uğradılar ve zaman içerisinde Hunların tebaası haline geldiler (5).
Mete, Donghu seferinin ardından hızla güneydoğu komşusu Yüeçiler üzerine yürüyerek bir zamanlar barış teminatı olarak esir gönderildiği bu ülkeyi/toplumu mağlup ederek topraklarını hakimiyeti altına aldı. Ardından iç karışıklıklar yaşayan Çin'e yürüyerek Sarı Irmak'ı aşıp Loufan ve Baiyang beyliklerinin topraklarını ilhak etti. Böylelikle Teoman döneminde kaybedilen topraklar yeniden ele geçirilmiş oldu. Mete, ilhak ettiği bölgenin sınır güvenliğini sağlamak amacıyla Yan ve Dai beyliklerine saldırdı ve yeni sınır komşularının olası saldırılarına karşı gözdağı vererek önlem almış oldu. Ardından yönünü kuzeye çevirerek Hunyu, Kırgız, Çuşe, Dingling ve Longşin halklarını hakimiyet altına aldı ve tebaası haline getirdi (5).
Mete, bozkırın tartışmasız ve en güçlü lideri haline gelerek bölgedeki tüm halkları kendine bağladı. 300 Bin'in üzerinde yay geren süvariyle birlikte Altaylardan Kingan Dağlarına, Sibirya ormanlarından Gobi ve Taklamakan çöllerini içine alan çok geniş bir sahaya hükmediyordu (5).
Baydeng Savaşı
Hunlar güçlenirken diğer tarafta Çin'de Han İmparatorluğu kurulmuş, istikrar yeniden sağlanmıştı (M.Ö. 206). Yeni İmparator Gao, Hunların ilerleyişini engellemek için komutanı Han Şin'i Mayi Şehrine gönderdi. Mete de buraya büyük bir ordu sevk ederek şehri kuşattı ve komutanı teslim alarak güneye doğru ilerleyip Goucu Dağı'na aşarak Taiyuan'a yürüdü. Bu kez İmparator Gao, bizzat ordusunun başına geçerek Jinyang dağının eteklerine kadar ilerleyen Hunların üzerine yürüdü. Hava şartları çok ağırdı ve yoğun kar yağışı olası bir savaş durumunda iki taraf içinde yıpratıcı olacaktı. Mete, geri çekilerek Çin ordusunun üzerine gelmesini sağladı. Çin ordusu, az sayıdaki askeriyle zayıf görünen Hun ordusunu kovalamaya başladı. Hunları yok etmek için hızlı hareket eden Gao, 320 Bin kişilik piyade ordusu yavaş olduğu için hızlı hareket edebilen kuvvetlerle önden giderek Pingçeng'e kadar ulaştı. Mete, İmparatorun yönettiği kuvvetleri kendi hattına çekerek Baydeng dağında kuşattı. Kuşatmanın içinde sıkışan ve geride kalan ordusuyla irtibatı kesilen İmparator ve ordusu, 7 gün süren kuşatmada çaresiz kalmışlar, çetin hava şartlarında savaş tecrübesi olmayan askerlerin kısmı ölmüş, bir kısmının parmakları donarak kopmuş, kalanları ise savaşamayacak hale gelmişti. İmparator Gao, Mete'nin Çinli eşine gizlice bir elçi göndererek yardım etmesini istedi. Bunun üzerine eşi, Mete'ye iki tarafın birbirine zarar vermemesini, Hunların Çin'i ele geçirse bile orada yaşamayacağını, ayrıca İmparatoru koruyan ruhların gazabından korkması gerektiğini telkin etti. Bunun üzerine Mete, İmparatoru öldürmek için acele etmedi ve kendisine sığınan Çinli generallerin gelmesini bekledi. Ancak generallerin zamanında gelmemesi üzerine ihanete uğramış olabileceğini düşünerek kuşatmayı açıp İmparatorun kaçmasına izin verdi. Çin, bu mağlubiyetin üzerine Hunlarla barış yapmak amacıyla "Heçin sistemi" ile hanedan üyesi bir kadını Mete'ye eş olarak gönderdi (6).
İmparatoru Gao yaşadığı ağır mağlubiyetin utancıyla bir süre sonra vefat etti (MÖ 194). Yerine geçen Hui döneminde Çin iç karışıklıkları çözemedi. İmparatora isyan etmek isteyen Çinli komutanlar Hunlara sığınıyor, Mete de bu komutanları üzerinden barış anlaşmasına rağmen Çin topraklarına yağma akınları düzenliyordu. Hui'nin ölümü üzerine Çin, ölen İmparator Gao'nun karısı İmparatoriçe Gao tarafından yönetildi. Mete, Çin'i tümüyle tahakkümü altına almak amacıyla İmparatoriçe'ye gönderdiği bir mektupla evlenme teklif etti. İmparatoriçe, bu teklife çok sinirlenip 100 Bin kişilik bir orduyla Hunların üzerine yürümeyi düşünse de, mahiyeti, Gao dönemindeki ağır mağlubiyeti hatırlatarak Hunları mağlup edemeyeceğini, yumuşak bir dille karşılık verip barışın sağlanması gerektiğini telkin ettiler. Bunun üzerine İmparatoriçe, "yaşlıyım, dişlerim döküldü, yürüyemiyorum" gibi ifadelerin yanında ülkesi için "zavallı memleketimize karşı affedici olunuz" diyerek kendisinin yerine hanedan bir kadın gönderip "Heçin Sistemi" ile barışın devam etmesini sağladı (7).
İmparatoriçe M.Ö. 179'da vefat etti ve Çin tahtına Şiao Ven geçti. Sulh hali aynı şekilde devam etti. Ancak Hunların Sağ Bilge Beyi, Çin topraklarına inerek barış hukukunu çiğneyip Çin topraklarında yağmalar yapmıştı. Bunun üzerine yeni imparator Ven, 80 Bin kişilik bir orduyu Sağ Bilge Beyi üzerine Gaonu'ya gönderdi. Sağ Bilge Bey, gelen orduları öğrenince kaçarak bölgesini terk etti. Ancak Çin ordusu, ortaya çıkan bir iç isyan nedeniyle geri dönmek zorunda kaldı. İmparator Ven, Mete'ye mektup göndererek barış halinin sona erdiğini bildirdi. Mete, yanıtında Bilge Beyinin kendi emri dışında hareket ettiğini ve barışa ihanet ettiğini, gerekli cezaya çarptırılacağı yanıtını gönderdi. İmparator, bu yanıta rağmen Hunların üzerine yürümeyi düşünse de mahiyetinin de telkinleriyle barış politikasını uygulamak zorunda kaldı (M.Ö. 174) (8).
Mete, bu anlaşmadan kısa süre sonra vefat ettiğinde Hunlar, o güne kadar sahip olduğu en geniş sınırlara ulaşmıştı.
Laoşang Dönemi (MÖ 174-160)
Mete'nin vefatından sonra oğlu Kiok/Jiyu, Laoşang unvanıyla tahta geçti. Çin, yeni Hun beyi döneminde de barışın devamı için Heçin sistemini işleterek hanedandan bir prenses gönderdi. İmparator, Prenses ile birlikte harem ağası olan Conghang Yue'yi görevlendirdi. Aslen Çinli olmayan Yue, Çin'in hüküm sürdüğü Yan halkına mensuptu ve görevini tamamladıktan sonra geri dönmeyerek Şanyu'nun (Hun Beyi) hizmetine girdi. Haremağası Yue, ilerleyen dönemde Hun devletiyle Çin arasındaki ilişkilerde bir diplomat gibi hareket edecek, Hun devletine çok önemli hizmetlerde bulunacaktır.
Laoşang ve aslında tümüyle Hunlar, Çin devletinin sosyal hayatına, giyim ve kültürüne özeniyordu. Yue, Şanyu'nun değişen dünya görüşünün Hun milleti için tehlikeli olduğunu görerek bir takım uyarılarda bulundu. Bu uyarılar bir yönüyle Hun devletinin Çinlileşmesinin önüne geçmiş, Mete Han sonrasında Hun-Çin politikalarındaki olası sapmaların bir dönem için önüne geçmiştir.
Yue'nin tavsiyeleri; Hunları güçlü kılan Çinlilerden farklı olmaları ve Çin'e bağımlı olmamalarıdır. Çin elbiseleriyle (ipek) ata binerseniz yırtılır, o zaman anlarsınız ki deri ve keçe elbiseler daha sağlam ve güzeldir. Çin içecekleri de kımız kadar yararlı ve güzel değildir. Şanyu, geleneklerini değiştirmek istiyor. Böyle giderse Hunlar Çin'e tabi olacaklardır (9).
Ayrıca Yüe, Hunlara yazı yazmayı, sayı ve hesap tekniklerini öğreterek, ilerleyen yüzyıllarda Orhun yazıtlarında karşımıza çıkan yazılı geleneğin (Runik/Orhun Alfabesi) temellerini atmıştır. Hunlar, bu dönemden itibaren Çin ile yazışmalarında bu yazıyı (Orhun Alfabesi) kullanmış, hayvanlarını, mallarını ve ordularını Yüe'nin öğrettiği tekniklerle kaydetmiştir.
Laoshang döneminde, Yue'nin de katkılarıyla devlet teamülleri oturmuş, diplomatik ve askeri bir takım yöntem değişikliklerine giderek devlet yapısı güçlendirilmiştir. Diğer taraftan Çin, Hunlara karşı sürekli bir barış ortamı sağlamak amacıyla hediyeler ve Heçin sistemi ile prensesler göndererek kuzeyden gelecek olası tehditleri önlemeye çalışmıştır. Hunlar ise kimi zaman sınır anlaşmazlıkları, kimin zaman da Çinlilerin içinde bulundukları zor durumdan istifade etmek amacıyla barış ortamına rağmen küçük çaplı saldırı ve yağma akınları yürüterek varlığını hissettirmiş, Çin devletini tahakkümü altına almaya yönelik politikalar gütmüştür.
Not: Heçin Sistemi, iki hükümdar arasında yapılmakta, hükümdarlardan biri ölür ya da değişirse anlaşma sona ermektedir. Bu nedenle her hükümdar değişikliğinde anlaşmanın yenilenmesi gerekir. Hunlar, anlaşmanın yenilenmesi için elçinin gönderilmesi gecikirse varlıklarını hissettirmek için saldırılar düzenleyerek baskı altında tutarlar.
Çin'de İmparatorun değişmesiyle birlikte Hunlar, 140 Bin atlıdan oluşan orduyla Çin topraklarına girip Cunuo ve Şioguan şehirlerine saldırdılar (M.Ö. 166). Bölgenin komutanı Ang'ı öldürüp Pengyang'a kadar ilerlediler. Yeni İmparator Ven, 100 Bin atlıdan oluşan bir orduyu bölgeye gönderdi. Ancak Hun ordusu geri çekilmişti. Bundan sonra da Hunlar pek çok kez Çin topraklarına girerek saldırı ve yağma faaliyetlerinde bulundular. Nihayet Çin İmparatoru barış yapmak zorunda kaldı ve gönderdiği elçiyle barış yeniden tesis edildi.
Laoshang dönemi, genel olarak devletin kazanımlarını koruduğu, devlet teamüllerini oturttuğu, Çin ile barışın yenilendiği bir dönem olmuştur.
Junçen Dönemi (MÖ 160-126)
Laoshang'ın ölümünden sonra yerine oğlu Junçen geçti. Babasının danışmanı Yue, bu dönemde de Hunlara hizmet etmeye devam etti. Hükümdar değişikliği nedeniyle önceki barış geçerliliğini yitirmiş ve tazelenmesi gerekiyordu. Çin, vakit kaybetmeden yeni elçiler gönderdi ve barış yenilendi. Ancak Çin, sınırlarını Hunlara kapatma kararı almıştı. Çin pazarlarında ticaret yapamaz duruma gelen ve Çin mallarını tüketmeye alışan Hunlar bundan rahatsız oldular. Junçen bu durumu barış hukukuna aykırı görerek her biri 30 Bin atlıdan oluşan iki orduyla Şangjun ve Yuncong'a saldırdı. Çin ordusu karşı saldırı için ordusunu gönderse de Hunlar geri çekildiler ve sonuç alamadılar (MÖ 157). Kısa süre sonra İmparator öldü ve yerine Jing geçti.
Yeni İmparator, barışı yenilemek için Cao beyi Sui'yi elçi olarak görevlendirdi. Bu esnada Vu ve Çu beyleri Çin'e isyan edince Cao Beyi Hunlarla bir anlaşma yaptı; buna göre Cao da Çin'e saldıracaktı. Anlaşma henüz yapılmadan Hunlarda Çin'e saldırmak için yola çıktı. Ancak Cao beyini Çin ordusuna mağlup olması üzerine geri dönmek zorunda kaldı. Ardından İmparator, yarım kalan barışı tesis etti ve Jing döneminde sulh sağlandı (10).
Jing'in ölümü sonrasında yeni imparator Vu oldu (MÖ 140). İmparator, yeni bir saldırıya maruz kalmadan barışı yeniledi. Ayrıca Çin sınırındaki kısıtlamalar da kaldırıldı. Fakat İmparator bu mutedil tavrının aksi yönde politikalar güdüyordu. Hunların barışı bozmasını sağlayarak meşru bir savaş ortamı sağlamak amacıyla Nie Yi adlı bir görevliyi Hunlarla gizli anlaşma yapması için görevlendirdi. Bu anlaşmaya göre Yi, Hunların saldırısı sonrasında mukavemet göstermeyecek ve Mayi'de ki tüm malları Şanyu'ya verecekti. Junçen, bu gizli anlaşma üzerine 100 Bin kişilik ordusuyla Mayi'ye sefer düzenledi. İmparator 300 Bin kişilik bir ordu görevlendirip Mayi'de Hunlara pusu kurdu. Şanyu Junçen, yolda çobansız otlayan hayvanları görüp şüphelendi. Yenmen şehrindeki garnizonlara saldırdığında burada ele geçirdiği askerlerden kendisine kurulan pusuyu haber alınca geri çekildi. Çin'in oyunu ortaya çıkınca Hunlar ile Çin arasında uzun süredir devam eden barış hali ortadan kalktı. Yıllarca devam eden savaşlarda Hunlar Çin sınırlarına art arda akınlar düzenlediler (11).
Çin, Hunlara karşılık vermek istese de Hun atlıları hızla saldırıp Çin orduları müdahale edemeden geri çekiliyordu. Bunun üzerine 40 Bin kişilik atlı bir Çin kuvveti MÖ 129'da, Çin pazarlarına yakın bölgelerde yaşayan Hun obalarına saldırarak halktan çok sayıda Hunluyu öldürüp esir aldılar. Ardından Hunların saldırılarıyla 7 Bin kayıp veren Çin kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. Ertesi yıl, 200 Bin kişilik büyük bir Hun ordusu Çin topraklarına girdi. Liaoşi ve Yuyang valilerini öldürüp Yenmen topraklarına ulaştılar. İmparator, bu saldırılara karşılık olarak Hunların Sarı Irmak'ın güneyindeki topraklarını işgal edip bölgeyi şehirleştirmeye başladı. Hunlar ise karşılık olarak Zaoyang topraklarını ele geçirip Hun mülkü yaptılar.
Junçen dönemi, barış halinin kalıcı olarak sona erdiği ve Hunların zayıflamaya başladığı kritik bir dönem olarak kayda geçmiştir.
Yiçişie Dönemi (MÖ 126-114)
Junçen'in ölümü üzerine yerine oğlu Yudan geçecekti. Ancak Sol Bilge Bey Yiçişie, veliahtı mağlup edip cebren tahta geçti. Anlaşılacağı üzere Hunlarda zayıflamanın ilk belirtileri taht mücadeleleriyle kendini göstermiştir. Yudan, tekrar Hunların başına geçebilmek ümidiyle Çin'e sığındıysa da kısa süre sonra hayatını kaybetti.
Yiçişie, hakimiyetini pekiştirmek için Çin'e karşı zafer kazanmak üzere harekete geçti. Onbinlerce atlıdan oluşan kuvvetlerle Daijun'a saldırdı. Ardından Yenmen'e girip yağmalar yaptı. Ertesi yıl her biri 30 Bin atlıdan oluşan ordusuyla Daijun, Dingşiang ve Şangjun'a saldırdı. Sağ Bilge Bey'de Sarı Irmak'ın güneyine ilerek Çin'in şehirleştirdiği eski Hun topraklarına saldırılar düzenledi. Çin'e ağır kayıplar verdiren bu saldırıların amacı imparatoru barış sağlamaya zorlamaktı. Ancak eskisinden daha güçlü olan Çin, Hunlardan kesin olarak kurtulmak istiyordu. İmparator, 100 Bin askerlik bir kuvvetle harekete geçip Hun topraklarına girdi. Saldırıya hazırlıksız, üstelik sarhoş haldeyken yakalanan sağ bilge bey, ordusunu arkasında bırakıp yanına aldığı az bir kuvvetle kaçıp canını kurtardı. Ardında bıraktığı kuvvetler Çin ordusu tarafından ağır bir mağlubiyete uğratıldı (MÖ 125).
Hunlar, Çin'e yeni bir saldırı düzenlemek için 10 Bin atlıdan oluşan bir orduyla Daijun'a girdilerse de Çin'in küçük savunma birliklerini mağlup etmekten daha fazlasını yapamadılar. Bu durum Hun boylarının ve tabi olan diğer halkların şanyuya bağlılığını da zayıflattı. MÖ 123'de Çin, 6 büyük general komutasındaki 100 Bin kişilik bir orduyla Hunların üzerine yürüdü. Büyük generallerden biri olan Cao Şin, Çin'e sığınan bir Hun yabgusuydu. Hunlar, gelen Çin ordularına karşı başarılı bir mücadeleye girişerek Çin akınlarını durdurmayı başardı. Şanyu Yişişie, Cao Şin'in yabguluğunu alarak emrinde bir görev verip kardeşiyle evlendirdi. Sonrasında ise görüşlerine değer verdiği bir danışmanı olarak yakınında tuttu. Cao Şin'in Şanyu'ya tavsiyeleri, Hun tarihi açısından tarihi bir kırılmaya yol açacaktır.
Cao Şin, Hunların kuzeye çekilmeleri durumunda gelen Çin ordularının Hun topraklarında yorulacağını, böylece hem Çin saldırılarına karşı hazırlık yapmak için zaman bulacaklarını hem de Çin ordusunun güç kaybedeceğini salık veriyordu. Bu hareket tarzı kısmen faydalı olsa bile Hunların güneyde kaybettikleri toprakları geri alabilme olanaklarını tamamen ortadan kaldırıyor, güneyde kaybedilen toprakların Çin'e terk edilmesi anlamına geliyordu. Nitekim MÖ 121'de 10 Bin kişilik bir Çin kuvveti Gansu'ya girerek kenti tümüyle ele geçirdi. Aynı yıl stratejik öneme sahip Çilian dağları da Çin hakimiyetine girdi. Hunlar güneye inip Daijun ve Yenmen'e girdiler. Hun ordusunu karşılamak için gönderilen Çinli kuvvetler Sol Bilge Bey komutasındaki Hun ordusu tarafından tamamen yok edildi. Ancak Gansu kurtarılamadı. Şanyu Yiçişie, Gansu'yu savunmayan Kunye ve Şiutu Beylerine çok kızmıştı. Beyleri yanına çağırdı, ancak öldürüleceklerini düşünen beyler Çin'e sığınma kararı aldılar. Kunye beyi, Şiutu beyini öldürerek tabasını kendisine bağlayıp güçlendi ve 100 Bin kişilik tabasıyla Çin'e sığındı. Gansu'nun kaybedilmesi Hunlar için mağlubiyetle başlayan sürecin çöküş dönemine evrilmesine yol açtı.
Çin, zayıflayan Hunları tümüyle bertaraf etmek amacıyla 100 Bin atlıdan oluşan bir kuvveti Hun topraklarına gönderdi (MÖ 119). Çanyu Yiçişie, Gobi Çölü'nün kuzeyine konuşlanarak Çin kuvvetlerinin karşısına çıktı. Ancak Hun ordusu doğudan ve batıdan ağır kayıplar alarak Çin ordusu tarafından kuşatıldı. Şanyu, yanında birkaç yüz atlıyla kuşatmayı yarıp geri çekildi. Ancak ardında bıraktığı Hun ordusu Çin ordusu karşısında ağır bir bozguna uğradı. 80-90 Bin Hun Çin kuvvetlerince öldürüldü (12).
Savaş alanından kaçan Şanyu'ya uzun süre ulaşılamamıştı. Öyle ki öldü sanıldığından Sağ Luli bey kendisini Şanyu ilan etmişti. Yiçişie ortaya çıkınca makamına tekrar geçti. Alınan ağır mağlubiyetler üzerine Çin ile barış kaçınılmaz hale gelmişti. Şanyu, Çin'e elçi göndererek barış yapmak istediğini bildirdi. Ancak gelen Çin elçisi Hunların Çin'e bağlanmalarını teklif etti. Bu teklife tahammül edemeyen Şanyu, Çin elçisini öldürdü. Bunun üzerine Çin, yeniden Hunların üzerine saldırmayı düşünse de Çin generali Çubing'in ölümü üzerine Çinliler bir süre Hunların üzerine ordu görevlendirmedi.
Vuvey Dönemi (MÖ 114-105)
Yiçişie'nin ölümü sonrasında yerine Vuvey geçti (MÖ 114). Çin saldırıları birkaç yıl kadar ara vermişti. Bu süre zarfında Çin, güneyindeki düşmanları Yueleri mağlup ederek bir anlamda cepheyi daralmış oldular. Hunlar dışındaki tüm tehditler bertaraf edilmişti. Hunlar ise zayıflamış ancak halen bir tehdit olarak Çin dış politikasının ana unsuru durumundaydı. Bu süre zarfında 15 Bin kişilik bir Çin ordusu Hun topraklarına girmiş ancak kimseyle karşılaşmamışlardı. (13)
Çin İmparatoru, 180 Bin kişilik muazzam bir orduyla Şuofang'a girdi. Hunlara elçi gönderip "Ya güneye gelip savaşın, ya Çin'e tabi olun. Yoksa kuzeydeki acı topraklarda saklanarak ölürsünüz" diyerek meydan okudu. Şanyu, Çin elçisini bu küstah meydan okumaya cüretle karşılık verip Çin elçisini öldürdü. Çin, Hunların bu tavrına karşılık vermedi. Hunlar ise onurlu bir barış için Çin sarayına bir elçi daha gönderdi. Ancak güçlenen ve genişleyen Çin, eskisi gibi Hunlara vergi vermek niyetinde değildi. Bilakis, Hunları tabası olması dışında barış için herhangi bir teklifi söz konusu bile etmiyordu. (14)
Çin, kuzey-doğu hattında genişleyerek Kore'yi hakimiyeti altına aldı. Batıda ise Jiuçun Şehrini kurup Hunlar ile Tibetliler arasındaki irtibatı kesti. Hunlara karşı da Vusunlar (Moğollar) ile yakın ilişiler kurdular. Vusun beyine Çinli bir prenses gönderildi ve Hun topraklarını Şuanley bölgesine kadar Çin'e kattığını ilan etti. Kuzeye çekilen Hunlar, Çin'in bu hamlelerine herhangi bir karşılık veremediler.
Vuvey, Çin'in barışçıl politikalardan tümüyle vazgeçtiğini anlamıştı. Çin'in Hunları dikkate alması ve yeniden vergi ödemesi için Hunların güçlenmeleri ve Çin için tehdit oluşturmaları gerekiyordu. Hakimiyeti döneminde iyice güç kazanmadan Çin'e karşı koymanın mümkün olmadığını bilen Şanyu, Çinlerin Hun topraklarında ilerlemesine karşı koymadı. Öyle ki; Çin elçilerinin Hun geleneklerine saygısızlık ederek Şanyu'nun otağına girmek için bastonlarını bırakıp yüzlerini boyamayı reddediyorlardı. Şanyu, buna rağmen elçilerle görüşmek için otağının dışına çıkarak barış görüşmeleriyle zaman kazanmaya çalışıyordu. Çin elçisi barışın sağlanabilmesi için Şanyu'nun oğlunu Çin'e teminat olarak göndermesi şartını öne sürdü. Bu teklif, tıpkı Toman'ın oğlu Mete'yi Yüecilere teminat olarak göndermesi gibi karşı tarafın üstünlüğünü kabul etmek anlamına geliyordu. Elçilere herhangi bir yaptırım uygulamadan teklifleri geri çeviren Şanyu, zaman kazanmak için soylu bir Hunluyu Çin'e elçi olarak göndererek barış görüşmelerini devam ettirdi. İhtiyacı olan zamanı kazanıp hazırlıklarını tamamlayan Vuvey, Çin'e gönderdiği elçinin hastalanıp ölmesini bahane ederek ordusuyla Çin'in üzerine yürüdü. Ancak Şuofang'ın doğusunda konuşlanan güçlü Çin ordusunu mağlup edemedi. Vuvey'in bu hamlesi Çin'e karşı gösterilen son ciddi mukavemet olmuştur.
Canlişu Dönemi (MÖ 105-102)
Vuvey'in vefatından sonra yerine küçük yaştaki oğlu Canlişu geçti. Çin, Hunlar arasında iç karışıklık çıkartmak amacıyla faaliyetlere giriştiler. İmparator, Şanyu'ya baş sağlığı için bir elçi görevlendirirken diğer taraftan taht kavgası çıkartmak amacıyla Sağ Bilge Bey'e de bir elçi gönderdiler. Bu elçi yoldayken ele geçirilip tutuklandı. Hunların tutsak ettiği Çinli elçi sayısı 10'a ulaşmıştı. Aynı şeklide Çin'de de 58 hun elçisi tutuklu bulunuyordu (15).
Genç Şanyu Canlişu hırslı ve Çin'e karşı saldırgan bir tutum içerisindeydi. Diğer taraftan Şanyu'ya bağlılık zayıflamış, ihtilalle Şanyuluğu ele geçirmek isteyenler ortaya çıkmıştı. Ayrıca MÖ 103'de çok ağır bir kış yaşandı. Giderek kuzeye çekilmiş olan Hunlar, kışı daha çetin geçtiği bu coğrafyada tabiat şartlarının da ağırlığı nedeniyle zor bir dönem yaşadılar. Siyasi istikrarsızlığın yanında hayvanların kırılması, açlığın ortaya çıkması Hunların idari yapısında da zafiyete yol açtı. Sol Bilge Bey, Şanyu'yu öldürmek ve yerine geçmek için harekete geçti. Çin'e elçi gönderip 20 Bin kişilik bir Çin ordusunun bölgeye gelmesini istedi. Çin'in gönderdiği kuvvetler Hun topraklarına girdiler. Ancak durumdan haberdar olan Şanyu, 80 Bin kişilik kuvvetle harekete geçip Sol Bilge Bey'i ele geçirdikten sonra Çin ordusunu mağlup etti. Şanyu ardından Şouşiang kalesine saldırdı ancak netice alamadı. Ertesi yıl ise hastalanarak vefat etti (MÖ 102).
Goulihu Dönemi (MÖ 102 - 101)
Zaten küçük yaşta tahta geçen ve kısa süre sonra hayatını kaybeden Canlişu öldüğünde çocuğu bebek yaştaydı. Amcası Sağ Bilge Bey Goulihu başa geçti. Hunların kuzeye çekilmesi üzerine Hun topraklarını ilhak eden Çin, buralarda kaleler kurmaya başlamıştı. Günümüz Moğolistan'ının Kerülen kıyılarına kadar genişleyen Çin toprakları, Hunların ilerleyişini Çin'e ulaşmadan engelleyebilecek hale geldi. Hunlar önceleri kalelerin yapımına engel olmak ve yapılan kaleleri dağıtmak amacıyla harekete geçse de Çin'den gelen büyük bir ordunun bölgeye ulaşmasıyla geri çekilmek zorunda kaldılar.
Çin'e karşılık vermek amacıyla Fergana'yı ele geçiren Çinli komutan Erşi Generali'ne dönüş yolunda saldırmaya çalıştılarsa da başarılı olamadılar. Goulihu, o kış hastalanıp yeğeni Canlişu gibi vefat etti.
Judihou Dönemi (MÖ 101 - 96)
Goulihu'nun vefatı üzerine kardeşi sol bilge bey Judihou Şanyu oldu. Genç sayılacak bir yaşta tahta geçen yeni Şanyu, Çin'e karşı koyabilmek amacıyla kardeşi Vuvey gibi zaman kazanmak için Çin'e karşı mutedil bir politika izledi. Öyle ki; Çin imparatoru bir fermanla İmparator Gao'nun intikamını aldıklarını ilan ederken Judihou, "Ben çocuğum, Çin göğün oğlu, bizim ağabeyimizdir. Onu gözetlemeye nasıl cüret ederim" diyecek kadar yumuşak bir dış politika izlemişti. Tutuklu bulunan Çin elçilerini de serbest bırakan Şanyu, Çin'den gelecek olası bir saldırıyı geciktirmeye, güçlü bir ordu toplayabilmek için zaman kazanmaya çalışıyordu. Bu politikayı okuyan Çin, zaman kaybetmeden 30 Bin kişilik bir kuvvetle Hunların üzerine yürüdü. Şanyu, eş değer bir kuvvetle Çin ordusuna karşılık verdi. Ağır kayıplar verseler de Çin ordusunu dağıtmayı başardı. Öyle ki her on Çinli askerden yedisi öldürülmüştü.
Hunların bu beklenmedik zaferi Çin'i daha güçlü bir kuvvet toplamaya sevk etti. İkinci kez gelen Çin orduları daha kuvvetli olsalar da Judihou'da tahmin ettiklerinden çok daha güçlü bir orduyla karşılarına çıktı. Bu kez Hun kuvvetleri öyle ağır bir üstünlüğe sahiptiler ki Çin'e geri dönebilenlerin sayısı sadece 400 kişiydi (16).
MÖ 97'de, o güne kadarki en kalabalık Çin ordularından biri yola çıktı. 220 Bin askerden oluşan Çin birlikleri Hunlara karşı son darbeyi vurmak üzere harekete geçtiler. Şanyu, 100 Bin askerle Tula'nın güneyinde konuşlandı. 10 günden fazla süren çarpışmalarda her iki tarafta tam olarak galibiyeti elde edemedi. Ancak Çin geri çekilmek zorunda kaldı ve Hunlar başarılı bir savunma savaşı gerçekleştirmiş oldular.
Çin, son başarısız seferi üzerinden sonraki beş yıl boyunca tekrar bir kuvvet gönderemedi. Bu süre zarfında Hunlar yeniden güçlenme fırsatı buldular. Şanyu Judihou ise bu savaştan kısa bir süre sonra vefat etti.
Hulugu Dönemi (MÖ 96 - 85)
Hulugu, babasının veliahtı ve sol bilge beyi olarak Şanyu oldu. Tulu ırmağındaki son muharebenin ardından gücünü toparlama fırsatı bulan Hunlar, MÖ 90'da Shanggu ve Vuyuan'a sefer etti. Hunların Çin komutanları öldürüp kuvvetlerini dağıtması üzerine İmparator, Erşi Generali'ni emrinde 70 Bin kişilik bir kuvvetle Hunların üzerine gönderdi. Ayrıca biri 30 Bin, diğeri 40 Bin kişilik bir kuvvet daha yola çıkmıştı. Çin kuvvetlerinin yaklaştığının öğrenilmesi üzerine Sol Bilge Beyi Tulu ırmağını geçip Douşian Dağı'nda konuşlandı. Şanyu ise emrindeki seçkin kuvvetlerle Guju Irmağını geçti. İlk çarpışma Tulu ırmağı yakınlarında oldu. 9 gün süren şiddetli çarpışmaların ardından her iki tarafta ağır kayıplar verdiler. Ancak Çin ordusu Hunların savaş yöntemlerini öğrenmiş ve onlara karşı kullanmakta ustalaşmıştı. Zira Çin'e sığınan Hunlular bu savaşta önemli rol oynamışlardı. Nihayet en kalabalık kuvvetlerin başında bulunan Erşi Generali, yorulan ordusunu toparlamak için Hangay Dağlarına çekildi. Bunu öğrenen Şanyu, 50 Bin kişilik ordusuyla Çin ordusunu kuşattı ve Erşi Generali'ni teslim olmaya zorladı. Çin'de ki iç karışıklıklar nedeniyle ailesinin tutuklandığını öğrenen general, teslim olarak Hunlara sığındı. Şanyu, bu ünlü generale hürmet gösterdiği gibi kızıyla evlendirdi, sonrasında ise fikirlerine değer vererek yanında tuttu (17).
Hulugu, MÖ 89'da Çin'e elçi göndererek ilişkileri yumuşatmaya çalıştı. Gönderdiği mektupta "Güneyde Büyük Çin, kuzeyde kudretli Hun vardır. Hun, Göğün Oğlu'nun kibirliği oğludur, küçük kaideler için kendisini zahmete sokmaz. Bugün Çin ile aramızda büyük bir geçit açmak, Çin sarayından bir kızı eş olarak almak istiyorum." diyerek barış tesis etmeye çalıştı. Mektuba karşılık Çin'den gelen elçi, Çin'de yaşanan bir olaya atıfla Hunlara hakaret edince tutuklandı. Bunun üzerine barış denemesi yine başarısızlıkla sonuçlandı (18).
Şanyu, ünlü Çin komutanı Erşi Generali'ne karşı hep hürmetle davranıp fikirlerine değer verdi. Ancak bu durum diğer Hunlu komutanların hoşuna gitmiyordu. Komutanlardan Vey Lü, Şanyu'nun Kamına (Şifacısı) bir takım sözler söyleterek Erşi Generali'nin öldürülmesini sağladı. Ardından geçen birkaç yıl boyunca Hun topraklarında ağır geçen bir kış dönemi başladı. Aylarca yağan kar nedeniyle hayvanlar kırıldı, insanlar hastalıklarla boğuştu, ürün çıkmadı, çok sayıda insan hayatını kaybetti. Şanyu, olanları Erşi Generali'ne karşı yapılan haksızlığa yorarak generalin anısına bir tapınak inşa ettirdi.
Hulugu Şanyu, MÖ 85'de Çin'e elçi gönderecekken öldü. Hulugu, vefatından önce yerine oğlunun değil kardeşi Sağ Luli Beyi'nin geçmesini salık vermişti. Ancak Vey Lü gibi bir kısım komutanlar bir araya gelip Hulugu'nun eşiyle plan yaptılar ve Şanyu yaşıyormuş gibi gösterip bir buyruk yayınladılar. Bu yolla Sol Luli Beyi Huyandi Şanyu olarak tahta çıkartıldı (17).
Huyandi Dönemi (MÖ 85 - 68)
Yeni Şanyu, ilk iş olarak Çin'e elçi gönderip barış teklifini iletti. Diğer taraftan taht mücadelesinde kaybeden Sol Bilge Bey ve Sağ Luli Bey halklarıyla birlikte güneye inerek Çin'e tabi olmak istediler. Ancak başaramayabileceklerini düşünerek önce Vusunlara sığınmayı düşündüler. Şanyu durumdan haberdar olunca Hun birliğinden ayrıldılar. Şanyu'nun yaşının küçük olması dolayısıyla Hunların idaresini Şanyu'nun annesi üstleniyordu. Buna rağmen Hun orduları Çin topraklarına girerek Dai'ye saldırdılar. Hun halkı Şanyu'nun yaşının küçük olması ve Çin'den gelecek saldırılar nedeniyle tedirgindi. İsyancı beylerden Vey Lü, Çin sınırına yakın Hun bölgelerinde şehirler kurarak savunma yapılmasını önerdi. Bu öneri önce ciddiye alınıp şehir inşasına başlansa da faydası olmayacağı anlaşıldığından vazgeçildi. Olası Çin saldırısına karşı mutedil bir politika izlemek amacıyla esir tutulan Çinli elçilerden ikisi Çin'e geri gönderildi (20).
Huyandi, MÖ. 80 yılında kaybedilen Hun toprağı Gansu'ya sefer düzenledi. 20 Bin atlıdan oluşan kuvvetler ağır bir mağlubiyete uğrayarak ordunun neredeyse yarısı kaybedildi. MÖ 78'de tekrar Gansu'ya taarruz etmeye çalışsalar da başarılı olunamadı. Bu son taarruzlardan sonra Hunlar, Gansu'dan tamamen vazgeçtiler ve tekrar taarruz edemediler (21).
Hunlar, güneydeki bölgelerden tamamen vazgeçip kuzeye çekilmeye başladılar. Diğer taraftan Çin'de kuzey hattı boyunca topraklarını genişletti ve ileri karakol-kaleler ile Hun akınlarına karşı pek çok önlem aldılar. Bu önlemler neticesinde Hunların Çin topraklarına saldırıları önemli ölçüde engellendi.
Çin'e karşı başarısız seferlerin yanında Hunların batı komşuları Vusunlar da bir taraftan Çin topraklarına saldırıyor diğer taraftan Hunlarla mücadeleye girişiyorlardı. Şanyu Huyandi, Vusunların Hun mezarlarını açtıkları ve Hun büyüklerinin ölülerine hakaret ettiklerini öğrenip Vusunlar üzerine yürüdü. Vusunlar, Hun saldırılarına karşı koyamayınca Çin'den yardım istediler ancak herhangi bir yardım görmediler.
MÖ 72'de Çin, Büyük Hun Seferi'ni başlatarak, Vusunların da desteğiyle 5 büyük komutan ve 200 Bin atlı ve çevik kuvvetten oluşan orduyla Hun topraklarına girdi. Komutan Çang Hui komutasındaki kuvvetlerle birleşen Vusunlar, Sağ Luli Beyine saldırıp 39 Bin Hunluyu esir edip 700 Bin üzerinde hayvanı ele geçirdiler. Bu kayıp o güne kadar Hunların aldığı en ağır darbe olmuştu. Öyle ki Hunlar, Devletlerinin yıkılmasından Vusunları (Moğollar) sorumlu tutmuşlardır (22).
Şanyu Huyandi, aldığı mağlubiyetten sorumlu tuttuğu Vusunlar üzerine sefere. Amacı Vusunlara da aynı şekilde ağır bir kayıp verdirmekti ancak yolda başlayan ağır kar yağışı Hun ordusunu telef etti. Bir günde yaklaşık 25cm kar yağmış, insanlar ve hayvanlar donarak ölmüşlerdi. Hun ordusundan geriye yalnızca her on kişiden biri sağ olarak dönebilmişti. Hunların içine düştüğü zor durumu öğrenen Dingling'ler kuzeyden, Vusunlar batıdan, Vuhuanlar da doğudan Hun topraklarına saldırdılar. Hun halkının onda üçü saldırılardan ve açlıktan hayatını kaybetti. Tabi olan halklar birer birer Hun konfederasyonundan ayrıldılar. Öyle ki; Çin, Hunların üzerine sadece 3 Bin kişilik bir kuvvet göndererek kalan Hun birliklerini dağıttı. Hatta Çinliler, Hunları tehdit olarak görmediğinden sınırdaki kaleleri bile boşalttılar.
Huyandi, hakimiyetinin 17. yılında vefat etti ve yerine kardeşi Sol Bilge Bey Şulüçuançu geçti.
Şulüçuançu Dönemi (MÖ 68 - 59)
Yeni Şanyu, Çin'in sınır kalelerini boşalttığı haberini alınca Çin topraklarına girmek için harekete geçti. Çin sınırına yakın bir bölgede av tertip ederek fırsatını bulduklarında Çin topraklarına gireceklerdi. Ancak Hun ordusundan kaçan üç atlı, Çin'e sığınıp Hunların niyetini açık ettiler. Saldırıya karşı önlem alan Çin kuvvetleri, Hunlar saldırıya geçmeden harekete geçip Hunlu kuvvetleri bertaraf ettiler. Art arda yaşanan mağlubiyetler neticesinde artık Hun Boyları da Çin'e bağlanmaya başlamışlardı. Önceden ülkenin doğu topraklarına yerleştirilen Hun boyu Şirular halkı ve sürüleriyle birlikte Çin'e sığındılar.
Diğer taraftan yine Hunlara bağlı olan Doğu Türkistan bölgesindeki şehir devletleri birleşip Hunlar aleyhine ayaklandılar (MÖ 67). Turfan bölgesini ele geçirip beyini ve halkını oradan uzaklaştırdılar. Bu duruma hiddetlenen Şanyu, 20 Bin kişilik bir kuvvetle Doğu Türkistan'a sefer etti. Ancak iki yıl boyunca devam eden pek çok çarpışma neticesiz kaldı ve başarılı olamadı. Doğu Türkistan ve Turfan da Gansu gibi Hun hakimiyetinden çıktı.
Hunlar değil Çin ile mücadele etmek, komşularından gelen küçük ölçekli saldırılara karşı bile savunmasız duruma geldiler. MÖ 64'de Dingling'ler üç yıl boyunca Hun topraklarını yağmaladılar. Şanyu, her şeye rağmen son imkanlarıyla 100 Bin kişilik bir ordu toparlamayı başardı. Amacı Çin'e saldırıp yeniden güç kazanabilmekti. Ancak yine ordudan bir asker kaçıp Çin'e sığınarak Hunların planını açık etti. Çin, muhbirlik eden Hunlu hainleri ödüllendirip yüksek rütbeler vererek istihdam ediyordu. Bunu bilen Hunlu askerler, kendi istikballeri için bütün bir Hun ordusunun yok olması pahasına muhbirlik yapmaktan imtina etmiyorlardı. Şanyu, bu durumdan habersiz olsa da Çin sınırına girmek üzereyken ağır bir hastalığa yakalandı. Kan kustuğunu farkeden Şanyu seferi iptal ederek geri döndü. Daha sonra Çin'e elçi göndererek barış yapmak istese de cevap gelmeden vefat etti (MÖ 60).
Huhanye Dönemi (MÖ 59- 31)
Şulüçuançu hastalanınca kurultay toplandı. Şanyu'nun ilk hatunu olan Cuançu Hatun, Sağ Bilge Bey ile gizlice temas kurdu. Sağ Bilge Bey, Lougçeng'de ki kurultaydan ayrılırken Cuançu Hatun, Şanyu'nun çok hasta olduğunu, uzağa gitmemesini söyledi. Birkaç gün sonra Şanyu ölünce Cuançu Hatun, siyasi entrikalarla Sağ Bilge Bey Tuçitang'ı Voyançudi Şanyu ünvanıyla tahta geçirdi.
Tuçi Şanyu, ilk iş olarak Çin'e elçi gönderip barış görüşmelerini başlatmak istedi. Ardından Şulüçuançu'ya yakın olan mevki sahibi beyleri gaddarca öldürüp oğulları, kardeşleri ve diğer yakınlarını da tasfiye etti. Yerlerine oğullarını ve kendine yakın olanları atayarak hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalıştı. Eski Şanyu'nun oğlu Jihouşan, üvey annesinin entrikaları neticesinde tahta geçememişti. Yeni Şanyu tarafından öldürüleceği kaygısıyla kaynatası Vuçanmu'ya sığındı. Vuçanmu Hunlara tabi olmuş Vusun (Moğol) halkındandı. Vusunlardan aldığı destek neticesinde 40-50 Bin kadar kadar kuvvetle kendisini Huhanye ünvanıyla Şanyu ilan edip Voyançudi üzerine sefer etti. Tuçi, Huhanye'nin saldırısı karşısında kardeşi Sağ Bilge Bey'den yardım istese de; ağabeyine halkın kendisini sevmediğini, yardım etmeyeceğini, yardım görmek içinde kendisine gelmemesini söyledi. Bunun üzerine Tuçi intihar etti ve Hun tahtına Huhanye geçti (MÖ 58).
Huhanye, Hunların Çin'e karşı mukavemet gösteremeyeceği düşüncesiyle mutedil bir politika izledi. Bu politikaya göre Hunların ayakta kalabilmesi için Çin'e bağlanması elzemdi. Bu politika doğrultusunda askeri faaliyetleri azaltıp ordusunu dağıttı. Mutedil politikalarına destek bulmak için, siyasetle ilişiği bulunmayan ağabeyini Sol Luli Beyi yaptı. Diğer taraftan Sağ Bilge Beyi'ne tabi olanlara da beylerini öldürmelerini emretti. Ancak Huhanye, arzu ettiği politikaları gerçekleştiremedi. Hakkında ölüm emri verdiği Sağ Bilge Bey, Huhanye aleyhtarı beylerle birleşerek Ricu Beyi Baoşutang'ı intihar eden eski Şanyu'ya atfen Tuçi ünvanıyla Şanyu ilan etti (MÖ 58). Tuçi, topladığı birliklerle zaten ordusunu dağıtmış olan Huhanye'yi mağlup edip otağını ele geçirdi ve oğullarını Sağ ve Sol Luli Bey yaptı.
5 Şanyu Dönemi (MÖ 58 - 54)
Huhanye'ye karşı önlemler alan Tuçi, 40 Bin kişilik bir kuvveti doğuya konuşlandırdı. Ancak tahtı ele geçirme niyetinde olan yalnızca Huhanye değildi. Ülkenin batısında vazifeli olan Hujie Beyi, bir kısım destekçiler bularak Sağ Bilge Beyi'ne iftira atıp tahta geçmek istediğini, Tuçi'nin oğlunun da buna destek olduğunu yaydılar. Tuçi, bu iftiraya kanıp Sağ Bilge Beyini ve oğlunu öldürttü. Ancak bunun iftira olduğunu öğrenen Şanyu, sorumlu gördüğü kişileri öldürttü. Hujie Beyi de telaşa kapılarak kendisini Hujie ünvanıyla Şanyu ilan etti. Ortaya çıkan siyasi keşmekeşten istifade eden Yujian Beyi Çeli, ve Vujie komutanı Vujie ünvanıyla kendilerini Şanyu ilan ettiler. Tuçi, eski Şanyu Huhanye'den başka kendisini Şanyu ilan eden üç diğer kişiyle de mücadele etmek zorunda kaldı.
Tuçi, bizzat komuta ettiği orduyla Çeli üzerine yürüdü. Başka bir ordusunu da Vujie üzerine gönderdi. Her iki rakibi de yenilip kuzeye kaçtılar ve burada Hujie ile ittifak kurdular. Ortak kararla Çeli'nin Şanyu'luğunda ittifak edip kuvvetlerini birleştirdiler. Tuçi, 40 Bin kişilik ordusuyla Çeli üzrine yürüdü, 40 Bin kişilik bir diğer kuvveti de Sol Büyük General komutasında doğuya, Huhanye üzerine sefere gönderdi.
Tuçi, Çeli'yi mağlup etti ancak Huhanye üzerine gönderdiği kuvvetler mağlup oldu. Kesin sonuç almak için komuta ettiği 60 Bin kişilik ordusuyla Huhanye üzerine yürüdü. Ancak Huhanye'nin 40 Bin kişilik ordusu karşısında başarılı olamayan Tuçi, aynı unvanı taşıdığı Tuçitang gibi intihar etti (MÖ 56). Tuçi'ye bağlı olan halklar güneye inip Çin'e sığındılar. Çeli ise Huhanye'ye tabi oldu. Diğer taraftan Huhanye'ye bağlı olan Sol Büyük General de Çin'e sığındı. Çin, kendisine sığınan Hunları yine Hunlar aleyhine kışkırtarak iç karışıklıkları körüklüyordu. Bu doğrultuda güneye kaçan Vujie komutanını Şanyu ilan ettirdi. Huhanye, bu komutanı yakalayıp öldürdü.
Huhanye, pek çok rakibini alt etmeyi başarmıştı. Ancak taht kavgalarının sonu gelmedi. İntihar eden Tuçi'nin kuzeni olan Şiuşun Beyi, yanındaki birkaç yüz atlıyla Huhanye'nin bir kısım kuvvetini alt ederek Hun topraklarının batısında kendisini Runcen unvanıyla Şanyu ilan etti. Huhanye'nin ağabeyi Hutuvusi de doğuda Çiçi unvanıyla kendi Şanyuluğunu ilan etti. Çiçi, önce Runcen'i mağlup edip ortadan kaldırdı ve ordusunu kendi kuvvetlerine kattı. Ardından Huhanye'ye saldırarak mağlup etti. Böylelikle taht mücadelesinin kazananı Cici oldu. Huhanye ise güneye inerek Çin'e sığındı (23).
Huhanye, Şanyuluğundan beri Çin ile iyi ilişkiler geliştirerek Hun topraklarında sulhu sağla amacı güdüyordu. Mahiyetindeki beylerin itirazlarına rağmen Çin'in eskisinden daha kuvvetli, Hunların ise eskisi kadar kuvvetli olmadığını, Hunların yeniden güçlenene kadar Çin ile sulh politikası yürütmesi gerektiğini savunuyordu. Huhanye beylerin itirazlarına şöyle karşılık verdi;
"Güçlü ve zayıf zamanlar var. Bugün güçlü olan Çin. Vusunlar, Şehirler, Devletler Çin'e tabi oldular. Jutihou Şanyu'dan beri Hunlar günden güne budandı, tekrar toparlanamadı. Gücün önünde eğilmezsek bir gün bile sükunete erişemeyiz." (24)
Huhanye, halkını Çin'e yakın yerlere göç ettirdi ve oğlunu Çin sarayına rehine olarak gönderdi. Aynı şekilde Cici Şanyu da oğlunu saraya rehine olarak göndermişti. Çin, bir taraftan kuzeyde hüküm süren Cici ile sulh ederken diğer taraftan muhalif duruma düşen devrik Şanyu'ya itibar göstererek destekledi. Hatta Çin'e ziyaretinde Huhanye'ye farklı bir protokol uygulayarak Çin sarayındaki beylerin üzerinde bir makam tesis etti.
Cici, Huhanye'nin Çin'e tabi olduğunu ve kendisine karşı bir tehdit oluşturmayacağını düşünüyordu. Huhanye'nin emrinde olan Tuçi'nin küçük kardeşi, ağabeyinin askerlerinden 50 bin kişilik bir ordu kurarak kendisini Yilimu unvanıyla Şanyu ilan etti. Cici, Yilimu'yu mağlup etti ancak Çin, her zaman olduğu gibi iktidar kavgasında zayıf olanın tarafında yer alarak gücü dengelemeye, iç savaşın devam etmesini sağlamaya gayret ediyordu. Cici, Huhanye'ye karşı güç kazanmak için Moğol kökenli olan Vusunlarla ittifak etmek üzere elçi gönderdi. Vusunlar, Çin'e karşı yaranmak için gelen elçiyi öldürüp başını Çin valisine gönderdi. Olanlara hiddetlenen Cici, Vusunlar üzerine yürüyüp ordusunu dağıttı. Ardından kuzeye yönelip Vujieleri kendine tabi hale getirdi. Yine kuzeyde bulunan Dinglingleri ve doğuda Kırgızları hakimiyeti altına aldı. Huhanye her ne kadar güneye yerleşip Çin'in desteğini almışsa da Cici, kuzeyde yeniden güç kazanıp Dingling ve Kırgız gibi Türk boylarını hakimiyeti altında birleştirip doğuda Moğol asıllı Vusunları mağlup ederek topraklarının önemli kısmını ele geçirmişti.
Cici, Çin'in Huhanye üzerinden yürüttüğü politikanın ve kendisine karşı kullandığının farkındaydı. Karşı hamle yapmak üzere, bir anlamda sulh halini bozduğunu ilan etmek amacıyla Çin sarayına gönderdiği rehine oğlunu geri istedi. Bir görevliyle Çin'den gelen oğlunu teslim alan Cici, yanında gelen Çinli görevliyi de öldürdü (MÖ 54).
Huhanye, bir yolunu bulup Çin'in desteğini alarak Kuzey'e çekilme politikasını Çin'e kabul ettirdi. Çin İmparatoru, bu kararın bir hata olduğunu anlayıp anlaşmayı yapan görevlilerin cezalandırsa da anlaşmadan geri adım atmadı. Huhanye, hem gücünü toplamış ve halkını huzura kavuşturmuş hem de Hun topraklarının kuzeyine yerleşerek Çin ile iyi ilişkilerini devam ettirmeyi başarmıştı. Cici ise Huhanye'nin yeniden güçlenmesi ve kuzeye gelmesiyle zor duruma düştü. Doğuda meskun başka bir Türk boyu olan Kanglılar, Vusunlar baskılarına karşı Cici ile ittifak kurma yoluna gittiler. Böylece Cici, Huhanye'den uzaklaşacak, Vusunlara karşı da Kanglılar ile ittifak yaparak güçlenecekti. Ancak planlandığı gibi olmadı. Cici, halkıyla birlikte Kanglı Beyliğine göç ederken ağır hava şartları nedeniyle büyük kayıplar verdi. Öyle ki, yola çıkan onbinlerce kişiden yalnızca 3 bin kişi Kanglıya varabilmişti. Halkı ve ordusu neredeyse yok olan Cici, Çin'in gönderdiği kalabalık bir ordu tarafından yok edildi (25).
Huhanye, Cici'nin ölmesi üzerine tüm ülkenin idaresini yeniden ele aldı. Ayrıca İmparatorun sarayından bir kız ile evlenmek, eskiden olduğu gibi barışı akrabalık bağıyla güçlendirmek istediğini iletti. Çin, uzun süredir Hunlarla heçin (evlilik ile sulh) sistemi işletmiyordu. İmparator Yuan, Huhanye'nin teklifini kabul etti ve saraydan iyi bir ailenin kızını Huhanye'ye gönderdi. Buna çok sevinen Huhanye, Çin'e mektup göndererek güneye inmek, Çin ile ağabey-kardeş gibi yaşamak ve Çin sınırlarını korumak istediğini iletti. Çin'in kuzey sınırlarında asker bulundurmadan kuzey güvenliğinin tümüyle Hunlara emanet edilmesini talep etti. Çin İmparatoru, önce bu teklife olumlu yaklaşsa da saray muhafızı Hou Ying, karşı çıktı. Hunlara böyle bir imtiyazın verilmesini tehlikeli bulan Ying, pek çok neden sıraladı. Bu nedenlerden birkaçı oldukça dikkat çekicidir;
"Doğudan batıya 1000 küsur li uzanan yerlerde otlar, ağaçlar, av hayvanları çoktur. Buralar Modu'nun (Mete Han) yeriydi, ok-yay yaptı, sınırlarımızı geçti. Çin sınırındaki setlerin yapılmasının bir nedeni Hunların saldırılarını engellemek içindi. Şimdi bu setlerin Hunlara emanet etmek tehlikelidir. Diğer nedeni Çin sınırındaki halkın kaçmaması içindi. Buradaki halk köle gibi yaşayıp korku ve acı içindedir. Hun memleketinde huzur varmış diye kaçanlar olacaktır." (26)
İmparator, generali Şu Jia ile Huhanye'ye iltifat dolu bir yanıt göndererek setlerin Çin'den kaçmak isteyenleri engellemek için olduğunu, kabul etmediği için kendisini "suçlamaması gerektiğini" iletti. Huhanye ise İmparatora; "Göğün Oğlu'nun bakanı bana söyledi, pek kıymetli" yanıtını verdi. (27)
Huhanye döneminde Hunlar ağır iç karışıklıklar yaşamış, ancak Çin ile yürütülen politikalar neticesinde huzur sağlanmıştı. Huhanye, hakimiyetinin 28. yılında öldü (MÖ 31). Ölümünden önce yerine Çuançu Hatun'dan olan küçük oğlu Jumoçe'yi geçirmeyi düşünüyordu. Ancak Çuançu Hatun, ülkedeki sulhun büyük çabalarla sağlandığını, oğlunun küçük olduğunu ve halkın ona itaat etmeyeceğini, memleketin tehlikeye düşmemesi için büyük oğlunun yerine geçmesini önerdi. Bunun üzerine Huhanye, ileride tahtı Jumoçe'ye bırakması şartıyla büyük oğlu Diaotaomogao'nun tahta geçmesini buyurdu. Vasiyeti üzerine Diaotamogao, Fuculei Ruodi unvanıyla tahta çıktı.
Fuculei Dönemi (MÖ 31 - 20)
Fuculei, tahta çıktıktan sonra Çin ile sulhu tazelemek amacıyla oğlunu rehine gönderip saraydan eş aldı. Sulh, Huhanye dönemindeki gibi devam ettirildi. Şanyu, ilerleyen yıllarda Çin'e elçi gönderip hediyeler sundu. Ancak Çin'e gönderilen elçi, Çin'e sığınmak istediğini, geri gönderilmesi halinde intihar edeceğini söyledi. Bu durum İmparator'un meclisinde istişare edildi. İmparator, önce kabul etse de Hunlarla ilişkilerin bozulacağı düşüncesiyle reddedildi. Hun elçisi, talebinin kabul edilmediğini anlayınca çok hasta olduğunu ve ne söylediğini hatırlamadığını iddia ederek ülkesine geri döndü. Fuculei, elçinin görevine devam etmesini salık verse de Çinli elçilerle görüşmekten men etti. Bunun dışında Fuculei dönemi sulhun devam ettiği bir dönem olarak kayda geçmiştir.
Fuculei'nin vefatından sonra yerine kardeşi Jumişu, Şouşie Ruodi unvanıyla Şanyu oldu. Şouşie yönetimi 8 yıl sürdü. MÖ 12'de Çin'e giderken yolda hastalanarak öldü. Ardından gelen Jumoçe, Çeya Ruodi unvanıyla başa geçti. Çeya Şanyu da MÖ 8'de ölünce yerine kardeşi Vuculiu Ruodi unvanıyla şanyu oldu.
Vuculiu Dönemi (MÖ 8 - MS 13)
Vuculiu, tahta geçtikten sonra Çin'e tabiiyeti ve sulhu yinelemek üzere oğlunu saraya rehin gönderdi. Çin, daha önce kuzeydeki Hun topraklarını ele geçirme gibi bir politika gütmemişti. Güneyde Gansu , Turfan ve Doğu Türkistan bölgeleri Çin'in eline geçmişti ancak Modu döneminden beri sahip olunan topraklar Hunların elindeydi. Bu topraklardaki ormanlar ok yapımında kullanılan çok kıymetli ağaçlar barındırıyordu.
Çin İmparatoru'nun dayısı olan Hızlı Atlılar Generali Vang Gen, Hun topraklarındaki kıymetli ormanların ok yapımında kullanılması durumunda Çin'in büyük avantaj elde edeceğini düşündü ve bu bölgenin Hunlardan barış yoluyla alınabileceğini öne sürdü. Ancak bu teklifi İmparator yapar ve reddedilirse itibarı zedeleneceğinden bu talebi Şiahou adlı bir görevliyle Hunlara iletti.
Elçi, bu teklifi Şanyu'ya ilettiğinde Vuculiu, talebin elçinin fikri mi yoksa İmparatorun dileği mi olduğunu sordu. İmparatorun buyruğu olduğunu öğrenince istenilen topraklarla ilgili tahkikat yaptıktan sonra şu yanıtı verdi;
"Babadan oğula beş nesil Çin bizden toprak istemedi. Hunların batı sınırındaki beylerin çadır ve arabaları bu dağdaki ağaçlardan yapılıyor. Ayrıca burası ata toprağıdır, kaybetmeye cüretim yoktur"
Ardından İmparatora mektup yazarak durumu bildirdi. İmparator, gönderdiği yanıtta; elçinin söylediklerinin kendi buyruğu olmadığı, elçiyi cezalandırıldığı, bir daha Hunların karşısına çıkmayacağı yanıtını verdi.
Birkaç yıl sonra Şanyu'nun Çin'e rehin gönderdiği oğlu öldü. Çanyu, diğer oğlunu rehine olarak göndererek sulhun devam etmesini sağladı. Ancak Çin'in hunlara yaklaşımı eskisi gibi değildi. Çin, Huhanye döneminden itibaren teba haline gelen Hunlardan eskisi kadar çekinmiyorlardı. Bu nedenle sulh gerekçesiyle Hunlara taviz verilmesi hoş karşılanmaz oldu. Öyle ki; Hun topraklarına saldıran bir Vusun yabgusunu mağlup edip oğlunu rehine olarak alan Şanyu, haklı olmasına Çin'in emri üzerine rehineyi geri göndermiş, itiraz etmemişti.
MÖ 3 yılında Şanyu, Çin sarayına mektup yazarak 5. yıl kutlamalarına katılmak istediğini iletti. Konu İmparator meclisinde tartışılırken genel kanı; Hunların eskisi gibi tehdit olmadığı, onları ağırlamanın Çin hazinesine gereksiz bir masraf olduğu yönündeydi. Ancak Hunlarla iyi ilişkilerin devam ettirilmesini savunan üst düzey bir görevli (Yang Şiong) şöyle dedi;
"Kuzeydeki halkları (Hunları) 5 imparator tabi kılamamış, 3 bey ise kontrol edememişti. Meng Tian'ın 400 bin askeri vardı, Şihe'ya girmeye cesaret edemedi, bunun üzerine sınır olsun diye setler dikildi, böylece Han imparatorluğu doğdu. İhtişamlı Gaozu 300 bin kişilik ordusuyla Pingçeng'da kuşatıldı, İmparator kaçar duruma düştü. İmparatoriçe Gao Hunlara sinirliydi, zayıf oldukları zaman bile Hunlara karşı 100 bin kişilik orduyla savaşmak istenince Ji şöyle demişti; bu ne saçma düşünce! Atalarımız kuzeyde kurt gözlerken mutlu mu oldular? Hunlar daha önce mağlup edildiler ama tabi olmadılar. Daimi barış masrafsız sağlanmaz." (28)
Şiong'un bu çıkışı üzerine İmparator Şanyu'nun ziyaretini kabul etti. Kendisine önceden olduğundan daha kıymetli hediyeler takdim ederek Patao Sarayı'nda ağırladı.
MÖ 1'de İmparator öldü, yerine küçük yaştaki oğlu Ping geçti. Devletin idaresi İmparatoriçenin elindeydi. Hükümetin idare işlerineyse Şindu beyi Vang Mang bakıyordu. Vang Mang, Hunlara karşı saldırgan bir politika yürütmeye başladı. İmparatoriçe ise konumu güçlendirme çabası içindeydi. Hunları aşağılamak amacıyla Şanyu'nun himayesindeki Şubu Prensesi Yun'un saraya rehine olarak gönderilmesini istedi. Diğer taraftan İmparatorun ölümü sonrasında Çin'de iç karışıklıklar baş gösterdi. Çin işgalindeki topraklarda isyan bayrağı açıldı.
Turfan Beyi Gaugu ve Çuhulai Beyi Tangdou, ailesi ve halkıyla Hunlara sığınmak istedi. Şanyu, mektupla durumu Çin'e bildirdi. Çin, mültecilerin derhal geri gönderilmeleri yanıtını verse de Şanyu, mültecilerin Çin halkından olmadığını, bu nedenle anlaşma gereği sığınanları kabul edebileceğini iletti. Ancak Çin'in uyguladığı baskılar nedeniyle Şanyu, mültecileri teslim etmek zorunda kaldı. Çin, teslim aldığı iki beyi öldürüp Hunlara dört maddelik bir emir mektubu iletti. Yeni emirler uyarınca; Hunlar Doğu Türkistan, Vuhan, Vusun ve Çin mührü taşıyıp Hunlara sığınmak isteyenler kabul edilmeyecektir.
Yang Mang, yeni bir asimilasyon politikası hayata geçirerek Çin'e tabi olan herkesin Çin kültürünün gerektirdiği gibi ad ve soyadlarının birer işaretli olmasını zorunlu hale getirdi. Şanyu, Nangciyasi olan ve Çince'de dört işaretle yazılan soyadını Ci olarak değiştirdi. Bu vaka Hunların itibarını ortadan kaldırmış oldu. Bu gelişme üzerine Vuhuanlar, Hunlara karşı yükümlü oldukları vergi ödemeyi reddettiler. Vergi tahsili için gelen Hun elçisi, Vuhuan beyini astırıp idam ettirdi. Öldürülen beyin kardeşleri de Hun elçilerine ve yanlarındaki tüccarlara saldırarak kadın, kız ve mallarına el koydular. Vuculiu Şanyu, bu gelişme üzerine Sol Bilge Beyi'ni Vuhuanlar üzerine gönderdi. Öldürülen elçilere yapılan muameleye mukabele ederek Vuhuanlıları esir aldılar ve vergilerini ödemeleri şartıyla serbest bırakılacaklarını söylediler.
Diğer taraftan Çin hükümet idarecisi Vang Mang, darbeyle Çin tahtını ele geçirdi (MÖ 9). Han Hanedanlığına son verip yeni hanedanlığının adını Şin (Yeni) olarak ilan etti. Yeni İmparator Mang, Hunları tabi bir devlet olmaktan çıkartıp tebası olan bir beylik statüsüne geçirmek üzere harekete geçti. Yüksek rütbeli bir generalini Hunlara elçi olarak göndererek "Hun Şanyu Mührü" yerine "Şin'e Bağlı Hun Şanyu Damgası" yazılı mührü hazırlattı. Çin elçisi, İmaprator değişikliği nedeniyle yeni mühür gönderildiğini söyleyip takdim etti. Şanyu'nun Sol Guşi Beyi mührün yazısını görmeden almamasını salık verse de Şanyu, üzerindeki yazıya bakmadan yeni mührü teslim aldı ve eskisini teslim etti. Eski mührü teslim alan general, Şanyu durumu fark edince geri istememesi için mührü kırdı. Şanyu, ertesi gün durumu fark edince eski mührü geri istedi. Ancak elçi, İmparatorun Buyruğu olduğunu söyleyince daha fazla üsteleyemedi. Yine de İmparatora bir mektup yazarak eski mührünü geri istediğini iletti. Ancak olumlu yanıt alamadı.
Çin, önce Hunların Vuhuanlardan vergi almasını engellemişti. Mühür sorunu da ortaya çıkınca siyasi bir infial ortaya çıktı. Hunlar, Huhanye'den beri devam eden Çin'e bağlı olma politikasını artık reddediyordu. MS 10'da Şucili gizlice Hunlara tabi olmak istediğini iletti. Bunu öğrenen Çin valisi Turfan Beyini öldürttü. Şucili'nin ağabeyi de halkı, sürüleri ve mallarını toplayıp Hunlara iltica etti. Şanyu, Turfanlılarla ittifak edip kuvvetlerini Çin sınırından içeriye gönderdiler. Diğer taraftan Hunlar, 2 Bin atlıyla Doğu Türkistan'a girdiler. Böylelikle Hun-Çin ilişkilerinden sulh dönemi tam anlamıyla sona ermiş oldu.
Mang Vang, Hunlara karşı yeni bir karşı politika ortaya koyup Hun topraklarını kendi topraklarına hükmeder gibi 15 parçaya ayırdığını ilan etti. Eski Şanyuların akrabalarını çağırarak hediyeler ve rütbeler verdi. Bunun üzerine Vuculiu, Mang Yang'ın imparatorluğunu tanımadığını ilan etti. Ardından Hun ordularını Çin sınırının içlerine doğru görevlendirdi. Yanmen ve Şuofang valileri öldürüldü. Çok sayıda mal ele geçirdi.
Mang Vang, Hunları bertaraf etmek için büyük paralar harcayarak 10 koldan sefere çıkmak üzere hazırlandı. Amacı Dingling'e kadar ilerleyip Hun topraklarını 15 parçaya bölmek ve tüm Hunları Çin'in tabası haline getirmekti. Kalabalık bir ordu hazırlayıp uzun süre yetecek kadar erzak toplattı. Ancak bu durum Çin'de infiale yol açtı. Askerler için temin edilen erzak halkı aç bırakacak raddeye ulaşmıştı. Diğer taraftan Çin tarafından rütbe verilen Hun beyleri Şanyu'ya gelip zorla vazifelendirildiklerini söyleyerek itaat ettiler. İmparator, Hunlara karşı büyük bir sefer hazırlığına girmiş, halkını aç bırakma pahasına erzak tedarik etmişti. Ancak Kuzeydeki işaret kuleleri İmparator Şuan döneminden beri (MÖ 49) çalışmıyordu. Bu nedenle planladığı seferi de başlatamadı. Çin, bu başarısız politika neticesinde büyük sıkıntılarla karşılaştı. Hatta kuzey sınırına yerleştirdiği halkları geri çekmek zorunda kaldı.
Vuculiu, MS 13'de vefat etti. Daha önce Çin tarafından zorla Şanyu ilan edilen Şiao, Hunların Sağ Guduhou Şubu Dang tarafından desteklendi ve Vuley Ruodi unvanıyla tahta geçirildi.
Vuley Dönemi (13-18)
Vuley, tahta geçtikten sonra Çin'e karşı ortaya çıkan bağımsızlık hareketinin yerine sulh politikası yürütmeyi denedi. Çin'e elçi gönderip evlilik yoluyla sulh talebini iletti. İmparator, Çin sarayında rehine olarak tutulan oğlunun yaşadığı haberini gönderdi. Halbuki onu öldürtmüştü. Rehinenin karşılığında Doğu Türkistan'dan Hunlara sığınan komutanların iadesini istedi. Şanyu, elçilere mültecileri teslim etti. İmparator, komutanları öldürdü. Hayatta olduğu söylenen oğlunun öldürüldüğünü öğrenen Şanyu, Çin içlerine akınlar yaparak karşılık verdi. Saldırılar nedeniyle gelen elçilereyse henüz başa geçtiğini, saldırıları yapanların kim olduğunu bilmediğini söyledi. (29)
Vuley, MS 18'de öldü, yerine kardeşi Sol Bilge Beyi Huduerşidaogao, Bi Şanyu unvanıyla tahta geçti. Bu esnada Kuzeyde Yu Şanyu yeniden güçlenmişti. Güney Şanyusu Bi, Kuzey Şanyusu Yu'ya tabi oldu ve ikiye bölünmüş olan Hun Devleti yeniden birleşti.
Hunların Yeniden Birleşmesi
Vang Mang döneminde Çin, yürüttüğü yanlış politikalar nedeniyle zor duruma düşmüştü. Han hanedanlığı orduları Vang'ı öldürdüler ve Han hanedanlığı yeniden ilan edildi. Yeni İmparator, Hunlara elçi gönderip eskiden olduğu gibi Şanyu'ya mühür, alt kademedekilere damga vererek yeni Şanyu'nun itibarını ve vassal devlet statüsünü iade etti (MS 24).
Şanyu, iade edilen itibarı ve saygınlığını geri kazandıktan sonra elçilere şu konuşmayı yaptı;
"Hunlar aslında Han ile ağabey-kardeştir. Vang Mang iktidarı ele geçirdiğinde Hunlar saldırdı, Göğün altını (Çin'i) alt üst etti. Han tekrar doğdu ki bu benim başarımdır, şimdi siz bana saygınızı sunun!"
Yeni imparatora rağmen Çin'de ki karışıklıklar sona ermedi. Köylü isyancılar başkent Çangan'a girdiler ve İmparatoru tahttan indirdiler. Devam eden yıllarda da Çin'de iç karışıklıklar devam etti. Hular, bu dönemde güçlenme fırsatı buldular. Öyle ki Çin'de ki karmaşa MS 30'da sona erip ve tahta Guang Vu geçtiğinde Hunlara elçiler göndermiş, Şanyu, gelen elçilere üst perdeden konuşarak atası Modu'yu hatırlatan sözler sarf etmişti. Yeni İmparator, henüz tahta oturduğundan aslında tabası olan Hunların bu tavrına karşı alttan almak mecburiyetinde kalmıştı. Diğer taraftan Modu (Mete) gibi heçin ile barış sağlamak için Çin içlerine akınlar düzenlemeye devam ediyordu. Tıpkı Modu'nun yaptığı gibi barış şartlarını olgunlaştırmak için diplomasi devam ederken saldırıları da devam ettiriyordu.
İmparator, Hun saldırılarına karşı koyması için Hunların üzerine ordular görevlendirdi. Ancak bir yıl boyunca gerçekleştirilen hiçbir saldırıdan sonuç alamadılar (MS 33). Devam eden yıllarda artan Hun saldırıları nedeniyle sınırdaki Çinliler başkente doğru göç etmeye, Hun kitleleriyse Çin sınırından içeri girip yerleşmeye başlamıştı. Hun orduları yıllarca süren saldırılarla Şangdang, Fufeng hatta Tianşui'ye kadar ilerledi (MS 44).
Şanyu, yaşı ilerleyince yerine oğlunu geçirmek için harekete geçti. Devlet teamülü gereği sonraki hükümdar Sol Bilge Bey olacaktı. Ancak yerine oğlunu geçirmek isteyen Şanyu, kardeşini öldürttü. MS 46'da vefat ettiğinde planladığı gibi yerine oğlu geçti. Ancak o da bir yıldan az bir süre sonra hayatını kaybetti. Yerine Şanyu'nun diğer oğlu Punu başa geçti.
İç Karışıklıklar
Bu dönemde Hun topraklarında çok büyük bir çekirge istilası felaketi yaşandı. Otlaklar, ağaçlar, yaşam alanları yok oldu. İnsanlar ve hayvanlar açlıktan ölmeye başladı. Öyle ki Hun nüfusu neredeyse yarı yarıya azaldı.
MS 48'de sekiz Hun boyu birleşip Punu'nun amcası (öldürülen sol bilge beyin ağabeyi) Bi'yi Huhanye unvanıyla Şanyu ilan ettiler. Yeni muhalif Şanyu, Çin'e elçi gönderip Çin'e bağlanmak ve kuzey sınırlarını korumak istediklerini ilettiler. Böylece Huhanye dönemindeki gibi Hunlar tekrar ikiye bölündüler.
Güney Şanyu'su Bi, Kuzey Şanyu'nun sol bilge beyine saldırıp mağlup etti. Bu saldırı üzerine korkuya kapılan Punu (Kuzeydeki Şanyu) topraklarını terk etti. Şanyu'nun kaçması üzerine 30 bin kadar Hun Bi'ye tabi oldular. Böylece Hunlar bağımsızlıklarını kaybedip Çin'e tabi olan Bi'nin hakimiyetine girmiş oldular. Kuzeyde bulunan Şanyu ise zayıflamış olsa da Hunların kuzey topraklarına hükmetmeye devam etti. Çin Kuzey Hunlar ile diplomatik münasebet kurmayarak Güney Hunlarını desteklemeye devam etti.
Güney Şanyu'su Bi, Çin ile ilişkilerini güçlendirerek Çin sınırına yakın bir bölgede, Vuyuan'a 80 li mesafede otağını kurdu. Daha önce Güney Şanyu'suna biat eden Yujian Sol Bilge Beyi ve 5 Guduhuo, Bi'ye başkaldırarak 30 Bin kişiden oluşan halkıyla birlikte kuzeye göç ettiler ve burada beylerini Şanyu ilan ettiler. Bir ay kadar sonra Güney Hunlarının karşısına çıkan yeni Şanyu mağlup oldu. Diğer 5 Guduhuo ise ağır bir mağlubiyet almadan geri çekildiler. Daha sonra ise tekrar tabi olmak için güneye göç ettiler. Kuzey Şanyusu, bu kitlelerin peşine düştü ve güneye ulaşmadan zaptetti. Güney Şanyu'su, kendisine itaat eden bu kitleleri muhafaza etmek için kuzeye ordu gönderse de başarılı olamadı. Bu gelişmenin üzerine Güney Hunları, Çin İmparatoru'nun Çungarya'ya doğru göç ettiler ve doğuda ki (Moğolistan) topraklarını terk ettiler.
Çin, doğrudan Güney Hunlarını muhatap alıyor, kurdukları iyi ilişkilerin bozulmaması için Kuzey Hunları ile diplomasi yürümüyordu. Kuzey Şanyu'su Çin'e elçi göndrip evlilik yoluyla barış talep etti, ancak talepleri kabul edilmedi (MS 51). Ertesi yıl tekrar Çin'e elçi gönderen Kuzey Hunları, bu kez Doğu Türkistanlı tüccarlarla pek çok kıymetli hediye sunarak diplomatik ilişki kurmaya çalışsa da yine aynı yanıtı aldılar.
Hunların Yeniden Bağımsızlığına Kavuşması
Şanyu'su Bi'nin vefatı üzerine Mo, Güney Hunlarının başına geçti (55). Bir yıl sonra vefat eden Mo, yerini Han Şanyu aldı. Birkaç yıl sonra ise Şi, Hunların başına geçti (59). Hun-Çin ilişkileri Şi döneminde bozuldu. Güçlenen ve Çin'e bağımlılıktan kurtulmak isteyen Şi, Doğu Türkistan'a ordular gönderdi ve bölgedeki şehir devletleri Hunlara bağlandı. Güçlenen ve yeniden bağımsızlığına kavuşmak için harekete geçen Güney Hunları, Çin sınırına sefer edip Vuyuan'a saldırdılar (62). Ancak Kuzey Hunları, Güney'e saldırınca Güney Hunları geri çekilmek zorunda kaldılar. Güney Hunlarının bağımsız hareket etmeye başlaması üzerine Çin, daha önce barış görüşmelerini reddettiği Kuzey Hunlarına elçi gönderdi. Güney Hunları, Çin'in bu tutumu sonrasında Çin sınırına akınlarını arttırdı. Kuzey Hunları ise Çin'in gönderdiği elçiyi tutuklayıp bu kez kendileri barış görüşmelerini reddetmişti.
Hunlar yeniden güçlenmiş ve bağımsızlık hareketine girişmiş, Çin'in barış çabaları ise sonuç vermemişti. Üstelik Doğu Türkistan'da ki şehir devletleri de Hunlara tabi olmuşlardı. Çin için esas sorun Doğu Türkistan bölgesiydi. Zira Kumul ve Çungarya hattı Çin'in Orta Asya'ya açılan kapısı durumundadır. Bu bölgedeki denetimini kaybeden Çin, bulunduğu coğrafyada kuşatılmış olacaktı. Çin, Doğu Türkistan'ı ele geçirmek için büyük bir sefer düzenledi (73). Dört büyük orduyla harekete geçen Çin, Tanrı Dağlarına kadar ilerledi. Doğu Türkistan'ın önemli bir kısmını kontrol altına aldılar. Kumul 74 yılında işgal edildi.
İmparator'un ölümü üzerine bir süre belirsizlik durumu söz konusu olunca Doğu Türkistan şehir devletlerinden Karaşar ve Kuça ayaklayıp Çin'in bölgeye atadığı valiyi öldürdü. Diğer taraftan Hunlar ve Turfan Devleti Çin'in komutanlıklarını kuşatıp hareket edemez hale getirdiler. Doğu Türkistan Şehir Devletleri, Turfan Devleti ve Hunlar topyekûn bir hareketle ve ittifakla Çin'in Kumul, Turfan ve Doğu Türkistan işgaline son verdiler. Çin, 77'de Kumul'da uyguladığı tımar sistemini lağvetmek zorunda kaldı. Çin'in geri çekilmesi ile Kumul Hunların eline geçti.
Çin, kaybettiği toprakları geri almak için 89 yılında tekrar harekete geçti. İç meselelerini halleden Çin, Hunları ağır bir yenilgiye uğrattı. 90 yılında ise Kumul'un kontrolü tekrar Çin'in eline geçti. 91 yılında ise Doğu Türkistan kaybedildi. Bölgenin en güçlü şehir devletlerinden olan Kuça ve Karaşar da mağlup olunca Doğu Türkistan'da bulunan 50'den fazla küçük şehir devleti Çin'e tabi olmak zorunda kaldı.
Hunlar MÖ 59'da Huhanye Şanyu döneminde bağımsızlığını kaybetmiş ve Çin'in vasalı olmuştu. MS 59'da ise Şi Şanyu döneminde bağımsızlığını tekrar kazanmış, üstelik Doğu Türkistan, Turfan ve Kumul'u ele geçirerek Çin'e sefer düzenleyecek güce ulaşmıştı. Ancak Kuzey-Güney Hunlar arasındaki mücadeleler Hunları zayıflamasına yol açtı. Bu tarihten sonra Hunlar daha da zayıfladılar.
Hunlar, 93-118 yılları arasında bağımsızlıklarını koruyabildiler. Bu dönemde Çin, Tibet halklarıyla mücadeleye girişmişler, Doğu Türkistan bölgesiyle yeterince ilgilenmemişlerdi. Hunlar, bu dönemde toparlanma fırsatı buldular. Hatta Doğu Türkistan'da ki hakimiyeti tekrar ele geçirdiler. Çin, 112'de Doğu Türkistan'a tekrar bir sefer düzenleseler de başarılı olamadı. Hunlar yeniden güçlenmişlerdi. Ancak bu kez tehlike başka bir Türk boyu olan Sienpilerden geldi. 115-117 yıllarında ilk akınları görülmeye başlanan Sienpiler, giderek artan şiddetle Doğu'dan Hunlara karşı harekete geçtiler. Çin, 123'de düzenlediği büyük bir seferle Kumul ve Turfan'ı ele geçirdi. Hunlar karşı koymaya çalışsa da başarılı olamadı. Bu kez Hunları tümüyle ortadan kaldırmak için harekete geçen Çin, 126'da Tanrı Dağlarına kadar ulaştı. Güneyde Çin, doğuda Sienpilerin saldırılarına maruz kalan Hunlar, giderek batıya kaydılar ve kadim Hun coğrafyasını terk etmek zorunda kaldılar.
157-166 yılları arasında Güney Hunları Vuhuan ve Sienpilerle birleşerek Kuzey Hunlarına karşı saldırılar düzenlediler. Bu gelişmeler neticesinde Kuzey Hunları Ötüken bölgesindeki etkinliklerini kaybettiler. Sienpi baskısıyla batıya göç eden Kuzey Hunları, ilerleyen dönemlerde karşımıza Avrupa Hunları olarak çıktılar. Güney Hunları ise zayıflamış, varlığını devam ettirebilmek için bölgedeki diğer unsurlarla birlikte hareket eder hale gelmişti. Zaman içerisinde sayıları azalan ve bölgedeki diğer kitlelerin içerisinde eriyen Hunlar, asimile olarak varlıklarını kaybettiler.
Doğuda Kurulan Diğer Hun Devletleri
Büyük Hun Devletinden sonra Hunlar önce ikiye bölünüp daha sonra yıkılsalar da bölgedeki varlıklarını 5. yüzyıla kadar devam ettirdiler. Han İmparatorluğu 220'de yıkılmış, yerine bölgesel devletler kurulmuştu. Çin de bu yerel devletlerde kimi zaman bir unsur kimi zaman ise hükümdar oldular.
İlk Cao Devleti (304-351)
Hun Beyi Liu Yuan, Modu'nun (Mete) torunu olduğunu iddia ederek Hunların başına geçti. Devleti, daha önceki Hun Devletleri gibi konar-göçer değildi. Bunun yanında Çinli gibi yaşıyor, Çin gelenek ve göreneklerini benimsiyorlardı. Liu Yuan, 304 yılında Şanyuluğunu ilan etti. 310'da yerine geçen oğlu Çin başkentlerinden Luoyang'ı ele geçirip İmparatoru esir aldı. 316'da da başka bir Çin Devletinin (Jin Hanedanlığı) başkenti Çangan'ı işgal ederek İmparatoru zaptetti. Ancak 318'de Şanyu'nun ölümü üzerine istikrarsızlıklar baş gösterdi. Yeni Şanyu Liu Yao, isyanları bastırıp devletin adını Cao olarak değiştirdi.
Cao'nun yüksek rütbeli komutanlarından Şi Le, Şanyu ile mücadeleye girişerek ülkenin kuzeyinde kendi idaresini kurdu. Önce kendi Şanyuluğunu ilan etti, ardından ihtilal yaparak Şanyu'yu öldürüp tahta oturdu (329). Ardından Tibet kökenli Di ve Şiang boylarını mağlup etti. Hukuka ve tarıma önem veren Şi Le, 300'de Budizmi resmi din olarak kabul ve ilan etti.
Şi Le'den sonra yerine geçen Şi Hu, Çangan ve Luoyang şehirlerini imar edip bilim, sanat, eğitim gibi alanlarda önemli adımlar attı. Ancak Şi Hu'nun ölümünden sonra Çinli bir evlatlık ihtilal yaparak Cao tahtını ele geçirdi. Hunların tekrar ihtilale girişmemeleri için devlette görevli Hunları ve kendisine tehdit oluşturabilecek diğer hun kitlelerini katlederek Cao devletini Çinlileştirdi (351).
Şia Devleti (407-431)
Ordos Hunları ilk zamanlarında Hun Devletine tabi olmuşlar, Hun kitleleri içerisinde güçlü bir boy olarak varlığını devam ettirmişlerdi. Beyleri Helian Bobo, Hunların ardından gelen Tabgaçların (Tuoba) Çinliler ile birleşmesini kabul etmeyip Tabgaç Devletine tabi olmayı reddederek kendi Şanyuluğunu ilan etti (407).
408'de Çin'e akınlar düzenleyen Helian Şanyu, hakimiyetini güçlendirip 413'de Ordos bölgesinde Tongvan isimli bir kent inşa etti. 417 Yılında Çin Devleti yıkılınca başkentleri Çangan'ı işgal etti. Ancak 425 yılında vefat eden Helian'dan sonra taht kavgaları ve iç karışıklıklarla karşı karşıya kalan Şia Devleti, Kuzey Vey Devleti'nin saldırıları neticesinde yıkıldı (431).
Kuzey Liang Devleti (397-439)
Hun boyu Juçuların beyi olan Meng Şu, Gansu'da şanyuluğunu ilan edip Guzang'ı başkent yaptı. 415 yılında Şia Devleti ile ittifak yapan Meng Şu, 421'de Batı Liang Devletine son verdi. Doğu Türkistan Kent Devletleri, Kuzey Liang Devletinin hakimiyeti altına girdiler. Hızla güçlenen Liang Devleti, Meng Şu Şanyu'nun oğlu Mujian döneminde Vey İmparatorluğunun saldırısı sonucunda yıkıldı (439).
Ak Hunlar (400-588)
Hun Devletinin yıkılmasından sonra batıya doğru göç eden kitlelerden kısmı 400'lerden itibaren Çungarya bölgesine yayıldılar. Bu kitle 425 yılında Yüecileri mağlup edip topraklarına yerleştiler ve Türkistan bölgesine doğru yayılmaya başladılar. Giderek batıya genişleyen Ak Hunlar, 454'de Sasanileri mağlup edip Aral Gölü'ne kadar ilerleme imkanı buldular. 470'de Kuzey Hindistan'da ki Guptalar devletini yıkan Ak Hunlar, 484'de ise Sasani Hükümdarı Firuz'un ölümü ile Herat'ı ele geçirdiler.
Ak Hunlar, 502'de İran'a girerek burada ortaya çıkan bir iç isyanı bastırdılar. Böylece İran iç işlerine karışacak kadar nüfuz kazandılar. 506'dan itibaren Tölesleri de mağlup edip itaat altına alan Ak Hunlar, Aral Gölünden Doğu Türkistan'a, Afganistan'dan Kuzey Ormanlarına kadar geniş bir alanda hüküm sürdüler.
Göktürkler Devleti kurulduktan bir süre sonra Sasaniler ile ittifak yaparak Ak Hun topraklarını ele geçirip bölüştüler. Ak Hun Devleti yıkıldı ancak tebaası ve beyleri Göktürk Devleti içerisinde varlıklarını devam ettirdiler (558).
Kaynakça
1. Han Shu.
2. EKİNCİ, Sedat. https://www.turktarihim.com/hunlarin_genetik_kokeni.html. [Çevrimiçi]
3. Han Shu, s. 3748.
4. Han Shu, s. 3749.
5. Han Shu, s. 3750.
6. Han Shu, s. 3753.
7. Han Shu, s. 3755.
8. Han Shu, s. 3758.
9. Han Shu, s. 3759.
10. Han Shu, s. 3764.
11. Han Shu, s. 3765.
12. Han Shu, s. 3769.
13. Han Shu, s. 3771.
14. Han Shu, s. 3772.
15. Han Shu, s. 3816.
16. Han Shu, s. 3812.
17. Han Shu, s. 3779.
18. Han Shu, s. 3780.
19. Han Shu, s. 3781.
20. Han Shu, s. 3782.
21. Han Shu, s. 5783.
22. Han Shu, s. 3786.
23. Han Shu, s. 3795.
24. Han Shu, s. 3797.
25. Han Shu, s. 3802.
26. Han Shu, s. 3804.
27. Han Shu, s. 3805.
28. Han Shu, s. 3816.
29. Han Shu, s. 3827.